15.10.2009 tarih ve 2009/144 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı
Esas Sayısı : 2006/95
Karar Sayısı :
2009/144
Karar Günü :
15.10.2009
İPTAL DAVASINI AÇAN :
Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeleri Ali TOPUZ, Haluk KOÇ ile
birlikte 116 Milletvekili (Esas Sayısı:
2006/95)
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR :
1- Denizli Vergi Mahkemesi (Esas
Sayısı: 2007/70)
2- Konya Vergi Mahkemesi (Esas Sayısı: 2007/101)
3- Danıştay Dördüncü Dairesi
(Esas Sayısı: 2008/67)
4- Ankara İkinci Vergi Mahkemesi
(Esas Sayısı: 2008/69)
5-
Sakarya Vergi Mahkemesi (Esas Sayısı:
2009/14)
6-
İstanbul Onbirinci Vergi Mahkemesi (Esas Sayısı:
2009/60)
DAVA ve İTİRAZLARIN KONUSU :
30.3.2006 günlü, 5479 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi
Usul Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un:
A- 1. maddesiyle değiştirilen 31.12.1960 günlü, 193 sayılı
Gelir Vergisi Kanunu’nun 103. maddesinde yer alan 40.000 YTL’den fazlasının
40.000 YTL’si için 9.190 YTL, ifadesinden sonra gelen “… fazlası %35 oranında …” ibaresinin, “ücret gelirleri”
yönünden,
B- 3. maddesiyle 193 sayılı
Yasa’ya eklenen geçici 69. maddenin birinci fıkrasının sonunda yer
alan;
1- “… (vergi oranına ilişkin hükümler
dahil) …”ibaresinin,
2- “... sadece 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait ...” ibaresinin,
C- 15. maddesinin;
1- (1) numaralı bendinin, “ücret
gelirleri” yönünden,
2- (2) numaralı bendindeki
“2” rakamının,
Anayasa’nın 2., 10., 11. ve 73. maddelerine
aykırılığı savıyla iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi
istemidir.
I- İPTAL DAVASI VE YÜRÜRLÜĞÜN
DURDURULMASI İLE İTİRAZ BAŞVURULARININ GEREKÇELERİ
A- İptal ve Yürürlüğün
Durdurulması İstemlerini İçeren Dava Dilekçesinin Gerekçe Bölümü
Şöyledir:
“III. GEREKÇE
1) 30.03.2006 Tarih ve 5479 Sayılı Gelir Vergisi
Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi
Kanunu ve Vergi Usul Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1 inci
Maddesi ile Değiştirilen 31.12.1960 Tarihli ve 193 Sayılı Gelir Vergisi
Kanununun 103 üncü Maddesinde “40.000 YTL’den fazlasının 40.000 YTL’si için
9.190 YTL,” İfadesinden Sonra Gelen “fazlası % 35 oranında” İbaresinin Anayasaya
Aykırılığı
30.03.2006 tarih ve 5479 sayılı Kanunun 1 inci maddesi
ile 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinde
yapılan değişiklik ile gelir vergisinde iki ayrı tarife uygulaması sona
erdirilmiştir. Yeni tarife, eskisi ile kıyaslamalı olarak aşağıdaki tabloda
gösterilmiştir.
2005
VE 2006 YILI GELİR VERGİSİ TARİFESİ
2005 YILI TARİFESİ
2006
YILI TARİFESİ
ÜCRET GELİRLERİ
(YTL)
%
ÜCRET DIŞI GELİRLER (YTL)
%
ÜCRET GELİRLERİ DAHİL
(YTL)
%
1
0 – 6600
15
0 – 6600
20
0 – 7000
15
2
6600 –15000
20
6600 – 15000
25
7000 – 18000
20
3
15000 – 30000
25
15000 – 30000
30
18000 – 40000
27
4
30000 – 78000
30
30000 – 78000
35
40000 - FAZLASI
35
5
78000 – FAZLASI
35
78000 – FAZLASI
40
30.03.2006 tarih ve 5479 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile yapılan yeni
düzenlemeye göre;
-
Ücretlilerin dışındaki kesimin, başlangıç vergi oranı % 20’den % 15’e
düşürülmüştür.
-
Ücretlilerde, oran indirimi yapılmamıştır. Başlangıç yine %
15’dir.
-
Değişiklikten önce ücretlilerin, yıllık 78000 YTL’yi aşan gelirleri % 35
oranında, bunun altındakiler daha düşük oranda
vergilendiriyordu.
-
Yeni tarifede 40000 YTL’yi aşan gelirlerin % 35 oranında vergilendirilmesi
öngörülmüştür. Bu durumda, ücretlilerde orta ve yüksek gelir grubunun gelir
vergisinin artırıldığı açıktır.
Öte yandan, Gelir Vergisi Yasası’nın 31
inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan gerçek
ücretlerin vergilendirilmesinde gayrisafi ücret tutarından indirim konusu
yapılan özel indirim uygulaması, anılan maddede 4842 sayılı yasa ile yapılan
değişiklikle 01.01.2004 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlükten
kaldırılmıştır. Yapılan bu son düzenleme ile de ücretlilerin gelir vergisi
artırılarak vergi yükünün, adaletli ve dengeli dağıtılması ve vergide eşitlik
ilkeleri zedelenmiştir.
Vergide eşitlik ilkesi, yükümlülerin vergi
ödeme güçleri dikkate alınmak suretiyle vergilendirmenin yapılmasını; başka bir
deyişle, kişilerin genel vergi yüküne kendi ödeme güçlerine göre katılmalarını
öngörür. Bu durumda, Anayasada ifade edilen verginin “malî güce göre ödenmesi”,
ilkesi, “herkesin vergi ödemesi” ilkesiyle birlikte, vergilendirmede adalet ve
eşitlik ilkesine uygunluğu gerekli kılar ve sosyal devletin en etkin uygulama
aracını oluşturur. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı bu ilkelere
uyularak sağlanır. Vergide eşitlik ilkesi, malî gücü aynı olanların aynı, malî
gücü farklı olanların ise ayrı oranda vergilendirilmesi ile
gerçekleşebilir.
Anayasa Mahkemesinin 18.07.1995 gün ve
E.1994/91, K.1995/34 sayılı kararında aynen şöyle
denilmiştir:
“Anayasanın “Vergi ödevi” başlıklı 73
üncü maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere
malî gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür” denilerek verginin “genel olması”,
“malî güce göre ve kamu giderlerini karşılamak üzere” alınması amaçlanmıştır.
Vergide genellik ilkesi, ayrım gözetilmeksizin herkesin elde ettiği
gelir, servet ya da harcamalar üzerinden vergi ödemesini amaçlar. Malî güce göre
vergilendirme ise, verginin, yükümlülerin ekonomik ve kişisel durumlarına göre
alınmasıdır. Bu ilke, malî gücü fazla olanın, az olana oranla daha fazla vergi
ödemesi gereğini belirler. “Malî güç”, Anayasada tanımlanmamakla birlikte,
genellikle ödeme gücü anlamında kullanılmaktadır. Kamu maliyesi yönünden gelir,
servet ve harcamalar malî gücün göstergesidir. Verginin malî güce göre alınması,
aynı zamanda eşitlik ilkesinin vergilendirmede uygulama aracıdır.
73 üncü maddenin ikinci fıkrasında ise
vergi yükünün adaletli ve dengeli bir biçimde dağılımı öngörülmüştür.
Vergilendirilecek alanların seçimi ve vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı
için yükümlülerin kişisel durumlarının yasalarda gözetilmesi gerekir. Sermaye
iratlarının ücretlere göre farklı vergilendirilmesi, en az geçim indirimi, artan
oranlı (müterakki) vergilendirme, çeşitli ayrıklık (istisna) ve bağışıklık
(muafiyet) uygulamaları, vergi yükünün adalete uygun dağılımı ile malî güce göre
vergilendirmenin araçlarıdır.”
İptali istenen ibare ile ücretlilerin vergi
yükü, vergi yükünün adaletli ve dengeli bir biçimde dağılımı ilkesine aykırı
olarak artırıldığından Anayasanın 73 üncü maddesine aykırı
düşmektedir.
Öte yandan, 30.03.2006 tarih ve 5479 sayılı
Kanunun yürürlük maddesi olan 15 inci maddesinin (1) numaralı bendinde, bu
Kanunun 1 inci maddesinin 01.01.2006 tarihinden itibaren elde
edilen gelirlere uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme
bağlanmıştır. Diğer bir anlatımla, ücretlilerin vergi yükü geriye dönük
arttırılmakta, kazanılmış hakları ortadan kaldırılmaktadır. Böyle bir düzenleme,
bir hukuk devletinin yaşama geçirilmesinde olmazsa olmaz iki temel ilkeye,
“hukuki güvenlik” ve “hukuki istikrar” ilkelerine de aykırıdır.
Hukuki güvenlik ilkesi, kişilerin hukuksal
ilişkiler kurarken tabi olacakları hukuk kurallarını önceden bilmeleri, hukuki
istikrar ilkesi ise bu kurallara dayanılarak kazanılan hakların korunacağı
güvencesinin kişilere verilmesi şeklinde tanımlanabilir.
Bu bakımdan, iptali istenen düzenlemenin,
dilekçemizde “Gerekçe” bölümünde aşağıda (2) numaralı başlık altında etraflıca
belirtilen nedenlerle Anayasanın 2 nci maddesinde
ifade edilen hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği
açıktır.
Diğer taraftan, bir yasa
kuralının Anayasanın herhangi bir kuralına aykırılığının tespiti onun
kendiliğinden Anayasanın 11 inci maddesine de aykırılığı sonucunu doğuracaktır
(Anayasa Mahkemesinin 03.06.1988 tarih ve E.1987/28, K.1988/16 sayılı kararı,
AMKD.,sa. 24, shf. 225).
Açıklanan nedenlerle
30.03.2006 tarih ve 5479 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1 inci maddesi ile değiştirilen 31.12.1960
tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinde “40.000
YTL’den fazlasının 40.000 YTL’si için 9.190 YTL,” ifadesinden sonra gelen
“fazlası % 35 oranında” ibaresi, Anayasanın 2 nci, 11
inci ve 73 üncü maddelerine aykırı olup, iptali
gerekmektedir.
2) 30.03.2006 Tarih ve 5479
Sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun,
Özel Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun 3 üncü Maddesi ile 193 Sayılı Kanuna Eklenen, Geçici Madde 69’un Birinci
Fıkrasının Son Cümlesindeki “sadece 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait” İbaresinin
Anayasaya Aykırılığı
30.03.2006 tarih ve 5479 sayılı Kanununun 2
nci maddesi ile, ticari ve
zirai kazançlarda yatırım indirimi istisnasını öngören 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanununun 19 uncu maddesi 01.01.2006 tarihinden geçerli olmak üzere
kaldırılmıştır.
İptali istenen düzenleme ile, kazanılmış yatırım indirimi hakkı olanlara üç yıl süre
tanınmış, diğer bir anlatımla indirilemeyen yatırım indiriminin 2006, 2007 ve
2008 yıllarına ait kazançlardan indirilmesi mümkün kılınmış, sonraki yıllarda
indirim imkanı ortadan kaldırılmıştır.
Ancak, yatırım indirimi istisnasının
uygulanmasına ilişkin 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 19 uncu maddesinin 1
numaralı fıkrasında,
“1. Dar mükellefiyete tabi olanlar dahil, ticari veya zirai kazançları bilanço esasına göre
tespit edilen vergiye tabi mükellefler (adi ortaklıklar, kollektif ve adi komandit şirketler ile kurumlar vergisi
mükellefleri dahil) faaliyetlerinde kullanmak üzere satın aldıkları veya imal
ettikleri amortismana tabi iktisadi kıymetlerin maliyet bedellerinin % 40’ını
vergi matrahlarının tespitinde ilgili kazançlarından <<yatırım
indirimi>>
istisnası olarak indirim konusu yaparlar.
Petrol Kanunu ve Maden Kanununa göre
yürütülen arama ve sondaj faaliyetleri için yapılan ve aktifleştirilen
harcamalar yatırım indirimi istisnası uygulamasından
yararlanır.”
hükmüne yer
verildikten sonra 2 numaralı fıkrasının birinci bendinde de aynen şöyle
denilmiştir:
“2. Yatırım indirimi istisnası
uygulamasına, istisnaya konu iktisadi kıymete ilişkin harcamaların yapıldığı
yılda başlanır ve indirilecek tutara ulaşılıncaya kadar devam
olunur.”
Görüldüğü üzere indirilecek tutara
ulaşıncaya kadar yatırım indirimi istisnasının uygulanması, yatırımcı için
kazanılmış bir haktır. İptali istenen söz konusu düzenleme ile kazanılmış haklar
ortadan kaldırılmaktadır.
Hukuk devleti, kazanılmış hakları korumakta
duyarlı davranarak hukukun temel ilkelerine bağlılığını kanıtlar. Hukuk devleti,
aynı zamanda bireylerin haksızlıktan korunmasını ve mutluluğunu amaç edinir.
Hukuk devletinin temel öğelerinden biri de güvenilirliliktir. Hukuk devleti, tüm
eylem ve işlemlerinde yönetilenlere en güçlü en kapsamlı şekilde hukuksal
güvence sağlayan devlettir. Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette
hukuk güvenliğinin sağlanması, hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz
koşuludur.
Kazanılmış hakları ortadan
kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2 nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir
hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi, toplumsal kararlılığı ve
hukuk güvenliğini ortadan kaldırır; belirsizlik ortamına neden olur ve kabul
edilemez.
Yalnız iç hukukta değil, uluslararası
hukukta da benimsenen “kazanılmış hakların korunması” önceki
hukuksal durumun, belirlenmiş yapının, kurumun geçerliğini sürdürmesidir.
Yukarıda açıklandığı üzere, yatırım indirimi istisnası uygulanmasındaki 5479
sayılı Kanundan önceki yapı; istisnaya konu iktisadi kıymete ilişkin
harcamaların yapıldığı yılda başlanması ve indirilecek tutara ulaşılıncaya kadar
devam olunmasıdır. İptali istenen düzenlemeye göre ise, üç yılda indirilemeyen
yatırım indirimi ortadan kalkacak, daha net bir ifade ile bu konudaki kazanılmış
hak gasp edilecektir. Bu nedenle, söz konusu düzenleme hukuk devleti ilkesine ve
dolayısıyla Anayasanın 2 nci maddesine açıkça
aykırıdır.
Gelir Vergisi Kanununun anılan maddelerine
göre geçmişte yatırım harcaması yapan ve hatta bu maksatla yatırım teşvik
belgesi alarak yatırım indiriminden yararlanmaya hak kazananlar, bu müessesenin
öngördüğü bir statü içerisine girerler ve yatırım indirim müessesesinden yatırım
harcamalarından doğan indirim hakkını tamamen kullanmaya hak kazanırlar. Yatırım
bazen çok küçük tutarlı ve hemen indirimden yararlanabilecek nitelikte
olabildiği gibi, bazen baraj yatırımı gibi yıllar süren veya gemi yatırımı gibi
birkaç yılda indirimi mümkün olmayan bir yatırım da olabilir.
Birçok mükellef 31.12.2005 tarihi itibariyle bu müesseseye inanarak ve
güvenerek yatırım yapmış, akreditife konu yatırım mallarını gümrükten çekmiş,
yatırımını realize etmiştir.
Bu müessese, potansiyel yatırımcıları
yatırıma yönlendirmeyi amaçlayan bir teşvik müessesesidir. Hükümet, bu teşviki
uygulamayı öngörmeyebilir. Bu hükümetlerin izlediği maliye politikaları ile
ilgilidir. Ancak bu, hükümetlere ilerisi için kaldırma sebebi olabilir. Yoksa
izlenen maliye veya vergi politikası, geçmişte bu statüye giren, söz konusu
indirim hakkından yararlanmaya hak kazananların, bu haklarının süre ile
kısıtlanarak ellerinden alınmasına sebep ve gerekçe olamaz.
Yatırım harcamalarının indiriminin süre ile
kısıtlanması ve bu süre içerisinde indirim haklarını kullanamayanların bu
haklarının kaldırılması, geçmişe etkili bir uygulama ihdas ettiği gibi, bir
hukuk devletinin yaşama geçirilmesinde olmazsa olmaz iki temel ilkeye, “hukuki
güvenlik” ve “hukuki istikrar” ilkelerine de aykırıdır.
Hukuki güvenlik ilkesi, kişilerin hukuksal ilişkiler kurarken tabi
olacakları hukuk kurallarını önceden bilmeleri, hukuki istikrar ilkesi ise bu
kurallara dayanılarak kazanılan hakların korunacağı güvencesinin kişilere
verilmesi şeklinde tanımlanabilir. Yatırımcılar, bu müesseseyi de dikkate alarak
hazırladıkları fizibilite etüdleri ve zamanın
yürürlükteki mevzuat hükümlerine dayanarak yatırım kararlarını almışlar ve
yaşama geçirmişlerdir. Şimdi onların yatırım zamanında tabi oldukları hukuk
kuralları ile kazanılmış indirim hakları, sonradan ve önceden bilinebilmesi
olanaksız bir hükümle sınırlandırılmaktadır. Bu sınırlandırmanın, 2005 ve önceki
yıllarda yatırım yapanlar için bir sürpriz niteliği taşıdığı ise açıktır. Oysa
hukuk devletleri, vatandaşlarına sürpriz yapmayan devletlerdir.
Nitekim Maliye Bakanlığının yasal danışma
organı olan Vergi Konseyi dahi, maddeyi Anayasaya aykırı bulmuş ve durumu bir
yazı ile Bakanlığa iletmiştir. (Bu yazının tam metni için bkz. Şükrü KIZILOT,
“Zirvede yatırım İndirimi Çatlağı”, Hürriyet, 22.03.2006)
Bu bakımdan, iptali istenen düzenlemenin
Anayasanın 2 nci maddesinde ifade edilen hukuk devleti
ilkesine aykırı düşeceği açıktır.
Diğer taraftan, bir yasa
kuralının Anayasanın herhangi bir kuralına aykırılığının tespiti onun
kendiliğinden Anayasanın 11 inci maddesine de aykırılığı sonucunu doğuracaktır
(Anayasa Mahkemesinin 03.06.1988 tarih ve E.1987/28, K.1988/16 sayılı kararı,
AMKD.,sa. 24, shf. 225).
Açıklanan
nedenlerle, 30.03.2006 tarih ve 5479 sayılı
Gelir Vergisi Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel
Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun 3 üncü maddesi ile 193 sayılı Kanuna eklenen, Geçici Madde 69’un birinci
fıkrasının son cümlesindeki “sadece 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait”
ibaresi Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddelerine aykırı
olup, iptali gerekmektedir.
3) 30.03.2006 Tarih ve 5479 Sayılı Gelir
Vergisi Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel Tüketim
Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 15
inci Maddesinin (2) Numaralı Bendindeki (2) Rakamının Anayasaya
Aykırılığı
30.03.2006 tarih ve 5479 sayılı Kanununyürürlük maddesi olan15 inci maddesinin iptali istenen
düzenlemesi ile ticari ve zirai kazançlarda yatırım indirimi istisnasını öngören
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 19 uncu maddesi 01.01.2006 tarihinden geçerli olmak
üzere kaldırılmıştır.
01.01.2006 tarihinde yatırım yapmakta
olanlar ve 1 Ocak 2006’dan itibaren 30.03.2006 tarih ve 5479 sayılı Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihe kadar da yatırım harcaması yapacak olanların hukuk
güvenliği ilkesi gereği yatırım indiriminden yararlanması gerekirken iptali
istenen düzenleme ile, geriye dönük olarak yatırım
indiriminden yararlanamayacaklardır.
Yapılan söz konusu düzenleme
ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 19
uncu maddesi 01.01.2006
tarihinden geçerli olmak üzere kaldırılmakta, yani 30.03.2006 tarih ve 5479
sayılı Kanunun 2 nci
maddesi hükmü geriye dönükuygulanmaktadır.
Hukuk Devleti’nin temel
özelliği, ülkesindeki tüm insanlara hukuki güvence sağlamasıdır. Bunun koşulu
ise kanunların geriye yürümemesidir.
Hukuk devletinin bir gereği
olan aleyhteki <<kanunların geriye>> yürümezliği ilkesi, vergi hukukunda
Türk doktrininin hiç duraksamadan, ittifakla kabul ettiği bir
ilkedir.
Nitekim Prof. Dr. ÖzhanUluatam’a göre; “Hukukun
temel ilkelerinden olan kanunların ancak yürürlüğe girdikten sonraki olaylara
uygulanması, Anayasamızda yalnızca ceza hukukuna ilişkin olarak ifade edilmekle
beraber, vergi hukukunda da esas olarak geçerliliğini korur.” Prof. Dr. Mualla
Öncel, Prof. Dr. Ahmet Kumrulu ve Prof. Dr. Nami Çağan
ise Vergi Hukuku isimli ortak eserlerinde aynen şöyle
demektedirler:
“Hukuki güvenlik ilkesi,
vergi yasalarının geçmişte meydana gelen olaylara uygulanmamasını gerektirir.
Kişiler gelecek dönemlere ilişkin planlarını yürürlükteki vergi yasalarına göre
yaparlar. Sonradan çıkartılan yasalarla geçmiş dönemler için vergi yükünün
artırılması, yükümlülerin devlete ve hukuk düzenine olan güvenlerini sarsar,
ekonomik ve ticari hayatta bulunması gereken belirlilik ve istikrar
bozulur.”
Hukuk devletinden yana olan tüm
hukukçuların savunduğu geriye yürümezlik ilkesi, Danıştay tarafından da hiçbir
duraksamaya meydan vermeyecek şekilde benimsenmiştir. Nitekim Danıştay, bir
içtihadı birleştirme kararında geriye yürümeye müsaade etmemiştir: Kanunların
geriye yürümezliği ilkesi, bir hukuki eylem ya da davranışın, bir hukuki
ilişkinin vuku bulduğu ya da meydana geldiği dönemdeki kanun hükümlerine tabi
kalmakta devam edeceğini ifade eder. Sonradan çıkan kanun, kural olarak
yürürlüğünden önceki olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Vergi kanunları, kamu
hukukuna ilişki yükümlülükler getirdiğinden, bu kanunların özellikle mali yükümü
artırıcı nitelikteki hükümlerinin, geçmişe yürütülmemesi hukuki güvenlik ilkesi
yönünden önem taşır. Anayasanın 73 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında ifadesini
bulan vergilerin kanuniliği ilkesi de, hukuki güvenliği sağlama amacına matuftur
ve vergiyi doğuran olayın vukuu döneminde yürürlükte olmayan bir kanuna
dayanılarak vergi yükünün artırılmasına imkân vermez. (Danıştay İçtihadı
Birleştirme Kurulu kararı, E.1988/5, K.1989/3,
T.03.07.1989)
Danıştay Vergi Dava Daireleri
Genel Kurulu’nun 09.04.1993 tarihli (E.1992/299, K.1993/63) kararı da aynı
yöndedir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu Kararında da açıkça ve
haklı olarak belirtildiği gibi cari yılın ikinci yarısında yapılan bir
düzenleme, mükellefin aleyhine olarak yılın ilk yarısını da etkiliyorsa artık
hukuki güvenlikten bahsedilemez.
Anayasa Mahkemesinin 23.02.2001 gün ve E.1999/42, K.2001/41 sayılı
kararında,
“Anayasanın 2
nci maddesinde, Cumhuriyetin nitelikleri arasında
sayılan hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk
düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün
kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve
Anayasanın bulunduğu bilincinde olan devlettir. Bu bağlamda, hukuk
devletinde yasakoyucu, yasaların yalnız Anayasaya
değil, evrensel hukuk ilkelerine de uygun olmasını sağlamakla yükümlüdür.”
denilmiştir.
“Kanunların geriye yürümezliği
ilkesi” uyarınca yasalar yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki hukuki durumlara
uygulanabileceklerinden, Geçici Madde 27, yürürlüğe girdiği tarihten önceki (1
Ocak 2006 tarihinden önceki) dönemlere ilişkin olarak düzenleme getirmiş
olduğundan anılan ilkeye ve dolayısıyla Anayasanın 2 nci maddesine açıkça aykırı
düşmektedir.
Öte yandan, 01.01.2006 tarihinde yatırım
yapmakta olanların ve 1 Ocak 2006’dan itibaren 30.03.2006 tarih ve 5479 sayılı
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar da yatırım harcaması yapacak olanların,
yatırım indirimi istinasından yararlanmaları bunların
kazanılmış haklarıdır. Bu nedenle de iptali istenen düzenleme, yukarıda
“Gerekçe” bölümünde (2) numaralı başlık altında etraflıca açıklanan nedenlerle
de Anayasanın 2 nci maddesine aykırı
düşmektedir.
Diğer taraftan, bir yasa
kuralının Anayasanın herhangi bir kuralına aykırılığının tespiti onun
kendiliğinden Anayasanın 11 inci maddesine de aykırılığı sonucunu doğuracaktır
(Anayasa Mahkemesinin 03.06.1988 tarih ve E.1987/28, K.1988/16 sayılı kararı,
AMKD.,sa. 24, shf. 225).
Açıklanan
nedenlerle, 30.03.2006 tarih ve 5479 sayılı
Gelir Vergisi Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel
Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun 15 inci maddesinin (2) numaralı Bendindeki (2) rakamı kanunların
geriye yürümezliği ilkesi ile bağdaşmayan geriye dönük düzenleme getirdiğinden
Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddelerine aykırı olup,
iptali gerekmektedir.
IV.
YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
İptali istenen kurallar
Anayasa hükümlerine açıkça aykırı olduğu gibi bu kurallar; mali güce göre
vergilendirme, kanun önünde eşitlik, hukuk güvenliği ilkelerini zedeleyen,
kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açarak toplumsal
kararlılığı ve hukuksal güvenceyi ortadan kaldırdığı için uygulanmaları halinde
sonradan giderilmesi güç ya da olanaksız durum ve zararların doğabileceği
açıktır.
Öte yandan, Anayasal düzenin en kısa sürede
hukuka aykırı kurallardan arındırılması, hukuk devleti sayılmanın gereğidir.
Anayasaya aykırılığın sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde sübjektif yararların
üstünde, özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyeceği
kuşkusuzdur. Hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve
özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesinin hukuk
devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacağında
duraksama bulunmamaktadır.
Arz ve izah olunan nedenlerle, söz konusu
hükümler hakkında yürürlüklerinin durdurulması da istenerek iptal davası
açılmıştır.
V. SONUÇ
VE İSTEM
Yukarıda açıklanan gerekçelerle,30.03.2006 tarih ve 5479 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi
Usul Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun;
1) 1 inci maddesi ile değiştirilen 31.12.1960 tarihli ve 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinde “40.000 YTL’den fazlasının
40.000 YTL’si için 9.190 YTL,” ifadesinden sonra gelen “fazlası % 35 oranında”
ibaresinin, Anayasanın 2 nci, 11 inci ve 73 üncü
maddelerineaykırı
olduğundan,
2) 3 üncü maddesi ile 193 sayılı Kanuna eklenen, Geçici
Madde 69’un birinci fıkrasının son cümlesindeki “sadece 2006, 2007 ve 2008
yıllarına ait” ibaresinin, Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddelerineaykırı
olduğundan,
3) 15 inci maddesinin (2) numaralı
Bendindeki (2) rakamının, Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddelerineaykırı olduğundan,
iptallerine ve
uygulanmaları halinde sonradan giderilmesi güç yada olanaksız zarar ve durumlar
doğacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına
karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz
ederiz.”
B- İtiraz Başvurularının
Gerekçeleri Şöyledir:
1- E.2007/70 ve E.2008/69 Sayılı
İtiraz Başvurularının Gerekçeleri Özetle Şöyledir:
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk
devleti, hukukun egemen olduğu ve vatandaşların hukuki güvenliğe sahip olduğu
devlettir. Hukuk güvenliği ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını
önceden bilmesi, tutumunu ve davranışlarını, buna göre güvenle düzene
sokabilmesi anlamına gelir. Hukuk güvenliği ilkesinin en önemli koşullarından
biri kanunların geriye yürümezliğidir.Bu ilke, vergi yasalarının geçmişteki olaylara uygulanmamasını
gerektirir. Mükellefler, yürürlükteki yasalara göre faaliyetlerini planladıktan
sonra çıkan yasalarla geçmiş dönemler için vergi yükünün artırılması devlete ve
hukuk düzenine olan güveni sarsar, ekonomik ve ticari hayatta bulunması gereken
belirlilik ve istikrarı zedeler. Mükelleflerin geriye dönük olarak yatırım
indirimi istisnasının kaldırılacağını bilememesi nedeniyle istisnanın
gereklerini yerine getirerek yatırım yapan mükellefler açısından hak kaybı
ortaya çıkar. Yatırım indiriminin kaldırılmasına ilişkin düzenlemenin
yürürlüğünün geriye yürütülmesi suretiyle hukuki güvenlik ve ekonomik istikrar
açısından tehlike arz eden bu durum Anayasa’nın 2. maddesine aykırılık
oluşturur.
2- E.2007/101 ve E.2009/60 Sayılı
İtiraz Başvurularının Gerekçeleri Özetle Şöyledir:
1.1.2006 tarihinden itibaren vergi
oranı indirildiği halde 2006, 2007 ve 2008 yıllarında yatırım indirimi istisnası
hakkından yararlanmayı tercih eden yükümlülere 31.12.2005 tarihinde yürürlükte
olan yüksek vergi oranlarının uygulanması öngörülerek, yükümlülerin kazanılmış
hak niteliğindeki yatırım indirimi istisnası hakları ortadan kaldırılmıştır.
Böylece, daha önce yatırım indirimi istisnasından yararlanma hakkını elde eden
yükümlüler gerçekte cezalandırılmış olmaktadır. Farklı vergi oranlarının
uygulanmasının hukuken kabul edilebilir haklı bir nedeni bulunmamaktadır.
Yatırım indirimi istisnası yatırımları teşvik ederek ve yeni istihdam alanları
yaratarak ülke ekonomisine katkıda bulunmak amacıyla getirilmiştir. Yatırım
indirimi müessesesinde, indirim hakkını kullanacaklara diğer mükelleflere
uygulanan vergi oranından daha yüksek vergi oranının uygulanacağına ilişkin bir
hüküm bulunmamaktadır. Yatırım indirimi hakkından yararlanacak olan mükelleflere
yüksek vergi oranının diğer mükelleflere ise indirimli vergi oranının
uygulanması verginin genelliği ve eşitliği ilkesine aykırıdır. Böyle bir
düzenleme, vergi oranının indirilmesiyle yatırımların artırılarak kamu yararının
gerçekleştirilmesi amacına da uygun düşmez. Yatırım yapan yükümlülere belli
vergi avantajı sağlanarak,yatırım yapan
lehine olan uygulamanın vergi oranlarında farklılığa gidilmesi suretiyle ortadan
kaldırılması düşünülemez. Bu nedenlerle kural Anayasa’nın 2., 10. ve 73. maddelerine aykırıdır.
3- E.2008/67 ve 2009/14 Sayılı
İtiraz Başvurularının Gerekçeleri Özetle Şöyledir:
5479 sayılı Yasa’yla yapılan düzenlemeden önce elde
edilen yatırım indiriminin yılla sınırlandırılması kazanılmış hakkın ihlaline
yol açar. Vergilendirmede keyfi uygulamaların engellenmesi için verginin
yasallığı ilkesiyle birlikte verginin genel, eşit, belirli ve öngörülebilir
olması, geçmişe yürümemesi ve hukuk güvenliği ilkesine de uygunluğunun
sağlanması gerekir. Yürürlükteki kurallara uygun olarak yatırım indirimi hakkı
kazanan ve yatırım indirimi istisnasından indirim tutarına ulaşıncaya kadar
yararlanacağını bilen yükümlülerin edindiği bu hakların yılla sınırlandırılması
hukuk güvenliği ilkesiyle bağdaşmaz. Bu nedenle “… sadece 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait …” ibaresi
Anayasa’nın 2. ve 73. maddelerine aykırıdır.
II- YASA
METİNLERİ
A- Dava ve İtiraz Konusu Yasa
Kuralları
1- 31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanunu’nun 30.3.2006 günlü, 5479 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle
değiştirilen ve dava konusu kuralın da yer aldığı 103. maddesi
şöyledir;
“ Gelir vergisine tabi
gelirler;
7.000 YTL’ye kadar%
15
18.000 YTL’nin 7.000 YTL’si için 1.050 YTL, fazlası% 20
40.000 YTL’nin 18.000 YTL’si için 3.250 YTL, fazlası% 27
2- 31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanunu’nun 30.3.2006 günlü, 5479 sayılı Yasa’nın 3. maddesiyle eklenen
ve dava/itiraz konusu kuralların da yer aldığı geçici 69. maddesi
şöyledir;
“ Gelir ve kurumlar vergisi
mükellefleri; 31/12/2005 tarihi itibarıyla mevcut olup, 2005 yılı kazançlarından
indiremedikleri yatırım indirimi istisnası tutarları ile;
a)
24/4/2003 tarihinden önce yapılan müracaatlara
istinaden düzenlenen yatırım teşvik belgeleri kapsamında, 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanununun 9/4/2003 tarihli ve 4842 sayılı Kanunla yürürlükten
kaldırılmadan önceki ek 1, 2, 3, 4, 5 ve 6 ncı
maddeleri çerçevesinde başlanılmış yatırımları için belge kapsamında 1/1/2006
tarihinden sonra yapacakları yatırımları,
b)
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mülga 19 uncu maddesi kapsamında 1/1/2006 tarihinden önce başlanan yatırımlarla ilgili olarak,
yatırımla iktisadi ve teknik bakımdan bütünlük arz edip bu tarihten sonra
yapılan yatırımları,
nedeniyle, 31/12/2005 tarihinde yürürlükte
bulunan mevzuat hükümlerine göre hesaplayacakları yatırım indirimi istisnası
tutarlarını, yine bu tarihteki mevzuat hükümleri (vergi oranına ilişkin hükümler dahil)
çerçevesinde sadece 2006, 2007 ve 2008
yıllarına ait kazançlarından indirebilirler.
Bu
maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esasları
belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
3- 30.3.2006 günlü, 5479 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi
Usul Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un dava/itiraz konusu
kuralların da yer aldığı 15. maddesi şöyledir;
“ Bu Kanunun;
1)
1 inci maddesi 1/1/2006 tarihinden itibaren elde edilen gelirlere uygulanmak
üzere yayımı tarihinde,
2)
2, 3, 11, 12, 13 ve 14 üncü
maddeleri 1/1/2006 tarihinden geçerli olmak üzere
yayımı tarihinde,
3)
Diğer hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde ve başvuru
kararlarında Anayasa’nın 2., 10., 11. ve 73.
maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK
İNCELEME
Anayasa
Mahkemesi içtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince 17.7.2006,
7.5.2007, 22.11.2007, 22.7.2008, 5.8.2008, 26.2.2009 ve 9.9.2009 günlerinde
yapılan ilk inceleme toplantılarında dosyalarda bir eksiklik bulunmadığından
işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
IV- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI
İSTEMLERİ
A- 2006/95 esas
sayılı davanın ilk inceleme toplantısında, 30.03.2006 günlü, 5479 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi
Usul Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un;
1- 1. maddesiyle değiştirilen
31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 103. maddesindeki “40.000
YTL’den fazlasının 40.000 YTL’si için 9.190 YTL,” ifadesinden sonra gelen “...
fazlası % 35 oranında …” ibaresinin ücret gelirleri
yönünden,
2-
3. maddesiyle 193 sayılı Yasa’ya eklenen, geçici 69. maddenin birinci fıkrasının
sonundaki“... sadece 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait ...”
ibaresinin,
3-
15. maddesinin;
a- (1) numaralı bendinin ücret gelirleri
yönünden,
b- (2) numaralı bendindeki “2”
rakamının,
yürürlüğünün durdurulması isteminin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE, 17.7.2006 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B- 2007/101 ve 2009/60 esas
sayılı itiraz başvurularına ilişkin ilk inceleme toplantılarında,31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’na
30.3.2006 günlü, 5479 sayılı Yasa’nın 3. maddesiyle eklenen Geçici Madde 69’un
birinci fıkrasında yer alan “… (vergi oranına ilişkin hükümler dahil) …” ibaresinin yürürlüğünün durdurulması isteminin,
koşulları oluşmadığından REDDİNE, 22.11.2007, 9.9.2009 günlerinde OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
C- 2008/67 esas sayılı itiraz
başvurusuna ilişkin ilk inceleme toplantısında, 31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu’na 30.3.2006 günlü, 5479 sayılı Yasa’nın 3. maddesiyle eklenen Geçici
Madde 69’un birinci fıkrasının sonunda yer alan “... sadece 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait ...” ibaresinin
yürürlüğünün durdurulması isteminin, koşulları oluşmadığından REDDİNE, 22.7.2008 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- BİRLEŞTİRME
KARARLARI
A- 30.3.2006 günlü, 5479 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi
Usul Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 15. maddesinin (2)
numaralı bendindeki (2) rakamının iptaline karar verilmesi istemiyle yapılan
2007/70 ve 2008/69 esas sayılı itiraz başvurularına ilişkin davaların;
B- 31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu’na 30.3.2006 günlü, 5479 sayılı Yasa’nın 3. maddesiyle eklenen Geçici
Madde 69’un birinci fıkrasının sonunda yer alan “... sadece 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait ...” ibaresinin
iptaline karar verilmesi istemiyle yapılan 2008/67 ve 2009/14 esas sayılı itiraz
başvurularına ilişkin davaların;
C- 31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’na
30.3.2006 günlü, 5479 sayılı Yasa’nın 3. maddesiyle eklenen Geçici Madde 69’un
birinci fıkrasının sonunda yer alan “… (vergi oranına ilişkin hükümler dahil) …” ibaresinin iptaline karar verilmesi istemiyle
yapılan 2007/101 ve 2009/60 esas sayılı itiraz başvurularına ilişkin davaların;
Aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2006/95 esas sayılı dava ile
BİRLEŞTİRİLMESİNE, esaslarının kapatılmasına, esas incelemenin 2006/95 esas
sayılı dosya üzerinden yürütülmesine, 7.5.2007, 5.8.2008, 22.7.2008, 26.2.2009, 9.9.2009 ve 15.10.2009
günlerinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- ESASIN
İNCELENMESİ
Dava dilekçesi, başvuru kararları
ve ekleri, işin esasına ilişkin raporlar, iptali istenilen yasa kuralları,
dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun
5479 Sayılı Yasa ile Değiştirilen 103. Maddesinde Yer Alan “40.000 YTL’den
fazlasının 40.000 YTL’si için 9.190 YTL,” İbaresinden Sonra Gelen “… fazlası % 35 oranında …” İbaresinin Ücret Gelirleri Yönünden
İncelenmesi
1- Kuralın Anlam ve
Kapsamı
5479 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle 193 sayılı Yasa’nın
103. maddesinde yer alan gelir vergisi tarifesi 1.1.2006 tarihinden geçerli
olmak üzere değiştirilerek, ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde vergi
oranlarında beş puan indirim uygulaması kaldırılmak suretiyle ücret gelirleri
ile ücret dışı gelirlerin vergilendirilmesinde uygulanan iki vergi tarifesi
yerine,ücret gelirleri de diğer gelir
unsurlarıyla aynı nitelikte kabul edilmek suretiyle, tek tarife uygulamasına
geçilmiştir. Tarifedeki gelir dilimleri beşten dörde indirilmiş, gelir
dilimlerinin tutarları yükseltilerek değiştirilmiştir.
Yeni
tarifenin ilk iki diliminde beşer puan indirim yapılmak suretiyle, %15 ve %20
oranları getirilerek, ücret dışı gelirler önceki tarifenin ücret gelirleri
oranlarıyla eşitlenmiştir. Üçüncü dilimde ücret gelirleri yönünden önceki
tarifede %25 olan vergi oranı%27’ye
çıkarılmış, ücret dışı gelirler yönünden ise %30’dan %27’ye indirilmiştir. Bu
dilimde önceki tarifede 30.000 lira olan üst sınır yeni tarifede 40.000 liraya
çıkarılmıştır.
Dördüncü dilimde ise ücret gelirleri yönünden önceki tarifede %30 olan
vergi oranı%35’e çıkarılmış, ücret dışı
gelirler yönünden ise %35 oranı korunmuştur. Önceki tarifede ücret gelirleri
yönünden 78.000 lira fazlası için %35, ücret dışı gelirlerde ise %40 olarak
uygulanan vergi oranları yeni tarifede beşinci dilim kaldırılmak suretiyle,
40.000 liradan fazlası hem ücret gelirlerinde hem de ücret dışı gelirlerde aynı
olmak üzere, %35 olarak belirlenmiştir.
Önceki tarifede, ilk dilimde 6.600 liraya kadar uygulanan %15 oranı yeni
tarifede 7.000 liraya kadar uygulanacaktır. Bu dilimde ücretliler yönünden 400
liralık bir matrah farkı söz konusudur. İkinci dilimde önceki tarifede
6.600-15.000 arası %20 oranına tabi tutulurken yeni tarifede bu dilimin üst
tutarı 18.000 lira olarak belirlenmiştir. Bu dilimde de ücretliler açısından
(18.000-15.000) 3.000 liralık bir matrah farkı doğmaktadır. Üçüncü dilimde,
önceki tarifede 15.000-30.000 arası %25 oranında vergilendirilirken yeni
tarifede 18.000-40.000 arası vergi oranı %27’ye çıkarılmıştır. Dolayısıyla
(30.000-18.000) 12.000 lira matrah farkının bu dilimde ücretliler aleyhine
vergilendirilmesi düzenlenmiştir.
Dördüncü dilimde ise 40.000 lira ve fazlası matrahın vergi oranı %35
olarak belirlenmiştir. Böylece, önceki tarifede ücret gelirleri yönünden 78.000
lira fazlası için uygulanan %35 oranı, yeni tarifede 40.000 liraya çekilerek
(78.000-40.000) 38.000 lira matrah farkının yine ücretliler aleyhine
vergilendirilmesi öngörülmüştür.
193 sayılı Yasa’nın 103.
maddesinde yer alan vergi tarifesinin gelir dilim tutarları aynı Yasa’nın
mükerrer 123. maddesinde yer alan kurala göre, her yıl bir önceki yıla ilişkin
yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle tespit edilmektedir. Ayrıca,
Bakanlar Kurulu bu suretle tespit edilen tutarları yüzde 50’sine kadar artırmaya
veya indirmeye yetkilidir.
193 sayılı Yasa’nın 94. - 98. maddelerinde,
ücret ödemeleri üzerinden gelir vergisi kesintisi yapılacağı ve yapılan
kesintilerin ödemeyi yapanlarca vergi sorumlusu sıfatıyla beyan edileceği, vergi
kesintisinin yapılması sırasında, Yasa’nın 103. ve 104. maddeleri göz önünde
bulundurularak ücret gelirlerinin de artan oranlı vergi tarifesine göre yıllık
olarak vergilendirileceği belirtilmiştir. Ücretlilerin vergilendirilmesinde
aylık vergi, yıllık vergi 12’ye bölünmek, gündelik vergi aylık vergi 30’a
bölünmek suretiyle hesaplanmaktadır.
Gelir vergisi tarifesinde, dilim sayısı ve vergi oranları azaltılıp,
dilimlerdeki gelir tutarları artırılmak suretiyle yapılan değişikliğin amacı,
gelir üzerindeki vergi yükünün azaltılıp vergi tahsilâtının artırılması olarak
belirtilmiştir.
2- Anayasa’ya Aykırılık
Sorunu
Dava
dilekçesinde, yeni tarifeyle ücretlilerde orta ve yüksek gelir grubunun gelir
vergisinin artırıldığı, böylece vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı ile
vergide eşitlik ilkelerinin zedelendiği, vergide eşitliğin, mali gücü aynı
olanların aynı, farklı olanların ise ayrı oranlarda vergilendirilmesiyle
gerçekleşebileceği, bu nedenlerle kuralın Anayasa’nın 2., 11. ve 73. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5479 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle 193 sayılı Yasa’nın
103. maddesinde yer alan gelir vergisi tarifesi değiştirilerek, ücretlilerde %15-20-25-30-35, diğer gelir vergisi
yükümlülerinde %20-25-30-35-40 olarak uygulanan ikili tarife,dört oranlı tek tarife haline getirilmiş,
gelir vergisine tabi tüm gelirlerin, %15-20-27-35 arasında değişen
oranlara göre vergilendirileceği öngörülmüş, diğer gelir unsurlarıyla birlikte
ücret gelirleri de dilim oranları ve tutarları değişen yeni tarifeye tabi
tutulmuştur. Dava konusu kuralda gelir vergisine tabi gelirlerden, 40.000
liradan fazlasının %35 oranında vergilendirileceği belirtilmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan sosyal hukuk
devleti, insan haklarına dayanan, kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde
yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı
arasında adil bir denge kurabilen, milli gelirin adalete uygun biçimde
dağıtılması için gereken önlemleri alan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurup bunu geliştirerek sürdüren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak
sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlettir. Çağdaş devlet
anlayışı sosyal hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla Anayasa’nın özüne ve
ruhuna uygun biçimde kurularak işletilmesini, bu yolla bireylerin refah, huzur
ve mutluluğunun sağlanmasını gerekli kılar. Hukuk devletinde, vergilendirmenin
temel ilkelerinin gözetilmesi, vergilendirmeye ilişkin yasalarda bireylerin hak
ve özgürlüklerinin korunması ve hukuk güvenliğinin sağlanması
gerekir.
Anayasa’nın 73. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ise, “Herkes,
kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.
Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal
amacıdır” denilmiştir.
Verginin mali güce göre alınması ve genelliği ilkeleriyle vergilendirmede
eşitlik ve adaletin gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Mali güç, ödeme gücünün
kaynağı, dayanağı, nedeni ve varlık koşuludur. Yasa koyucunun vergilendirmede,
kişilerin sahip olduğu ekonomik değer ile mali güçlerini göz önünde bulundurması
gerekir. Mali güce göre vergilendirme, verginin, yükümlülerin ekonomik ve
kişisel durumlarına göre alınmasıdır. Bu ilke, aynı zamanda vergide eşitlik
ilkesinin uygulama aracı olup, mali gücü fazla olanın mali gücü az olana göre
daha fazla vergi ödemesini gerektirir. Vergide eşitlik ilkesi ise mali gücü aynı
olanlardan aynı, farklı olanlardan ise farklı oranda vergi alınması esasına
dayanır. Diğer bir anlatımla, yükümlülerin genel vergi yüküne kendi ödeme
güçlerine göre katılmalarını ifade eder. Vergi tekniği, vergi adaletini
yansıtmadıkça, maliye politikasının sosyal amacını gerçekleştiremez. Mali güce
göre vergilendirme, sosyal devletin vergi adaleti ile ilgili bir ilkesidir.
Dava
konusu kuralın da yer aldığı yeni gelir vergisi tarifesi ile önceki tarife
karşılaştırıldığında, yeni tarifenin ilk üç dilimine giren ücretlinin vergi
tutarı önceki tarifeye göre daha düşük iken, %35 vergi oranlı dördüncü dilimine
giren ücretlinin vergi tutarının öncekine göre daha yüksek olduğu
görülmektedir.Karşılaştırma, ücretliler
ile ücret dışı gelir elde eden diğer yükümlüler arasında yapıldığında, bu
dilimde ücretlilerin üzerindeki yükün diğer gelir vergisi yükümlülerine göre
yükseldiği, yeni tarife ile ücretlilerin vergi yükü artırılırken diğer gelir
vergisi yükümlülerinin yükünün azaldığı ortaya çıkmaktadır. Yeni tarifenin
dördüncü dilimine giren ve aynı geliri elde eden yükümlülerin vergi yükü, ücret
dışı gelir sahiplerinin lehine değişirken ücretlinin aleyhine değişmiş ve mali
güce göre vergilendirme ilkesine aykırı olarak ağırlaştırılmıştır. Ücret geliri
elde edenlerin mali gücü ile gelirin niteliği ve kişisel durum arasında bağlantı
kurulmamıştır. Yasa koyucu vergi oranlarını belirlerken ücret geliri elde eden
yükümlülerin ekonomik ve kişisel durumunu göz önüne alacak bir sistem
getirmemiştir.
Oran, verginin asli unsurlarından olup mali gücü etkileyen en önemli
ölçütlerden biridir. Vergi oranı ile vergiye tabi gelirin niteliği arasında
doğrudan bağlantı vardır. Vergilendirmede farklı nitelikteki gelirlerin ayrı
vergilendirme yöntem ve oranlarına tabi tutulması, vergi adaletinin sağlanması
için gereklidir.
Yasa
koyucu vergilendirme yetkisini kullanırken, anayasal kurallara uymak ve vergi
yükünün adalete uygun ve sosyal amaçlı dağıtımını sağlamak koşuluyla, gelir,
servet veya harcamanın vergilendirilmesinde konulara, nitelik veya miktarlara
göre kimi değişik ölçütler getirebilir, gelirin unsurlarına ve miktarına göre
ayrı yükümlülükler ve oranlar belirleyebilir. Ücret gelirlerinin diğer gelir
unsurlarına göre salt emeğe dayalı olarak elde edilen gelir niteliğinde olması
ve vergi baskısının yüksekliği nedeniyle özellikle bu geliri elde edenlerin
ekonomik durumları ile vergi oranları arasında doğrudan bir bağlantının
kurulmaması ve ücretlilerden vergi alınırken mali gücün göz ardı edilmesi
düşünülemez.
Anayasa’nın 55. maddesinde ücretin
emeğin karşılığı olduğu, Devletin çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir
ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli
tedbirleri alacağı belirtilmiştir. Anayasa, ücreti, diğer gelirlerden farklı
olarak özel şekilde düzenlemiş, bu düzenlemede ücretin özellikli ve ayrık
durumunu gözeterek, Devlet’e “adaletli bir ücret” için tedbir alma görevi vermek
suretiyle koruma altına almıştır. Anayasa’nın 73. maddesindeki “mali güç” ilkesi
ile 55. maddesindeki “adaletli bir ücret elde etme” ilkesi bir arada
değerlendirildiğinde, ücret gelirlerinin ücret dışında elde edilen gelirler ile
aynı oranda vergiye tabi tutulması ve hiçbir önlem alınmadan ücrette azalmaya
neden olacak şekilde yükseltilmesi, “adalet” ilkesini de zedeler.
Açıklanan nedenlerle, 193 sayılı Yasa’nın 5479 sayılı Yasa’yla
değiştirilen 103. maddesinde yer alan tarifenin 40.000 YTL’den fazlasının 40.000
YTL’si için 9.190 YTL, ibaresinden sonra gelen “… fazlası % 35
oranında …” ibaresi, “ücret gelirleri” yönünden Anayasa’nın 2. ve 73.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 11. maddesi ile ilgisi
görülmemiştir.
B- 193 Sayılı Yasa’nın Geçici 69.
Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan “… (vergi oranına ilişkin hükümler dahil) …” İbaresinin İncelenmesi
1- Kuralın Anlam ve
Kapsamı
5479
sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle 193 sayılı Yasa’nın “Ticari ve zirai kazançlarda
yatırım indirimi istisnası” başlıklı 19. maddesi yürürlükten kaldırılmış, 3.
maddesiyle de 193 sayılı Yasa’ya, bu indirimin kaldırılmasından sonra geçiş
hükümlerini içeren, geçici 69. madde eklenmiştir. Yasa değişikliği, 8.4.2006
tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmakla birlikte geçici 69. madde, 1.1.2006
tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girmiştir.
Geçici 69. maddeyle, 1.1.2006 tarihinden önce yatırım indirimine
başlandığı halde tamamlanamayan indirimlerden, kimi ek koşullarla ve üç yılla
sınırlı olmak üzere yararlanma olanağı sağlanmıştır. Madde kapsamında yatırım
indirimi istisnasından yararlanılması durumunda, 2006, 2007 ve 2008 yıllarında
gelir ve kurum kazançlarının hesaplanmasında geçerli olacak vergi oranının,
(vergi oranına ilişkin hükümler dahil) sözcükleri
kullanılmak suretiyle, 31.12.2005 tarihi itibariyle sabitlenmesi öngörülmüştür.
Başka bir anlatımla, “vergi oranına ilişkin hükümler dahil” sözcükleri kullanılmak suretiyle, yürürlükteki
oranların uygulanmasına ilişkin genel hükme istisna
getirilmiştir.
Madde kapsamındaki üç yıla ilişkin kazançlara uygulanacak istisna
tutarlarının hesaplanmasında ve bu istisnanın kazançlardan indirilmesinde,
31.12.2005 tarihinde yürürlükte bulunan düzenlemeler esas alınacaktır. Vergi
oranına ilişkin hükümler de bu düzenlemeler arasındadır.
Geçici 69. madde kapsamında, hem 31.12.2005 tarihi itibariyle
indirilememiş yatırım indirimi istisnası tutarlarının hem de daha önce başlanmış
yatırımlarla ilgili olarak 1.1.2006 tarihinden sonra yapılacak yatırım
harcamalarının beyan edilen kazançtan indirilmesi yükümlülerin tercihlerine
bırakılmıştır. Yükümlüler bilânço ve kârlılık durumuna göre yapacakları
hesaplamalar sonunda oluşan vergi yükünün ağırlığına göre yatırım indirimi
istisnasından yararlanmayı tercih etmeyerek o yılda yürürlükte olan vergi
oranına göre vergilendirilmeye kendileri karar verebileceklerdir.
1.1.2006 tarihinden itibaren uygulanmak üzere, gelir vergisi oranları
5479 sayılı Yasa’yla indirilmek suretiyle değiştirilmiş, kurumlar vergisi oranı
ise 5520 sayılı Yasa’yla yine 1.1.2006 tarihinden itibaren uygulanmak üzere%30’dan%20’ye indirilmiştir. Buna göre geçici 69. madde kapsamında yatırım
indirimi istisnasını tercih eden yükümlüler hem gelir vergisi hem de kurumlar
vergisi yönünden indirimli vergi uygulamasından yararlanamayacaklardır.
2- Anayasa’ya Aykırılık
Sorunu
Başvuru kararlarında, 1.1.2006 tarihinden itibaren vergi oranları
indirildiği halde 2006, 2007 ve 2008 yıllarında yatırım indirimi istisnası
hakkından yararlanmayı tercih eden yükümlülere 31.12.2005 tarihinde yürürlükte
olan yüksek vergi oranlarının uygulanması öngörülerek, yükümlülerin kazanılmış
hak niteliğindeki yatırım indirimi istisnası haklarının ortadan kaldırıldığı,
farklı vergi oranlarının uygulanmasının hukuken kabul edilebilir haklı bir
nedeni bulunmadığı, yatırım indirimi hakkından yararlanacak olan mükelleflere
yüksek vergi oranının, diğer mükelleflere ise indirimli vergi oranının
uygulanmasının verginin genelliği ve eşitliği ilkesine aykırı olduğu, yatırım
yapan yükümlülere belli vergi avantajı sağlandıktan sonra,yatırım yapan lehine olan uygulamanın vergi
oranlarında farklılığa gidilmesi suretiyle ortadan kaldırılmasının
düşünülemeyeceği, bu nedenlerle kuralın Anayasa’nın 2.,
10. ve 73. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5479 ve 5520 sayılı Yasalarla, 1.1.2006
tarihi itibariyle gelir ve kurumlar vergisi oranlarında indirim yapılmıştır. 193
sayılı Yasa’nın geçici 69. maddesinde yer alan itiraz konusu kuralla, bu madde
kapsamında bulunan yükümlülerin yatırım indirimi tutarlarının, 31.12.2005
tarihinde yürürlükte bulunan vergi oranlarının uygulanması koşuluyla 2006, 2007
ve 2008 yıllarına ait kazançlardan indirilebileceği
öngörülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk
devletinde, bireylerin hukuk kurallarını önceden bilmeleri, davranış ve
tutumlarını bu kurallara göre güvenle düzene sokabilmeleri gerekir. Hukuk
güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.Hukuk devletinin hukuk güvenliği ilkesi
vergilendirmede belirliliği gerektirir. Belirlilik ilkesi, yükümlülüğün hem
kişiler hem de idare yönünden belli ve kesin olmasını, yasa kuralının, ilgili
kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar
doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak bir şekilde
düzenlenmesini gerektirir.
Anayasa’nın 73. maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarında, “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne
göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı,
maliye politikasının sosyal amacıdır” denilmiştir.
Vergi oranlarının Anayasa’ya uygun
olarak değiştirilmesi yasa koyucunun takdirindedir. Vergi oranlarında 1.1.2006
tarihinden itibaren değişiklik yapılırken, yatırım indirimi istisnası
tutarlarının 31.12.2005 tarihindeki vergi oranlarına ilişkin hükümler
çerçevesinde indirilebilmesi hususunda yükümlüye zorunluluk yüklenmemiş, tercih
hakkı tanınmıştır. Yükümlü, indirim hakkını, lehine olması halinde Yasa’daki
koşullara uygun olarak kullanabileceği gibi, aleyhine olması halinde
kullanmayabilecektir.
Yatırım indirimi istisnası hakkı tanınan mükellefler ile bu haktan
yararlanamayan vergi mükelleflerinin farklı kurallara ve vergi oranlarına bağlı
tutulmalarında, verginin genelliği ve eşitliği ilkesine aykırılık
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. ve 73. maddelerine aykırı
değildir.İptal isteminin reddi
gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 10. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
C- 193 Sayılı Yasa’nın Geçici 69.
Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan “… sadece 2006,
2007 ve 2008 yıllarına ait …” İbaresinin İncelenmesi
1- Kuralın Anlam ve
Kapsamı
193 sayılı Yasa’ya 5479 sayılı Yasa ile eklenen geçici
69. maddede, bu madde kapsamındaki yükümlülerin, 31.12.2005 tarihinde yürürlükte
bulunan mevzuat hükümlerine göre hesaplayacakları yatırım indirimi tutarlarını
sadece 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait kazançlarından indirebilecekleri
öngörülmüştür.
Gelir ve kurumlar vergisi yükümlüleri;
1-
31.12.2005 tarihi itibariyle mevcut olup 2005 yılı kazançlarından
indiremedikleri devreden yatırım indirimi istisnası
tutarlarını,
2-
24.4.2003 tarihinden önce yapmış oldukları müracaatlara dayanarak düzenlenen
yatırım teşvik belgeleri kapsamında, 193 sayılı Yasa’nın 4842 sayılı Yasa’yla
yürürlükten kaldırılmadan önceki ek 1.- 6. maddeleri çerçevesinde başlanılmış
yatırımları için belge kapsamında 1.1.2006 tarihinden sonra yapacakları
yatırımlarını,
3-
5479 sayılı Yasa’yla yürürlükten kaldırılan 193 sayılı Yasa’nın 19. maddesi
kapsamında 1.1.2006 tarihinden önce başlanan yatırımlarla ilgili olarak
yatırımla iktisadi ve teknik bakımından bütünlük arz etmeleri koşuluyla,
1.1.2006 tarihinden sonra yapılan yatırım harcamalarını,
sadece 2006, 2007 ve 2008 yıllarında elde
ettikleri kazançlarından indirebileceklerdir.
Dava
konusu kuralla, üç yıllık sürede yatırım indirimi istisnası haklarının bir
kısmını veya tamamını kullanamayan yükümlülerin hakları 31.12.2008 tarihi
itibariyle ortadan kaldırılmıştır. Yatırım harcama tutarının kazançtan indirim
hakkını sınırlayan bu düzenlemeye göre, yatırım indirimi istisnası en son 2008
yılı kazançlarına uygulanacaktır. 2008 yılında gelir ve kazanç yetersizliği
nedeniyle indirilemeyen yatırım indirimi istisnası tutarının 2009 yılı ve
izleyen yıllarda gelir ve kazancından indirilmesi mümkün olmadığı gibi istisna
tutarının herhangi bir şekilde gider olarak kaydedilmesi de söz konusu
olmayacaktır.
2- Anayasa’ya Aykırılık
Sorunu
Dava
dilekçesi ve başvuru kararlarında, indirilecek tutara ulaşıncaya kadar yatırım
indirimi istisnasının uygulanmasının kazanılmış hak niteliğinde olduğu,
indirimin üç yılla sınırlandırılmasıyla bu süre içinde indirim haklarını
kullanamayanların kazanılmış haklarının ortadan kaldırıldığı, önceden bilinmesi
olanaksız bir kuralla yapılan bu sınırlandırmanın hukuk güvenliği ve hukuki
istikrar ilkelerini zedelediği, vergilendirmede keyfi uygulamaların engellenmesi
için verginin yasallığı ilkesiyle birlikte verginin genel, eşit, belirli ve
öngörülebilir olması, geçmişe yürümemesi ve hukuk güvenliği ilkesine de
uygunluğunun sağlanması gerektiği, bu nedenlerle kuralın Anayasa’nın 2., 11. ve 73. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5479
sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle 193 sayılı Yasa’nın “Ticari ve Zirai Kazançlarda
Yatırım İndirimi İstisnası” başlıklı 19. maddesi yürürlükten kaldırılmış, 3.
maddesiyle 193 sayılı Yasa’ya eklenen geçici 69. maddede, bu madde kapsamındaki
yatırım indirimi istisnası tutarlarının sadece 2006, 2007 ve 2008 yılları
kazançlarından indirilebileceği öngörülmüştür.
Anayasa’nın 2.
maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık, yasaların üstünde yasa koyucunun da uyması gereken Anayasa ve
temel hukuk ilkelerinin bulunduğu bilincinde olan
devlettir.
Kişilere hukuk güvenliğinin
sağlanması, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Hukuk devleti, hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete
güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu
zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir. Hukuk güvenliğinin sağlanması,
bu doğrultuda yasaların geleceğe yönelik öngörülebilir belirlemeler
yapılabilmesine olanak verecek kurallar içermesini gerekli kılar. Geriye dönük
düzenlemelerle kişilerin haklarının, hukuki istikrar ve güvenlik ilkesi
gözetilmeden kısıtlanması hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmaz.
Anayasa’nın 73. maddesinde de,
kamu giderlerini karşılamak üzere mali güce göre ödenmesi gereken verginin
yasayla konulup değiştirileceği veya kaldırılacağı
belirtilmiştir.
5479 sayılı Yasa’yla yürürlükten
kaldırılan 193 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde, yatırım indirimi istisnası
uygulamasına, yatırımın konusunu oluşturan aktif değerlere ilişkin harcamaların
yapıldığı takvim yılından itibaren başlanacağı ve indirimden yararlanılacak
tutara ulaşıncaya kadar devam olunacağı belirtilmiştir. Belirli bir
vergilendirme döneminde, yararlanılabilecek yatırım indirimi istisnası tutarının
tamamının kazanç yetersizliği nedeniyle kullanılamaması durumunda yatırım
indiriminden yararlanılacak tutara ulaşıncaya kadar, dönem sınırlaması
olmaksızın, indirime devam edilecektir. Bu kapsamdaki yükümlüler, yatırım
indirimi tutarlarını kazançlarının elverdiği ölçüde matrahlarından
indirebileceklerini bilerek yatırıma başlamışlardır.
Dava konusu kuralda, yükümlülerin kapsamdaki yatırım indirimi tutarlarını
sadece 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait kazançlarından indirebilecekleri
belirtilmiştir. Buna göre, kazanç yetersizliği nedeniyle yararlanılamayan
yatırım indirimi istisna tutarları son olarak 2008 yılı kazançlarıyla
sınırlandırılmıştır. 2008 yılı kazançlarından indirilemeyen tutarlar, daha
sonraki yıllarda indirim konusu yapılamayacaktır.
Geçici 69. madde kapsamındaki yükümlüler 5479 sayılı Yasa’nın
yayımlandığı 8.4.2006 tarihine kadar yatırım indirimi istisnasından
yararlanacaklarını göz önünde bulundurarak yatırım kararı almışlar ve yatırıma
başlamışlardır. Bu yükümlüler indirimin yılla sınırlanacağını önceden
bilmemektedirler. Yatırım indiriminden yararlanılacak tutara ulaşıncaya kadar
yapılması gereken indirimin sonradan üç yılla sınırlandırılması verginin
genellik, eşitlik, öngörülebilirlik ve kamusal yetkinin kullanılmasında
yükümlülere hukuksal güvenlik sağlayan yasallık ilkelerine aykırılık
oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural
Anayasa’nın 2. ve 73. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın
Anayasa’nın 11. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
D- 5479 Sayılı
Yasa’nın 15. Maddesinin (1) Numaralı Bendinin Ücret Gelirleri Yönünden
İncelenmesi
1- Kuralın Anlam ve
Kapsamı
8.4.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5479 sayılı Yasa’nın 15.
maddesinin (1) numaralı bendinde, bu Yasa’nın 1. maddesinin 1.1.2006 tarihinden
itibaren elde edilen gelirlere uygulanmak üzere yürürlüğe gireceği
belirtilmiştir. Söz konusu 1. maddeyle 193 sayılı Yasa’nın 103. maddesinde yer
alan gelir vergisi tarifesi değiştirilmiş, 15. maddenin (1) numaralı bendiyle bu
tarifenin, 1.1.2006 tarihinden geçerli olacağının belirlenmesi nedeniyle, yeni
tarife ücret gelirleri yönünden de aynı tarihte yürürlüğe girmiştir.
193
sayılı Yasa’nın 104. maddesine göre ücretlerin vergilendirilmesinde aylık vergi
yıllık vergi 12’ye bölünmek, gündelik vergi aylık vergi 30’a bölünmek suretiyle
hesaplanmaktadır. Yasa’nın 94. maddesinde de hizmet erbabına ödenen ücretler ile
ücret sayılan ödemelerden 103. ve 104. maddelere göre kaynakta kesinti
yapılacağı belirtilmiştir.
5479 sayılı Yasa’nın 3.
maddesiyle 193 sayılı Yasa’ya eklenen geçici 70. maddede de “2006 takvim yılına
ilişkin olarak yapılmış ücret ödemeleri için bu Kanunun yayımlandığı tarihe
kadar yapılmış olan gelir vergisi tevkifat
tutarlarının 103 üncü maddede bu Kanunla yapılan değişiklik hükmü uyarınca
hesaplanan vergiden fazla olması halinde, fark vergi tutarı terkin edilir,
tahsil edilmişse mükelleflerin sonraki dönemlerde ödeyecekleri gelir vergisinden
mahsup edilir. Eksik olması halinde ise bu fark, vergi sorumluları
tarafından bu Kanunun yayımlanmasından sonra yapılacak ilk ücret ödemesinden
kesilerek bu ödemenin ait olduğu döneme ilişkin muhtasar beyannamenin verilme ve
ödeme süresi içinde topluca (muhtasar beyanname verme yükümlülüğü olmayanlar
hariç) verilecek ayrı bir beyanname ile beyan edilir ve ödenir. Bu beyanname
için ayrıca damga vergisi hesaplanmaz. Anılan sürede düzeltilen söz konusu fark
için gecikme faizi ve vergi cezası aranmaz; eksik tahakkuk etmiş olan verginin
bu süre içinde tamamlanmaması halinde bu tarihte vergi ziyaı doğmuş olur. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin usul ve
esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir” denilerek, yeni tarifeye göre fazla
kesildiği tespit edilen gelir vergisi tevkifat
tutarlarının ödenecek vergilerden mahsubu veya eksik kesildiği tespit edilen
vergilerin ilave olarak kesilmek suretiyle ödenmesi işlemlerinin nasıl yerine
getirileceği ayrıca düzenlenmiştir.
2- Anayasa’ya Aykırılık
Sorunu
Dava
dilekçesinde, ücretlerde vergi yükünün geriye dönük arttırılması suretiyle
hukuki güvenlik ve istikrar ilkelerinin ihlal edildiği belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2. ve 11. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde yer
alan hukuk devletinin sağlamakla
yükümlü olduğu hukuk güvenliği, kural olarak yasaların geriye yürütülmemesini
gerekli kılar. Yasaların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca, yasalar kamu yararı
ve kamu düzeninin gerektirdiği,kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi
ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihinden sonraki olay, işlem ve
eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar;geçmiş, yeni çıkarılan bir yasanın etki alanı dışında kalır. Bu nedenle,
sonradan yürürlüğe giren yasaların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal
durumlara etkili olmaması hukukun genel
ilkelerindendir.
8.4.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5479 sayılı Yasa’nın 1.
maddesiyle değiştirilen gelir vergisi tarifesi 1.1.2006 tarihinden itibaren elde
edilen gelirlere uygulanmak üzere yürürlüğe girmiştir.
Ücretlerin vergilendirilmesinde vergilendirme dönemi yıllık olup, aylık
vergi yıllık vergi 12’ye bölünmek, gündelik vergi aylık vergi 30’a bölünmek
suretiyle hesaplanmakta, tevkif yoluyla ödenen vergilerde de kesilen veya
kesilmesi gereken vergiler yıllık verginin yerine geçmektedir. Buna göre,
vergilendirme dönemi bitmeden değiştirilen vergi oranlarına ilişkin düzenlemenin
yılın başından itibaren yürürlüğe konulması, benimsenen vergi sisteminin bir
sonucu olup yasanın gerçek anlamda geriye yürümesinden söz edilemez. Kaldı ki,
gelir vergisi tarifesinin 5479 sayılı Yasa’yla değiştirilmesiyle birlikte,
ücretliler yönünden geçici 70. maddeyle yeni bir düzenleme yapılmış, yeni
tarifeye göre hesaplanan verginin fazla veya eksik olmasına göre terkin ya da
ödeme yöntemi getirilerek yükümlüler arasındaki eşitsizlik giderilmiştir.
Bu
nedenle, dava konusu kural “ücret gelirleri” yönünden Anayasa’nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa’nın 11. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
E-5479 Sayılı
Yasa’nın 15. Maddesinin (2) Numaralı Bendindeki “2” Rakamının
İncelenmesi
1- Kuralın Anlam ve
Kapsamı
5479 sayılı Yasa’nın, 2. maddesiyle 193 sayılı Yasa’nın
ticari ve zirai kazançlarda yatırım indirimi istisnası uygulanmasına ilişkin 19.
madde yürürlükten kaldırılmış, 15. maddesinin dava/itiraz başvurularına konu
edilen (2) numaralı bendi ile de yatırım indirimi istisnasının kaldırılmasına
ilişkin 2. maddenin 1.1.2006 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde
yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. 8.4.2006 tarihinde Resmi Gazete’de
yayımlanan 5479 sayılı Yasa’nın 2. maddesinin yürürlüğü bu şekilde 1.1.2006
tarihine kadar geriye yürütülmüştür.
193
sayılı Yasa’ya 5479 sayılı Yasa’yla eklenen geçici 69. maddeyle, önceden
yapılmış ve yapılmakta olan bir kısım yatırım harcamalarının belli koşullarla
yatırım indiriminden yararlanmaya devam etmeleri esası benimsenmiştir. Geçici
69. madde, yürürlükte olan yatırım indirimi istisnası hükümlerinin dışında bazı
ek koşullar ve sınırlandırmalarla indirim hakkı getirmiştir.Maddeye göre yükümlüler,1.1.2006 tarihi itibariyle kazanç
yetersizliği nedeniyle 2005 yılı kazançlarından indiremedikleri tutarları ile bu
tarihten sonra yapacakları bir kısım yatırım harcamalarını,sadece 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait
kazançlarından indirmeye devam edebileceklerdir. 5479 sayılı Yasa’yla getirilen
düzenlemeler sonucunda, 1.1.2006 tarihi itibariyle yatırım indirimi istisnası
uygulamasına son verilmiş bu tarihten sonra ise, ancak önceki dönemlerden
devreden yatırım indirimi istisnaları ile önceki yatırımların devamı niteliğinde
bulunan yatırım harcamalarından kaynaklanan istisna tutarlarının kimi
sınırlamalarla indirim konusu yapılabilmesi olanağı
tanınmıştır.
5479
sayılı Yasa 8.4.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış, yatırımcılar yatırım
indirimi istisnasının kaldırıldığını bu tarihte öğrenmişlerdir. Gelir Vergisi
Kanunu’ndaki yatırım indirimi hükümlerini kaldıran 5479 sayılı Yasa’nın 2.
maddesi ise 1.1.2006 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. 1.1.2006 –
8.4.2006 tarihleri arasında yürürlükte bulunan 193 sayılı Yasa’nın 19. maddesi
hükümlerine göre yatırıma başlayan, yatırım yapıp yatırım indirimi istisnasından
yararlanacağını bilen yükümlülerin, bundan yararlanmaları mümkün
olamayacaktır.
2- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Dava dilekçesi ve başvuru kararlarında, hukuk
devletinin, yasaların yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanmasını
gerektirdiği, hukuk güvenliği ilkesinin en önemli koşullarından birisinin
kanunların geriye yürümezliği olduğu, yatırım indirimi istisnası uygulamasının
geriye dönük olarak kaldırılmasının kanunların geriye yürümezliği ilkesiyle
bağdaşmadığı, 8.4.2006 tarihinde yayımlanan Yasa’nın yürürlüğünün 1.1.2006
tarihine kadar geriye yürütülmesiyle yatırım harcaması yapan yükümlülerin
kazanılmış haklarının ortadan kaldırıldığı, mükellefler yürürlükteki yasalara
göre faaliyetlerini planladıklarından sonradan çıkan yasalarla geçmiş dönemler
için vergi yükünün artırılmasının devlete ve hukuk düzenine olan güveni
sarstığı, ekonomik ve ticari hayatta bulunması gereken belirlilik ve istikrarı
zedelediği, bu nedenle kuralın Anayasa’nın 2. ve 11. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesine göre, Anayasa
Mahkemesi, yasaların Anayasa’ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri
sürülen gerekçelere bağlı kalmak zorunda olmadığından itiraz konusu kural ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 73. maddesi yönünden de incelenmiştir.
8.4.2006 tarihinde yayımlanan 5479 sayılı Yasa’nın 15. maddesinde 193
sayılı Yasa’nın 19. maddesini yürürlükten kaldıran 2. maddesinin 1.1.2006
tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe gireceği öngörülmek suretiyle yatırım
indirimi istisnası geriye doğru kaldırılmıştır. Önceki Yasa’nın yürürlükteki
kurallarına göre 1.1.2006 tarihinde yatırım indirimi istisnası kapsamında
yatırıma başlayan yükümlüler yatırım indirimi istisnasının kaldırıldığını
8.4.2006 tarihine kadar bilmemektedir. Yatırım indiriminin kaldırılmasına
ilişkin maddenin, incelenen kuralla geriye yürütülmek suretiyle yükümlülerin
hukuksal güvenlikleri zedelenmiştir.
193 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde arananlar dışında
herhangi bir koşula ve sınırlamaya bağlı olmaksızın 1.1.2006 ile 8.4.2006
tarihleri arasında yapılmasına başlanan yatırımlarla ilgili olarak yatırım
indiriminden yararlanması gereken yükümlüler, diğer bir anlatımla yatırım
indirimi istisnasından yararlanacağını bilerek ve bunun gereklerini yerine
getirerek yatırıma başlayan yükümlüler, yatırım indirimi istisnasının
kaldırılmasına ilişkin kuralın geriye yürütülmesi nedeniyle, öngöremedikleri bir
durumla karşılaşmışlardır. Yasa koyucu, 193 sayılı Yasa’ya eklenen geçici
69. maddeyle 24.4.2003 ve 1.1.2006 tarihinden önce başlanan yatırımlar için
indirim hakkı getirdiği halde, 1.1.2006 ile 8.4.2006 tarihleri arasında yapılan
yatırımlar için indirim hakkı getirmeyerek hukuk devleti ilkesi ihlal
edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle, 5479 sayılı Yasa’nın 15. maddesinin (2) numaralı
bendindeki, aynı Yasa’nın yatırım indirimi istisnasının yürürlükten
kaldırılmasına ilişkin 2. maddesinin 1.1.2006 tarihinden geçerli olmak üzere
yürürlüğe gireceğine ilişkin “2” rakamı Anayasa’nın
2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 11. ve 73. maddeleri ile ilgisi
görülmemiştir.
VII-İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN
SORUNU
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü
fıkrasında “Kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede
yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi
İptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih,
kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez”
denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Hakkında
Kanun’un 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır.
Maddenin beşinci fıkrasında ise Anayasa Mahkemesi’nin, iptal halinde meydana
gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici
mahiyette görmesi halinde yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı
belirtilmektedir.
30.3.2006 günlü, 5479 sayılı Yasa’nın 1.
maddesiyle değiştirilen 31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun
103. maddesinde yer alan 40.000 YTL’den fazlasının 40.000 YTL’si için 9190 YTL,
ifadesinden sonra gelen “… fazlası % 35 oranında …”
ibaresinin, “ücret gelirleri” yönünden iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal
boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, yeni yasal düzenleme
yapılması amacıyla, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53.
maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince iptal hükmünün, kararın resmi
gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi uygun
görülmüştür.
VIII-
SONUÇ
30.3.2006 günlü, 5479 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi
Kanunu ve Vergi Usul Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun’un:
A- 1. maddesiyle değiştirilen 31.12.1960
günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 103. maddesinde yer alan 40.000
YTL’den fazlasının 40.000 YTL’si için 9190 YTL, ifadesinden sonra gelen “… fazlası % 35 oranında …” ibaresinin, “ücret gelirleri”
yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
B- 3. maddesiyle 193 sayılı Yasa’ya eklenen
geçici 69. maddenin birinci fıkrasının sonunda yer alan;
1- “… (vergi oranına ilişkin hükümler
dahil) …”ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
2- “... sadece 2006,
2007 ve 2008 yıllarına ait ...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
C- 15. maddesinin;
1- (1) numaralı bendinin, “ücret
gelirleri” yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
2- (2) numaralı bendindeki
“2” rakamının
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
D- 1. maddesiyle değiştirilen 193 sayılı
Yasa’nın 103. maddesinde yer alan 40.000 YTL’den fazlasının 40.000 YTL’si için
9190 YTL, ifadesinden sonra gelen “… fazlası % 35
oranında …” ibaresinin, “ücret gelirleri” yönünden iptal edilmesi nedeniyle
doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden,
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53. maddesinin dördüncü ve
beşinci fıkraları gereğince İPTAL
HÜKMÜNÜN,KARARIN RESMİ
GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE,