| 
              Anayasa Mahkemesi 
Başkanlığından: 
             Esas 
Sayısı     : 
2007/4 
             Karar 
Sayısı   : 
2007/81 
             Karar 
Günü    : 
18.10.2007 
  
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEMELER: 
 
1 - Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi                 Esas 
Sayısı:2005/65 
2 - İstanbul 2. İdare Mahkemesi                               Esas 
Sayısı:2007/1    
3 - İstanbul 2. İdare Mahkemesi                               Esas 
Sayısı:2007/3    
4 - İstanbul 2. İdare Mahkemesi                               Esas 
Sayısı:2007/4    
İTİRAZLARIN KONUSU:  
A 
- 15.7.1950 günlü, 5682 sayılı Pasaport 
Kanunu’nun, 28.5.1988 günlü, 3463 sayılı Yasa ile değiştirilen 22. maddesinin 
birinci fıkrasının “… vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara 
bildirilenlere …” bölümünün, 
B 
- 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar 
Kanunu’nun 15. maddesinin 12.5.2001 günlü, 4672 sayılı Yasa ile değiştirilen (3) 
numaralı fıkrasının “5682 sayılı 
Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun 
talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri 
hakkında da uygulanır” biçimindeki tümcesinin, 
C 
- 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar 
Kanunu’nun, 12.12.2003 günlü, 5020 sayılı Yasa’nın 27. maddesiyle eklenen ek 5. 
maddesinde yer alan “tedbir” 
sözcüğünün, söz konusu madde kapsamındaki bankalar tarafından uygulanan yurt 
dışına çıkış yasağı yönünden,  
D 
- 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı 
Bankacılık Kanunu’nun geçici 13. maddesinin “… tüzel kişilerin 
kanunî temsilcileri ile borçlu veya borçla diğer ilgililerin yurt dışına 
çıkmasını yasaklama …” bölümünün, 
Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 
5., 6., 10., 13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddelerine 
aykırılığı savıyla iptalleri istemidir. 
I - OLAY 
Bakılmakta olan davalarda,  5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun, 4389 sayılı 
Bankalar Kanunu’nun ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun yurt dışına çıkış 
yasağıyla ilgili itiraz konusu kurallarının Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına 
varan Mahkemeler iptalleri için başvurmuşlardır. 
II - İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ 
İtiraz yoluna başvuran Mahkemelerin gerekçelerinde 
özetle, Anayasa’da temel hak ve özgürlüklere önem veren ve bunları güvenceye 
alan çağdaş anayasa anlayışına uygun değişikliklerin gerçekleştirilmeye 
çalışıldığı, yasa koyucunun temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması 
konusunda takdir yetkisinin sınırsız olmadığı, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi 
kararlarında da hak ve özgürlüklere sahip olmanın kural, bunlara müdahalenin 
istisna olarak kabul edildiği, insan onurunu korumayı, maddi ve manevi 
gelişmesini sağlamayı amaçlayan hakların genel ifadesi olması nedeniyle 
insanların doğumla kazandıkları temel hakların ve toplumun bir bireyi olmaları 
sonucunda tanınan hak ve özgürlüklerin yeterince ve serbestçe kullanılmasının 
hukuk devletinin vazgeçilmez gereklerinden olduğu, topluma karşı kimi ödevlerin 
istenmesinin yerinde olmakla birlikte, bunların ilgili yasalarda gösterilen 
kurallara bağlı olarak eşit, adil, dengeli olması ve hukuk devleti ilkesinin 
gereklerine uygun biçimde istenilmesinin zorunlu olduğu, Anayasa’da genel 
sınırlama nedenlerinin kaldırıldığı, ilgili maddelerinde belirtilen özel 
sınırlama nedenlerinin ise Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum 
düzeninin ve lâik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı 
olamayacağı, Anayasa’nın 23. maddesinde “vatandaşlık ödevi” nedeniyle sınırlama 
yapılabileceğinin belirtildiği, Yasa’yla getirilen sınırlamanın vergi borcu 
bakımından açık ve net olmadığı, vergi ödevinin hangi aşamasında, hangi 
yetkililerce ve hangi ölçütlere göre yasak konulacağı belirtilmeksizin, yetersiz 
ve belirsiz bir ifadeyle sınır getirildiği, vergi yargılaması varsa bunun devam 
ettiği sürede de yasak konulması konusunda bir engel bulunmadığı, anayasal 
koruma altında bulunan yurt dışına çıkma özgürlüğünün soyut nitelikteki 
sınırlamalarla ihlal edildiği, yapılan sınırlamanın soyut, yetersiz ve ölçüsüz 
olduğu, ölçüsüzlük ilkesi uyarınca en ağır önlemleri almaya gerek kalmadan uygun 
yöntemlerle vergi borcunun tahsiline ilişkin araçların kullanılması suretiyle 
tahsilatın gerçekleştirilebileceği, bu konuda yasalarda gerekli ve elverişli 
araçların bulunduğu,  daha hafif ve uygun 
yöntemler mevcut iken en ağır yöntemin seçilmesi sonucunda anayasal koruma 
altında bulunan temel hak ve özgürlüklerden olan seyahat özgürlüğünün 
kısıtlanmasını doğuracak biçimde yurt dışına çıkışın yasaklanmasında vergi 
borcunun tahsili amacı için aranan gereklilik, elverişlilik ve oranlılık 
unsurları bulunmadığından ölçülülük ilkesinin ihlal edildiği,  vergi mevzuatı içinde vergi borcunun tahsili 
amacıyla elverişli araçların bulunduğu, bu konuda idareye gerekli ve elverişli 
araçların verildiği, yurt dışına çıkış yasağının amacını aşarak ülkenin ekonomik 
çıkarlarını zedelediği, ticari ilişkileri engellediği, Devletin kişinin temel 
hak ve özgürlüklerini kısıtlayan engelleri kaldırmakla görevliyken bunun aksi 
bir hüküm getirildiği, sınırlama için savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya 
olağanüstü hal gibi nedenler de bulunmadığı, öte yandan banka kredi borcunun 
sözleşmeden doğan bir yükümlülük olduğu, özel hukuk ilişkisinden doğan 
yükümlülüklerin, amme alacağı haline gelse bile “vatandaşlık ödevi” kapsamı 
içinde değerlendirilemeyeceği, ilgili İdare ve bankalara borçlunun ve borcun 
tespiti ve yurt dışına çıkış yasağı konulması konularında çerçevesi çizilmemiş 
geniş yetkiler verildiği, usul ve esaslar ile itiraz yollarının yasada 
gösterilmediği, alınan karardan ilgililerin haberdar edilmediği, bankaların 
alacakları konusunda da gerekli yasal yollarla yargı yolunun bulunduğu, ayrıca 
uygulamanın tüm bankalar için getirilmediği, sadece kamu bankaları için 
getirilerek kamu bankaları ile özel bankalar arasında eşitlik ilkesinin ihlal 
edildiği, bu nedenlerle başvuru konusu kuralların İnsan Hakları Avrupa 
Sözleşmesi’ne ve Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 5., 
6., 10., 13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddelerine aykırı 
olduğu ileri sürülmüştür. 
III - YASA METİNLERİ 
A - İtiraz Konusu Yasa 
Kuralları 
1 - 15.7.1950 
günlü, 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun, 28.5.1988 günlü, 3463 sayılı Yasa ile 
değiştirilen 22. maddesinin iptali istenilen sözcükleri de içeren birinci 
fıkrası şöyledir: 
 “Yurt dışına çıkmaları; mahkemelerce 
yasaklananlara, memleketten ayrılmalarında genel güvenlik bakımından mahzur 
bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere, vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye 
yetkili makamlara bildirilenlere pasaport veya seyahat vesikası verilmez. 
Ancak, yabancı memleketlere gitmeleri mahkemelerce yasaklananlar dışında 
kalanlara, zarurî hallerde İçişleri Bakanının teklifi ve Başbakanın onayı ile 
pasaport veya pasaport yerine geçen seyahat vesikası 
verilebilir.” 
2 - 18.6.1999 
günlü, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 15. maddesinin, 12.5.2001 günlü, 4672 
sayılı Yasa ile değiştirilen ve iptali istenilen tümceyi de içeren (3) numaralı 
fıkrası şöyledir: 
 “Fon her türlü vergi, resim ve harçtan 
muaftır. 14 üncü maddenin (6) numaralı fıkrasının (b) bendi 
ile verilen yetkiler saklı kalmak kaydıyla, Fon kaynakları ile her türlü 
alacaklarının ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; 
yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte 
elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya 
da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları 
şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür 
ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam 
eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacakları ile hisseleri 
Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından 
devralınanlar ile (7) numaralı fıkranın (b) bendinde belirtilen kişilere ait 
olup Fon tarafından devralınan alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme 
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Fon, 
devraldığı alacağın takibine, alacağın devralındığı gün itibariyle banka defter, 
kayıt ve belgelerine göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve sair giderlerin 
toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden başlar. Bu alacaklar, Fon 
tarafından devralındığı tarihten itibaren amme alacağı niteliğini kazanır ve 
birikmiş alacak tutarına, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında 
Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen oranda gecikme zammı uygulanır. Ancak Fon, her türlü alacakları ve devraldığı alacaklarla ilgili 
olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre 
başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı 
yerden devam edebileceği gibi, takibi devam ettirmekten ve/veya davanın 
takibinden sarfınazar ederek devraldığı alacağın kaldığı yerden 6183 sayılı Amme 
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsiline de 
karar verebilir. Yukarıda sözü edilen sarfınazar, haktan feragati 
tazammun etmez. Fon, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun 
uyarınca takibine karar verdiği alacaklarına ilişkin her türlü teminatın paraya 
çevrilmesinde de anılan Kanun hükümlerini uygulayabilir. Fon, 6183 sayılı Amme 
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uygulamasında anılan Kanunun Maliye 
Bakanlığı, tahsil dairesi ve diğer makam, merci ve komisyonlara verdiği 
yetkileri kullanır. Bu yetkilerin kullanılmasına ilişkin esas ve usuller Fon 
Yönetmeliğinde gösterilir. Fona borçlu olanların iflası halinde 2004 sayılı İcra 
ve İflas Kanununun 221 inci maddesindeki iflas bürosu Fon temsilcisinin 
katılımıyla teşekkül eder. (Ek cümle: 12/12/2003-5020 
s.K./20. md.) Borçlu veya borçlunun malları başka mahallerde bulunduğu takdirde, 
Fon, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerini, 
kendi tahsilat dairesi aracılığı ile uygulayabileceği gibi, tahsil dairesi 
bulunmadığı hallerde talebi üzerine, uygulama o mahaldeki Maliye Bakanlığı 
Tahsil Dairesi tarafından yapılır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 223 üncü 
maddesindeki iflas idaresinin, Fonun talep etmesi halinde üyelerinden biri veya 
ikisi, Fonun göstereceği iki kat aday arasından icra tetkik mercii tarafından 
seçilir. Fon, bir üye seçtirmişse icra tetkik mercii diğer bir üyeyi alacak 
tutarı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği iki aday arasından, bir üyeyi 
de alacaklı sayısı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği adaylar arasından 
seçer. Fon iki üye seçtirmişse, diğer bir üye icra tetkik mercii tarafından 
alacaklı sayısı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği iki aday arasından 
seçilir. (Değişik cümle: 30/01/2002 - 4743 s.K./5. md.) 
Fon, devraldığı ve dava veya iflas takibine konu etmekle görevli ve yetkili 
olduğu alacakları ve 6183 sayılı Kanuna göre takip ettiği ve/veya edeceği 
alacakları da dahil olmak üzere bu Kanunda yazılı her türlü alacakları ile 
ilgili olarak iskonto da dahil olmak üzere her türlü 
tasarrufta bulunmaya, sulh olmaya, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul 
mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın 
devralmaya ve alacağın yeniden itfa planına bağlanması da dahil olmak üzere 
borçlularla anlaşma yapmaya ve borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında 14 ve 
17 nci maddeler uyarınca Fon Kurulunca belirlenecek 
esas ve usuller dahilinde muhafaza tedbiri uygulayıp, uygulamamaya, dava açıp 
açmamaya veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma süresince 
durdurulmasını mahkemeden istemeye yetkilidir. 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu 
olanlar ile tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır. 
Fon, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 2886 
sayılı Devlet İhale Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu ile bunların ek ve 
değişikliklerine tabi değildir. (Ek cümle: 12/12/2003-5020 s.K./20. md.) Fon aslen veya devir suretiyle sahip 
olduğu her türlü alacağının teminatını teşkil etmek üzere Türk parası ve/veya 
taşınmaz rehni ve/veya taşınır rehni dahil olmak üzere her türlü ayni ve şahsi teminat 
almaya ehil ve yetkilidir.” 
3 - 18.6.1999 
günlü, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun, 12.12.2003 günlü, 5020 sayılı Yasa’nın 
27. maddesiyle eklenen ve iptali istenilen sözcüğü de içeren ek 5. maddesi 
şöyledir: 
 “Kamu bankalarında (tasfiye halindeki Emlak 
Bankası A.Ş. dahil) ve sermayesinin yarıdan fazlası 
kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan ya da hisselerinin çoğunluğu üzerinde bu 
kurum ve kuruluşların idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş 
bankalarda bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce bankacılık teamüllerine 
göre teminatlı ve/veya yetersiz teminatlı kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde 
henüz ödenmemiş, süresi uzatılmamış veya yeniden yapılandırılmamış kredileri 
kullananlar ya da yeniden yapılandırma şartlarını ihlâl edenler ile münferit 
veya karşılıklı verilen banka teminat mektupları, kabul kredileri ve avaller, 
taşınır ve taşınmaz rehni, ipotek, üst hakkı, intifa 
hakkı ve oturma hakkı gibi her türlü sınırlı aynî hak tesisine ilişkin 
sözleşmeden doğan haklarında diğer bankaların ve üçüncü kişilerin muvazaadan âri 
hakları aleyhine olmamak üzere Fon ve Hazine alacaklarına ilişkin tedbir, takip ve tahsil hükümleri 
bankalarınca uygulanır.” 
4 - 19.10.2005 
günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun iptali istenilen sözcükleri de içeren 
geçici 13. maddesi şöyledir: 
çoğunluğu 
üzerinde bu kurum ve kuruluşların idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel 
kanunla kurulmuş bankalarda (Tasfiye Hâlinde T. Emlak Bankası A.Ş. dâhil) 
26.12.2003 tarihinden önce bankacılık teamüllerine göre teminatlı ve/veya 
yetersiz teminatlı kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş, 
süresi uzatılmamış veya yeniden yapılandırılmamış kredileri kullananlar ya da 
yeniden yapılandırma şartlarını ihlal edenler ile münferit veya karşılıklı 
verilen banka teminat mektupları, kabul kredileri ve avaller, taşınır ve 
taşınmaz rehni, ipotek, üst hakkı, intifa hakkı ve 
oturma hakkı gibi her türlü sınırlı aynî hak tesisine ilişkin sözleşmeden doğan 
hakların da diğer bankaların ve üçüncü kişilerin muvazaadan arî hakları aleyhine 
olmamak üzere Fon alacaklarının tahsiline ilişkin 123, 134, 136, 137, 138, 140, 
142 ve 165 inci madde hükümleri, tasarrufun iptali davalarında aciz vesikası 
şartı aranmaması, tüzel kişilerin kanunî 
temsilcileri ile borçlu ve borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını 
yasaklama dâhil bankalarınca uygulanır.” 
B - Dayanılan Anayasa Kuralları 
Başvuru kararında, Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 5., 6., 10., 13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 49., 73. 
ve 125. maddelerine dayanılmıştır. 
IV - İLK İNCELEME 
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince, 
E.2007/1, E.2007/3 ve E.2007/4 sayılı dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin 
esasının incelenmesine, oybirliğiyle, E. 2005/65 sayılı dosyada ise Serdar ÖZGÜLDÜR’ün “ihtilafa konu yurtdışı çıkış tahdidi işleminin 
idari yargının görev alanına girmesi, itiraz Mahkemesinin ise adli yargıya dahil bulunması karşısında; itiraz başvurusunun Mahkemenin 
yetkisizliği nedeniyle reddi gerektiği” yönündeki karşıoyu ve oyçokluğuyla karar verilmiştir. 
 
V - BİRLEŞTİRME KARARI 
Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi’nin 
başvurusuna ilişkin E.2005/65;   İstanbul 
2. İdare Mahkemesi’nin başvurularına ilişkin E.2007/1 ve E.2007/3 sayılı 
davaların, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2007/4 sayılı dava ile 
birleştirilmesine, birleştirilen davaların esaslarının kapatılmasına, esas 
incelemenin 2007/4 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 18.10.2007 gününde 
oybirliğiyle karar verilmiştir. 
VI - ÖN SORUN 
E. 2007/4 sayılı dosyada, İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nde 
bakılmakta olan davanın tarafları Mahkeme’ye feragat dilekçesi vermişler ve 
aralarında imzaladıkları protokol gereği, davacı tarafından davadan feragat 
edildiğini belirtmişlerdir. Davalı tarafından verilen 
dilekçede de, davacının talebinden vazgeçmesi olan feragatın, taraflar arasındaki uyuşmazlığa davacının iradesi 
ile son veren, rücu edilmesi mümkün olmayan, 
bakılmakta olan davayı kesin olarak sona erdiren bir taraf işlem olduğu, bu 
nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından işin geri çevrilmesine karar verilerek 
dosyanın Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunulmuştur. 
Söz konusu dilekçeler, Mahkeme tarafından Anayasa Mahkemesi’ne 
gönderilmiştir. 
Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa 
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddelerine 
göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları yasa ya da kanun 
hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya taraflardan 
birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa o 
hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidirler. 
Ancak, bu kurallar uyarınca bir 
mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için, elinde yöntemince açılmış 
ve görevine giren bir davanın bulunması gerekmektedir. 
Olayda, Anayasa Mahkemesi’ne itiraz başvurusu 
yapıldığında Mahkeme’de bakılmakta olan bir dava bulunmakta olup, usulüne uygun 
olarak yapılan başvurunun ilk incelemesi yapılarak, işin esasının incelenmesine 
karar verilmiştir. Başvuru sürecinden sonra tarafların feragat dilekçeleri 
vermeleri sonucunda bakılmakta olan dava sona ermiştir.  
Anayasa'nın 152. maddesiyle düzenlenen Anayasa’ya 
aykırılığın mahkemelerde öne sürülebilmesinde, başka bir anlatımla itiraz 
yolunun açılmasında güdülen amaç, Anayasa Mahkemesi'nin kararından yalnızca o 
davanın taraflarının yararlanması değildir. Dava mahkemesinde itiraz yolunun 
işletilerek bekletici sorun yapılmasına, daha açık bir deyimle, Anayasa 
Mahkemesi'ne başvurma kararı alınmasına kadar ön planda olan somut ve kişisel 
durum, Anayasa Mahkemesi'nde etkinliğini kaybetmekte, bunun yerini soyut, genel 
ve objektif bir nitelik almaktadır. Anayasa Mahkemesi'nin önünde önem kazanan ve 
incelenmesi gereken husus o davanın taraflarının bu işlemden yararlanıp 
yararlanmayacakları değil, kuralların denetimi yapılarak, Anayasa’ya aykırılık 
varsa, o kural iptal edilmek suretiyle Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı 
ilkesinin egemen kılınmasıdır. Dava mahkemelerinde itiraz yoluna başvurma kararı 
alınarak bu yol işlemeye başladıktan sonra, ne mahkeme ve ne de taraflar 
işlemeye başlayan bu süreci durdurmaya yetkili değillerdir. Sonradan doğacak 
hukuki durumlar, Anayasa Mahkemesi'ndeki incelemeyi etkilemeyeceğinden, dava 
mahkemesindeki davadan tarafların feragat etmiş olması, başlamış olan Anayasa’ya 
uygunluk denetiminin sonuçlandırılmasına engel teşkil 
etmez. 
VII - ESASIN İNCELENMESİ 
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, 
itiraz konusu Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların 
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği 
görüşülüp düşünüldü: 
A - İtiraz 
Konusu Kuralların Anlam ve Kapsamı 
Türk hukuk sisteminde yurt dışına çıkış işlemleri 5682 
sayılı Pasaport Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu Yasa’nın 2. maddesine göre, Türk 
vatandaşları ile yabancılar Türkiye’ye girebilmek ve Türkiye’den çıkabilmek için 
yolcu giriş ve çıkış kapılarında polis makamlarına usulüne uygun ve geçerli 
pasaport veya pasaport yerine geçen bir belge ibraz etmeye mecburdurlar. 5682 
sayılı Yasa’nın, 3463 sayılı Yasa ile değişik 22. maddesinde de, pasaport veya 
vesika verilmesi yasak olan haller sayılmıştır. Buna göre, yurt dışına çıkmaları 
mahkemece yasaklananlara, memleketten ayrılmalarında genel güvenlik bakımından 
mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığı’nca tespit edilenlere ve vergiden borçlu 
olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere, pasaport veya seyahat 
vesikası verilmeyecektir. Yabancı memleketlere gitmeleri mahkemelerce 
yasaklananlar dışında kalanlar yönünden bir istisna getirilmiş, bunlara, zorunlu 
durumlarda İçişleri Bakanı’nın teklifi ve Başbakan’ın onayı ile pasaport veya 
pasaport yerine geçen seyahat vesikası verilebileceği öngörülmüştür. Vergi borcu 
olanların açık kimlikleri ilgili daireler tarafından pasaport vermeye yetkili 
makamlara bildirilecek, bu makamlar tarafından da bildirilen kişilerin yurt 
dışına çıkışları engellenecek veya kendilerine pasaport veya seyahat belgesi 
verilmeyecek, verilmiş ise geri alınacaktır. Yurt dışına çıkışları 
yasaklananlar, eğer bu yasağın konulduğu tarihte yurt dışında iseler, bunların 
süreleri dolan pasaportları yenilenmeyerek, kendilerine Türkiye’ye dönmeleri 
için seyahat vesikası verilecektir. 
Vergi borcu nedeniyle yurt dışına çıkış yasağı 
uygulamasının, yükümlülerin yükümlülüklerini yerine getirmesi, vergi 
gelirlerinin düzenli ve sürekli bir biçimde tahsili, kamu alacağının güvence 
altına alınması ve tahsilatın hızlandırılması amacıyla 
getirildiği anlaşılmaktadır.  
Pasaport Kanunu’nun 22. maddesinin 
Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen “vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye 
yetkili makamlara bildirilenlere” 
şeklindeki bölümünde, vergi çeşidi, vergi borcunun cinsi, vadesi, niteliği 
ve tutarı ya da alt sınırı, resim, harç ya da benzeri mali yükümlülüklerden 
doğan borçlar için yasak uygulanıp uygulanmayacağı, borcun hangi evresinde yasak 
talebinde bulunulacağı ve tüm olağan yasa yollarının kullanılarak kesinleşip 
kesinleşmediği, yargı sürecinde yasak isteminde bulunulup bulunulmayacağı, vergi 
borçlusu, yasal temsilcilerin ya da müteselsil sorumluların durumu, 
zamanaşımı,  vergi borçlusunu pasaport 
vermeye yetkili makamlara bildirecek idare, yasağın bildirilme şekli ve süresi 
ile hangi durumlarda ve kim tarafından kaldırılacağı gibi konularda somut bir 
tanım, nitelendirme ya da düzenlemeye yer verilmemiştir. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler, Maliye 
Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı dışında farklı kurum ve kuruluşlar 
tarafından da tahakkuk ettirilerek tahsil edilmektedir. Bu idareler tarafından 
herhangi bir bildirim olmadığı takdirde, pasaport vermeye yetkili makamlarca 
yurt dışına çıkış yasağı uygulanmamaktadır. Yasa’da, vergi borcundan yurt dışına 
çıkış yasağı uygulaması nedeniyle idari düzenleme yapma konusunda idareye 
herhangi bir yetki verilmemiştir. Ancak, uygulamada konunun, Yasa ile yetki 
verilmediği halde, Maliye Bakanlığı tarafından 6183 sayılı Amme Alacaklarının 
Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a dayanılarak tahsilat 
genel tebliğleri ile düzenlendiği, ayrıca bu konuda Gümrük Müsteşarlığı 
tarafından da tebliğ çıkarıldığı, yurt dışına çıkış yasağına ilişkin ölçütlerin 
idarenin takdir ve tercihine göre belirlendiği görülmektedir. Vergi borcu 
bakımından durumları aynı olan kişilerin kimilerine yasak getirilirken 
kimilerine getirilmemesi, yetkili idarenin vergi alacağının başka yollarla 
tahsili için makul girişimlerde bulunup bulunmadığı ve borçlunun ülkeyi terk 
etmesinin alacağın tahsilini olanaklı kılıp kılmayacağı hususları da tamamıyla 
idarenin takdir ve tercihine kalmaktadır. 
Öte yandan, 4389 sayılı Bankalar 
Kanunu’nun 15. maddesinin 4672 sayılı Yasa ile değiştirilen (3) numaralı 
fıkrasında yer alan “5682 sayılı Pasaport 
Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi 
üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri 
hakkında da uygulanır” biçimindeki kuralla, Tasarruf Mevduatı Sigorta 
Fonu’na, Fona borçlu olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri 
hakkında yurt dışına çıkış yasağı talebinde bulunma yetkisi tanınmıştır. 4389 
sayılı Yasa’nın 15. maddesiyle TMSF’ye tanınan bu 
yetki, 5411 sayılı Yasa’nın 132. maddesinin on üçüncü fıkrasında da aynı şekilde yer almış; 5411 sayılı 
Yasa’nın geçici 11. maddesinde de bu Yasa’nın yayımı tarihinden önce başlatılan 
işlemler sonuçlandırılıncaya ve her türlü Fon alacağı tahsil edilinceye kadar 
4389 sayılı Yasa’nın 15. maddesinin uygulanmasına devam edileceği 
belirtilmiştir. 
4389 sayılı Yasa’nın 15. maddesine göre, TMSF’nin, bankacılık işlemlerinden ve bankaların TMSF’ye devir işlemlerinden kaynaklanan alacaklarının, 6183 
sayılı Yasa’ya göre “amme alacağı” olarak nitelendirilmesi mümkün olmakla 
birlikte, bu alacaklar vergi alacağı kapsamına girmemektedir. Kuralda da, 
Pasaport Kanunu’nda olduğu gibi, borcun niteliği, kesinleşmesi ve tutarı ile 
hangi evrede yurt dışı yasağı konulması isteminde bulunulacağı hususlarında 
herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş, yurt dışı yasağının uygulanması, Yasa’da 
herhangi bir çerçeve çizilmeden, tamamıyla TMSF’ye 
bırakılmıştır.   
4389 ve 5411 sayılı Yasalarla TMSF’ye tanınan yurt dışı çıkış yasağı talep yetkisi,  4389 sayılı Yasa’nın, 5020 sayılı Yasa’yla 
eklenen ek 5. maddesinde yer alan “tedbir” sözcüğü ile 5411 sayılı 
Bankacılık Kanunu’nun geçici 13. maddesinin “… tüzel kişilerin 
kanunî temsilcileri ile borçlu veya borçla diğer ilgililerin yurt dışına 
çıkmasını yasaklama …” bölümünde; Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası A.Ş. 
dahil olmak üzere kamu bankalarına, sermayesinin yarısından fazlası kamu 
kurum ve kuruluşlarına ait olan bankalara ve hisselerinin çoğunluğu üzerinde 
kamu kurum ve kuruluşlarının idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla 
kurulmuş bankalara da tanınmıştır. Söz konusu bankalar, alacaklarının tahsili 
amacıyla, borçlular, borçla diğer ilgililer ve tüzel kişilerin yasal 
temsilcileri hakkında, TMSF’ye tanınan yetkileri 
kullanarak, yurt dışına çıkış yasağı talebinde bulunabileceklerdir. Bu konudaki 
takdir yetkisi tamamıyla kural kapsamındaki bankalara bırakılmış, kapsam dışında 
kalan bankalara ise herhangi bir yetki verilmemiştir.  
B - Anayasa’ya 
Aykırılık Sorunu 
1 - 5682 Sayılı 
Pasaport Kanunu’nun 3463 Sayılı Yasa ile Değiştirilen 22. Maddesinin Birinci 
Fıkrasının “… vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye 
yetkili makamlara bildirilenlere …” Bölümünün 
İncelenmesi 
Başvuru kararlarında, yasa koyucunun temel hak ve 
özgürlüklerin sınırlandırılması konusunda takdir yetkisinin sınırsız olmadığı, 
topluma karşı kimi ödevlerin istenmesinin yerinde olmakla birlikte, bunların 
ilgili yasalarda gösterilen kurallara bağlı olarak eşit, adil, dengeli olması ve 
hukuk devleti ilkesinin gereklerine uygun biçimde istenilmesinin zorunlu olduğu, 
Anayasa’nın 23. maddesinde “vatandaşlık ödevi” nedeniyle sınırlama 
yapılabileceğinin belirtildiği, Yasa’yla getirilen sınırlamanın vergi borcu 
bakımından açık ve net olmadığı, vergi ödevinin hangi aşamasında, hangi 
yetkililerce ve hangi ölçütlere göre yasak konulacağı belirtilmeksizin, yetersiz 
ve belirsiz bir ifadeyle sınır getirildiği, anayasal koruma altında bulunan yurt 
dışına çıkma özgürlüğünün soyut nitelikteki sınırlamalarla ihlal edildiği, 
yapılan sınırlamanın soyut, yetersiz ve ölçüsüz olduğu,  daha hafif ve uygun yöntemler mevcut iken en 
ağır yöntemin seçilmesi sonucunda anayasal koruma altında bulunan temel hak ve 
özgürlüklerden olan seyahat özgürlüğünün kısıtlanmasını doğuracak biçimde yurt 
dışına çıkışın yasaklanmasında vergi borcunun tahsili amacı için aranan 
gereklilik, elverişlilik ve oranlılık unsurları bulunmadığından ölçülülük 
ilkesinin ihlal edildiği,  sınırlama için 
savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hal gibi nedenler de bulunmadığı 
bu nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 5., 6., 10., 13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 49., 73. 
ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.  
Anayasa’nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin, 
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen 
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların 
Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin 
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı 
belirtilmiştir. 
Sınırlama, belirli bir temel hak ve özgürlüğün Anayasa’da 
öngörülen ya da belirlenen alanı içinde kişiye sağlanan olanakların yasa koyucu 
tarafından daraltılmasıdır. Başka bir anlatımla, sınırlamada, belirli bir temel 
hak ve özgürlüğün kullanım olanakları sınırlamadan sonra da devam eder. Buna 
karşılık, temel hak ve özgürlüklerin durdurulması, bunlardan belirli bir süre 
içinde yararlanılma veya kullanılmalarının olanaksızlığını anlatır. 
 
Amaç ve araç arasında makul bir 
ilişkinin bulunmasını, diğer bir deyişle yapılan sınırlamayla sağladığı yarar 
arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması gereğini ifade eden ölçülülük 
ilkesinin, sınırlayıcı önlem ile sınırlama amacı arasındaki ilişkinin 
denetiminde, yasal önlemin sınırlama amacına ulaşmaya elverişli olup olmadığını 
saptamaya yönelik “elverişlilik”, 
sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşma ve demokratik toplum düzeni 
bakımından zorunlu olup olmadığını arayan “zorunluluk”, ayrıca amaç ve aracın 
ölçüsüz bir oranı kapsayıp kapsamadığını, bu yolla ölçüsüz bir yükümlülük 
getirip getirmediğini belirleyen “oranlılık”  ilkeleri olmak üzere üç alt ilkesi 
bulunmaktadır. 
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 
seyahat ve yurt dışına çıkış özgürlüğüne ilişkin İnsan Hakları Avrupa 
Mahkemesi’nin (Riener/Bulgaristan,  27.5.2006 günlü) kararında da, müdahalenin 
yasal olup olmadığı ve meşru bir amacın gerçekleştirilmesi için demokratik bir 
toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığının araştırılması gerektiği, yurt dışına 
çıkış yasağının hukukiliğine ilişkin olarak, yasağın süresi, borcun tutarı, 
hesaplanması, kesinleşmesi ve zamanaşımı bakımından öngörülebilirliğin ve 
belirliliğin oranlılık sorunu ile yakından bağlantılı olduğu, vergi tutarının 
yüksekliği ile sağlanmaya çalışılan kamu yararı arasında bir denge gözetilmesi 
gerektiği, oranlılık değerlendirmesini içermeyen yasak işleminin Sözleşmeye 
aykırılık oluşturduğu, keyfiliğe karşı yeterli düzeyde usul güvencesinin yasayla 
verilip verilmediği, yasağın gerçekleştirilmek istenen amaçla orantılı 
olmamasının seyahat özgürlüğünün ihlali anlamına geleceği 
belirtilmiştir. 
Anayasa’nın, “Yerleşme ve seyahat hürriyeti” başlıklı 23. 
maddesinde, herkesin yerleşme ve seyahat özgürlüğüne sahip olduğu belirtilmiş, 
maddenin üçüncü fıkrasında da, vatandaşın yurt dışına çıkma özgürlüğünün, 
vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle 
sınırlanabileceği belirtilerek özel sınırlandırma nedenleri gösterilmiştir. 
Maddeye göre, vatandaşın yurt dışına çıkma özgürlüğü ancak vatandaşlık ödevi ya 
da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabilecektir. 
 
İtiraz konusu kuralda, kişilerin vergi borcu nedeniyle 
yurt dışına çıkışları yasaklanmaktadır. Yasaklama, seyahat özgürlüğünün güvence 
alanının yasa koyucu tarafından daraltılması niteliğinde olduğundan, 13. madde 
anlamında bir sınırlandırma niteliğindedir. Vergi borcu, Anayasa’nın 73. 
maddesine göre vatandaşlık ödevidir. Anayasa ve yasalarla, kamu giderlerinin 
karşılanabilmesi için herkese ödev olarak öngörülen vergi ödeme yükümlülüğünün, 
zamanında ve eksiksiz yerine getirilmesi durumunda, yasalarla idareye yüklenen 
kamu hizmetlerinin, buna bağlı olarak kamu düzeninin ve başkalarının hak ve 
özgürlüklerini korumanın aksatılmadan sürdürülmesi mümkün olacaktır. Bu anayasal 
yükümlülük, aynı zamanda seyahat özgürlüğünü düzenleyen 23. maddede sınırlama 
nedeni olarak öngörülmüştür. Getirilen yasaklama, yurtdışına çıkmak isteyen 
kişilerin vergi borçlarını ödemeye zorlayıcı niteliktedir. Bu nedenle itiraz 
konusu kural ile gerçekleştirilen sınırlamanın, kaynağını Anayasa’da bulan meşru 
bir amaca yönelik olduğu görülmektedir. Ancak,  
“vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara 
bildirilenlere” yurt dışına çıkış yasağı uygulanabileceğine ilişkin kuralla 
getirilen sınırlamanın, demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte, başka 
bir ifadeyle güdülen kamu yararı amacını gerçekleştirmekle birlikte, temel 
haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup 
olmadığının incelenmesi gerekir. 
Yasalarla getirilen vergi yükümlülüğünü kabullenmek bir 
vatandaşlık görevidir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve diğer 
vergi yasalarıyla, verginin zamanında ve eksiksiz ödenmesi amacıyla getirilen 
kurallar, zamanında ve tam olarak tahsil edilemeyen vergilerin tahsili için 6183 
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri ve yine 
yasalarla getirilen gecikme faiz ve zammı uygulamaları göz önünde 
bulundurulduğunda, vergi borcunun ödenmesi, diğer bir deyişle vergi alacağının 
tahsili konusunda yasal kuralların bulunduğu 
görülmektedir. 
Yurt dışı çıkış yasağında, vatandaşın yurt dışına çıkma 
özgürlüğünü sınırlamanın amacı, vergi borcunun tahsilinin sağlanması, araç ise 
yurt dışına çıkışın yasaklanmasıdır. Amaç ile araç arasında makul bir ilişkinin 
bulunduğunun söylenebilmesi için yurt dışına çıkış ile vergi alacağının 
tahsilinin zorluğu veya olanaksızlığı arasında bağın varlığının aranması gereği 
açıktır. Yasak, hiçbir koşul öngörmeksizin, hatta vergi borcunun tutarı dahi 
belirtilmeden, vergi borcunun ödenmemesine bağlı olarak kendiliğinden 
uygulandığı zaman amaç ile araç arasındaki makul ilişki ve denge ortadan 
kalkar. 
Anayasa’nın 23. maddesinde öngörülen sınırlama nedenleri 
ve bunlar arasında yer alan “vatandaşlık ödevi” genel nitelikte, soyut bir 
kavramdır.  Yasa koyucunun getireceği her 
sınırlayıcı düzenlemede bu nedenleri somutlaştırması gerekir. Keyfiliğe 
varabilecek uygulamaları önleyebilmek bakımından gerekli olan açıklık ve 
somutluk, sınırlamanın yasayla yapılmış olarak kabul edilmesi için zorunludur. 
Aksi halde hukuk devletinin gerektirdiği belirginlik karşılanmamış olur ve 
amaç-araç ilişkisini denetlemek güçleşir. İtiraz konusu kural, amaç ve araçları 
açık, belirgin ve somut bir şekilde öngörmemiş, amaç ve araç arasında makul ve 
uygun bir ilişki kurmayarak ölçülülük ilkesinin gereklerini yerine 
getirmemiştir. 
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 
2., 13. ve 23. maddelerine aykırıdır. İptali 
gerekir. 
Kural iptal edilmiş olduğundan ayrıca Anayasa’nın 5., 6., 10., 15., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. 
maddeleri yönünden ayrıca incelenmesine gerek 
görülmemiştir. 
Belirtilen görüşlere Şevket APALAK katılmamıştır. 
 
2 - 4389 Sayılı 
Bankalar Kanunu’nun 15. Maddesinin 4672 Sayılı Yasa ile Değiştirilen (3) 
Numaralı Fıkrasının “5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu 
olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır” 
Biçimindeki Tümcesinin, 4389 Sayılı Bankalar Kanunu’nun, 5020 Sayılı Yasa’nın 
27. Maddesiyle Eklenen Ek 5. Maddesinde Yer Alan “tedbir” Sözcüğünün, 5411 
Sayılı Bankacılık Kanunu’nun Geçici 13. Maddesinin “… tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu veya borçla 
diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama …” Bölümünün 
İncelenmesi 
Başvuru kararlarında, 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun 22. 
maddesi için yukarıda belirtilen gerekçelerle birlikte, banka kredi borcunun 
sözleşmeden doğan bir yükümlülük olduğu, özel hukuk ilişkisinden doğan 
yükümlülüklerin, amme alacağı haline gelse bile “vatandaşlık ödevi” kapsamı 
içinde değerlendirilemeyeceği, ilgili İdare’ye borçlunun ve borcun tespiti ve 
yurt dışına çıkış yasağı konulması konularında çerçevesi çizilmemiş geniş 
yetkiler verildiği, bankaların alacakları konusunda da gerekli yasal yollarla 
yargı yolunun bulunduğu, ayrıca uygulamanın tüm bankalar için getirilmediği, bu 
nedenlerle İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne ve Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 
2., 5., 6., 10., 13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 
49., 73. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. 
 
İtiraz konusu kurallar, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, 
Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası 
A.Ş. dahil olmak üzere kamu bankaları, 
sermayesinin yarısından fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan bankalar ve 
hisselerinin çoğunluğu üzerinde kamu kurum ve kuruluşlarının idare ve temsil 
yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalara, özel ya da tüzel kişilerden 
bankacılık hukuku içerisinde ortaya çıkan alacaklarının tahsili amacıyla, 5682 
sayılı Pasaport Kanunu’nun 22. maddesinin uygulanması yetkisini 
vermektedir.   
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun ya da itiraz konusu 
kurallarda yer alan bankaların alacağı olan ve özel hukuk hükümlerine dayanarak 
ortaya çıkan borçlar, belirli bir hukuksal süreçten sonra 6183 sayılı Yasa 
kapsamına girerek kamu alacağı haline getirilseler bile “vergi borcu” niteliği 
kazanmazlar ve “vatandaşlık ödevi” içinde değerlendirilemezler. Vergi ödevi, 
kaynağını Anayasa’dan alan, Anayasa’nın 73. maddesi uyarınca, kamu giderlerini 
karşılamak üzere herkesin ödemekle yükümlü olduğu bir ödevdir.  Kamu alacağı olarak tahakkuk eden her parasal 
yükümlülük ya da ödeme vergi ya da vergi benzeri mali yükümlülük olarak 
nitelendirilemez.  
Anayasa’nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin, 
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen 
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların 
Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin 
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı 
belirtilmiştir. 
Yurt dışına çıkma özgürlüğü sadece Anayasa’nın 23. 
maddesinde sayılan özel sınırlama nedenlerine bağlı olarak 
sınırlandırılabilecektir. 23. maddede yurt dışına çıkma yasağıyla ilgili 
sınırlama nedenleri vatandaşlık ödevi ve ceza soruşturması veya kovuşturması 
olarak gösterilmiştir. Anayasa’da sınırlama nedenlerinin sayılarak belirlenmiş 
olması, yasa koyucunun bunlar dışında kalan bir nedenle yurt dışına çıkma 
özgürlüğünün sınırlanması sonucunu doğuracak düzenlemeler yapamayacağını 
göstermektedir.      
Vatandaşlık ödevi kapsamında olmayan kamu alacaklarının 
tahsili amacıyla, borçlular hakkında yurt dışına çıkış yasağı konulması, 
Anayasa’nın 23. maddesinin güvence altına aldığı yurt dışına çıkma özgürlüğü 
alanına yapılmış açık bir müdahale niteliğindedir. Böyle bir sınırlamanın 
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen sınırlama nedenlerinden birine 
dayandırılmış olması gerekir. Ancak, itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 23. 
maddesinde belirtilen sınırlama nedenlerinden herhangi birine 
dayanmamaktadır. 
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 
13. ve 23.  maddelerine aykırıdır ve 
iptalleri gerekir. 
Kurallar iptal edilmiş olduğundan ayrıca Anayasa’nın  2., 5., 6., 10., 
15., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddeleri yönünden ayrıca 
incelenmesine gerek görülmemiştir. 
C - İptal 
Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu 
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kanun, 
kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da 
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte 
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe 
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede 
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa 
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53. maddesinin 
dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında 
ise, Anayasa Mahkemesi’nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu 
düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görmesi halinde 
yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir. 
15.7.1950 günlü, 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun, 
28.5.1988 günlü, 3463 sayılı Yasa ile değiştirilen 22. maddesinin birinci 
fıkrasının “… vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye 
yetkili makamlara bildirilenlere …” bölümünün iptaline karar verilmesinin 
doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını ihlal edici nitelikte olduğundan 
gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla iptal kararının, Resmî Gazete’de 
yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi uygun 
görülmüştür. 
VIII - SONUÇ 
A) 1 - 15.7.1950 günlü, 5682 
sayılı Pasaport Kanunu’nun, 28.5.1988 günlü, 3463 sayılı Yasa’nın 3. maddesiyle 
değiştirilen 22. maddesinin birinci fıkrasının “… vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara 
bildirilenlere …” bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Şevket APALAK’ın karşıoyu ve 
OYÇOKLUĞUYLA, 
2 - 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar 
Kanunu’nun; 
A - 15. maddesinin, 12.5.2001 günlü, 4672 sayılı Yasa ile 
değiştirilen (3) numaralı fıkrasının “5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu 
olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır” 
biçimindeki tümcesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve 
İPTALİNE, 
B - 12.12.2003 günlü, 5020 sayılı Yasa’nın 27. maddesiyle 
eklenen ek 5. maddesinde yer alan “tedbir” sözcüğünün, söz konusu madde 
kapsamındaki bankalar tarafından uygulanan yurt dışına çıkış yasağı yönünden 
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,  
OYBİRLİĞİYLE, 
3 - 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 
13. maddesinin “… tüzel kişilerin kanunî temsilcileri 
ile borçlu veya borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama …” 
bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 
OYBİRLİĞİYLE, 
B) 5682 sayılı Yasa’nın 22. maddesinin birinci fıkrasının 
iptal edilen bölümünün doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici 
nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153.  
maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü 
ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMİ GAZETE’DE 
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, 
OYBİRLİĞİYLE, 
18.10.2007 gününde karar verildi. 
  
  
| 
 Başkanvekili   
Haşim KILIÇ  | 
 Üye 
Sacit 
ADALI  | 
 Üye 
Fulya 
KANTARCIOĞLU  |    
  
  
| 
 Üye  
Ahmet 
AKYALÇIN  | 
 Üye 
Mehmet 
ERTEN  | 
 Üye 
A. Necmi 
ÖZLER  |    
  
  
| 
 Üye 
Serdar ÖZGÜLDÜR  | 
 Üye 
Şevket 
APALAK  | 
 Üye 
Serruh 
KALELİ  |    
  
  
| 
 Üye 
Osman Alifeyyaz PAKSÜT  | 
 Üye 
Zehra Ayla 
PERKTAŞ  |    
  
  
AZLIK 
OYU 
  
             
Anayasa’nın 23. maddesinin beşinci fıkrasında, yurt dışına çıkma 
özgürlüğünün vatandaşlık ödevi nedeniyle de sınırlanabileceği 
öngörülmüştür. 
             
Anayasa “Siyasi Haklar ve Ödevler”i düzenleyen 
dördüncü bölümünün “VII. Vergi Ödevi” başlıklı 73. maddesinde herkesin kamu 
giderlerini karşılamak üzere vergi ödemekle yükümlü olduğunu belirterek verginin 
gerekliliğini ve ödenme zorunluluğunu vurgulamıştır. Süregelen kamu yaşamı ve 
giderleri nedeniyle, vergilerin zamanında ödenmesine ilişkin önlemlerin 
geliştirilmesi, vatandaşlık ödevinin gerçekleştirilmesini olumlu yönde 
etkileyecektir. 
             Öte 
yandan Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen hak ve özgürlüklerin Anayasa’nın 
ilgili maddelerinde belirtilen nedenlerle ve yasayla sınırlanacağı yolundaki 
kuralı, anayasal ilkelere öncelik verilerek yorumlamak anayasaların 
bağlayıcılığının ve üstünlüğünün gereğidir. Anayasa sınırlama konusunda başka 
bir maddeyle ilinti kuruyorsa anayasal gerek ve gerekçeler hiç kuşku yok ki 
ölçülülüğünde konuyla ilgili ölçütleri olacaktır. 
             Bu 
bakımdan, vergilerin ödenmesinin vatandaşlık ödevleri arasında bulunduğunda, bu 
görev yönünden Anayasa’nın sözel anlatımının yeterli verileri içerdiğinde ve 
Anayasa’da yer alması nedeniyle bu ilkenin ölçülülüğü de içinde barındırdığında 
kuşku yoktur. Ayrıca vergi borcu tanımlamasında ilgili hukuksal metinlerin vergi 
yasalarında yer alacağı açıktır.  
             
Vatandaşlık ödevi olan söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmemesi 
halinde, vergi yasalarına göre oluşacak vergi borçlusu olmanın önüne 
geçilebilmesi için, düzenlenen kuralda Anayasa sınırlamayı vatandaşlık ödevine 
bağladığından başkaca ölçü aranması gerekmeyecektir. Ayrıca sınırlamalarda 
gözetilecek konulardan olan Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygunluk ilkesi, 
Anayasa’nın 73. maddesinin özel anlatımıyla açıkça ortaya çıkmakta ve sınırlama 
kuralında kendini tüm boyutuyla göstermektedir. 
             Diğer 
taraftan; vergi borcunun ödenmesi için kimi olanakların bulunması düzenlemenin 
amacıyla doğrudan ilintili değildir. Ödemenin gerçekleştirilmesi bir amaçsa da, 
öncelikli erek vergi borçlusu yükümlülerin ortamda, yani ulaşılabilir yerde, 
daha açık bir deyişle ülkede bulunmalarını sağlamaktır. 
             Bu 
nedenlerle Anayasa’ya aykırılık bulunmadığından 5682 sayılı Yasa’nın değişik 22. 
maddesinin birinci fıkrasının çekişme konusu bölümüne ilişkin davanın reddi 
gerekeceği oyuyla karara karşıyım. 
                                                                                                                                                               
Üye 
                                                                                                                                                    
Şevket APALAK 
 |