Esas Sayısı    : 2001/3 
Karar Sayısı : 2005/4 
Karar Günü : 6.1.2005 
  
             İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN 
: Ordu Vergi 
Mahkemesi  
             İTİRAZIN KONUSU : 4.1.1961 günlü, 213 
sayılı Vergi Usul Kanunu’nun, 4369 sayılı Yasa ile değişik, 344. maddesinin 
ikinci fıkrasında yer alan, “... bu ceza ziyaa 
uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi kanununda belirtilen normal 
vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin düzenlendiği tarihe kadar geçen süre 
için, bu Kanunun 112 nci maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme 
faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunur” bölümünün Anayasa’nın 2., 7., 
10., 11., 38.  ve 73. maddelerine 
aykırılığı  savıyla iptali 
istemidir.  
             I - OLAY  
             
Davacının adına re’sen tarh edilen 2000 Nisan 
dönemi katma değer vergisi ile vergi ziyaı  cezasının kaldırılması istemiyle açtığı 
davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, 
iptali için başvurmuştur.  
             II - İTİRAZIN 
GEREKÇESİ  
             
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:  
             
“Davacı Hilmi Akgüre tarafından, adına re’sen tarhedilen 2000 Nisan 
dönemi katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı 
cezasının kaldırılması istemiyle Giresun Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne karşı açılan 
davada, uygulanacak olan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 4369 sayılı Kanunun 11. 
maddesi ile değişen 344. maddesinin 2. fıkrasının “bu ceza ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi 
kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin 
düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu Kanunun 112. maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme 
faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunur.” hükmünün, Anayasa’nın 2., 7., 
10., 11., 38. ve 73. maddelerine aykırı olduğu kanaatiyle, Anayasanın 152. 
maddesi ve bir davaya bakmakta olan mahkemenin, o dava sebebiyle uygulanacak bir 
kanunun Anayasaya aykırı olduğu kanısına götüren görüşünü açıklayan kararı ile 
Anayasa Mahkemesi’ne başvurması gerektiğini düzenleyen 2949 sayılı Kanun’un 28. 
maddesinin 2. fıkrası uyarınca işin gereği düşünüldü:  
             Dava 
konusu uyuşmazlığa uygulanacak olan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 4369 sayılı 
Kanun’un 11. maddesiyle değişen 344. maddesi, “Vergi ziyaı ve suçu, mükellef veya sorumlu tarafından 34l. maddede 
yazılı hallerle vergi ziyaına sebebiyet 
verilmesidir.  
             Vergi 
ziyaı suçu işleyenlere vergi ziyaı cezası kesilir ve bu ceza ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi 
kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin 
düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu Kanunun l12. maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme 
faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunur.             
 
             Vergi 
ziyaına 359. maddede yazılı fiiller ile sebebiyet 
verilmesi halinde bu ceza üç kat, bu fiillere iştirak edenlere ise bir kat 
olarak uygulanır.  
             Vergi 
incelenmesine başlanılmasından veya takdir komisyonuna sevk edilmesinden sonra 
verilenler hariç olmak üzere, kanuni süresi geçtikten 
sonra verilen vergi beyannameleri için bu madde uyarınca kesilecek ceza yüzde 
elli oranında uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.  
             
Yukarıda yer alan yasa maddesinin 2. fıkrasının, “ ... bu ceza ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi 
kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin 
düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu Kanunun l12. maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme 
faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunur” hükmünün, aşağıda belirtilen 
gerekçelerle 07.11.1982 tarih ve 2709 Kanun nolu 
Anayasa’nın “II. Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı ikinci maddesinin “Türkiye 
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan 
haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel 
ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne, “VII. 
Yasama yetkisi” başlıklı 7. maddesinin, “Yasama yetkisi Türk Milleti adına 
Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” hükmüne, “X. Kanun 
önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesinin “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, 
siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım 
gözetilmeksizin Kanun önünde eşittir” hükmüne, “XI. Anayasa’nın bağlayıcılığı ve 
üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinin, “Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz” hükmüne, 
“C. Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinin “... kimseye suçu 
işlediği zaman Kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza 
verilemez.” hükmüne, “VI. Vergi ödevi” başlıklı 73. maddesinin vergi, resim, 
harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya 
kaldırılır.” hükmüne aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.             
 
             İTİRAZ 
GEREKÇELERİ             
 
             I. 
VERGİ ZİYAI CEZASI MİKTARINI YÜRÜTME ORGANI 
BELİRLEMEKTEDİR.  
             Vergi 
ziyaına bağlı olarak kesilen kusur, ağır kusur ve 
kaçakçılık cezaları yerine getirilen vergi ziyaı 
cezasının miktarının hesabında dikkate alınan ve 213 sayılı Vergi Usul 
Kanununun  112. maddesinde düzenlenen 
gecikme faizi oranı 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 
51. maddesi uyarınca yürütme erki Bakanlar Kurulu tarafından 
belirlenmektedir.  
             
Anayasa Mahkemesinin 29.11.1977 gün ve Esas No : 1977/109, Karar No : 
1977/131 sayılı kararında; “Anayasa’nın 61. maddesinin (1961 Anayasası) son 
fıkrasına göre (f.2 ) vergi, resim ve harçlar ve benzeri mali yükümler ancak 
kanunla konulur. Anayasa koyucunun her çeşit mali yükümlerin kanunla koyulmasını 
buyururken, keyfi ve takdiri uygulamaları önleyecek ilkelerin kanunda yer alması 
ereğini güttüğünden kuşku yoktur. Kanunkoyucunun 
yalnız konusunu belli ederek ya da tüzükle belli 
ettirerek bir mali yükümün ilgililere yükletilmesine izin vermesi, bunun kanunla 
koyulmuş sayılabilmesi için yeter neden olamaz. Mali yükümlerin yükümlüleri, 
matrah ve oranları, tarh ve tahakkuku, tahsil usulleri, yaptırımları ve 
zamanaşımı gibi çeşitli yönleri vardır. Bir mali yüküm bu yönleri dolayısıyla, 
kanunla yeterince çerçevelenmemişse, kişilerin sosyal ve ekonomik durumlarını, 
hatta temel haklarını etkileyecek keyfi uygulamalara yol açabilmesi olasıdır. Bu 
bakımdan yükümler belli başlı öğeleri de açıklanarak ve çerçeveleri kesin 
çizgilerle belirtilerek kesinlikle Kanunla düzenlenmelidir.” İfade edildiği 
üzere verginin yasallığı ilkesi vurgulanmıştır. (Anayasa Mahkemesi Kararlar 
Dergisi S. 15, s. 568-574)  
             
Verginin yasallığı ilkesi Anayasa Mahkemesinin 07.11.1989 gün ve E. No: 
1989/6, K. No : 1989/42 sayılı bir başka kararında da; “ ... vergi kurumunun 
hukuksal temel koşulu olup oranının, salınma biçiminin, alınma zamanının yönetim 
ve yükümlüler bakımından belirginliğine dayanır. Yükümlülere güven veren bu 
ilke, vergi yönetiminde de kararlılık sağlamakta, herkesi eşit biçimde kapsamına 
alan bir yurttaşlık görevinin göstergesini oluşturmaktadır.” şeklinde ifade 
edilmiştir. (Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi S. 25 s. 
405)  
             
Devletin vergilendirme yetkisini, halk tarafından seçilen yasama organı 
aracılığıyla kullanması ile, kişilerin hak ve özgürlükleri alanına yapılan 
müdahale, Anayasal hukuk düzeni içinde gerçekleşir ve keyfilik önlenir. İdare, 
kişilere bir vergi veya mali yükümlülük yüklemeye, kanunun izin verdiği 
durumlarda ve öngördüğü koşullar ve ölçü içinde yetkilidir. Vergilerin 
kanuniliği ilkesi, yasama organının yürütme organına karşı üstünlüğünü sağlayan 
etken bir araçtır. (Çağan Nami, Vergilendirme yetkisi, 
İstanbul, 1982, S. 100)  
             Vergi 
ziyaı suçunu işleyenler için kesilen ve verginin bir 
unsuru olan vergi ziyaı cezası miktarının yasama 
organı yerine yürütme organı olan Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen gecikme 
faizi oranı esas alınarak belirlenmesi kuralını düzenleyen yasa maddesinin 
Anayasa’nın 7. ve 73. maddelerine aykırı olduğu kanaatine 
varılmıştır.  
             II. 
AYNI VERGİLENDİRME DÖNEMİNDE VERGİ ZİYAI SUÇU İŞLEYEN MÜKELLEFLERİN ÖDEYECEĞİ 
VERGİ ZİYAI CEZASI MİKTARLARI FARKLI OLABİLECEKTİR.  
             
Yıllardan beri enflasyonist ortamda  
ekonomik faaliyetlerin yürütüldüğü Türkiye’de ekonomik hareketlenmelerle 
birlikte değişen kredi mevduat reeskont faizi v.b. oranları ile birlikte 
ekonomik dengelerin sağlanması ve kamu gelirlerinde enflasyon nedeni ile meydana 
gelen azalmaları önlemek amacıyla Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen gecikme 
faizi oranları da ekonomik konjonktür gereği vergilendirme dönemleri ve tahsil 
dönemleri itibariyle değişebilmektedir.  
             Aynı 
vergilendirme döneminde vergi ziyaı suçu işleyen 
mükelleflerin idarenin farklı zamanlarda yapacağı vergi incelemeleri sonucu 
bulunan matrah farkları üzerinden yapılan ikmalen ve 
re’sen tarhiyatlara Bakanlar 
Kurulu tarafından enflasyon oranlarına göre değiştirilen gecikme faizleri 
uygulanarak bulunan vergi ziyaı cezası miktarlarından, 
gecikme faizinin yüksek olduğu dönemde adına vergi-ceza ihbarnamesi düzenlenen 
kişinin ödeyeceği vergi ziyaı cezası miktarı diğer 
mükelleflere nazaran gecikme faizi oranlarına göre daha yüksek miktarlarda 
olabilecektir.  
             
Anayasa Mahkemesinin 07.06.1999 gün ve E:1999/10, K:1999/22 sayılı 
kararında, “Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik 
ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı 
tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayırım yapılmasını ve 
ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle aynı durumda bulunan kimi kişi ve 
topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi 
yasaklanmıştır. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. 
Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı 
tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve 
durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz” şeklinde 
“Yasa önünde eşitlik ilkesi” tanımlanmıştır. (12.10.2000 gün ve 24198 sayılı 
Resmi Gazete)  
             Aynı 
hukuksal durumda olan kişilerin, aynı tarihte vergi ziyaına sebebiyet vermeleri durumunda, vergi inceleme 
dönemlerinin farklı olması nedeniyle değişik gecikme faizi oranları uygulanarak 
bulunan farklı vergi ziyaı cezalarını ödemek zorunda 
bırakılmaları, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen “Kanun önünde eşitlik” 
ilkesine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.  
             III. 
VERGİ ZİYAI SUÇUNUN İŞLENDİĞİ TARİHE GÖRE ÖDEME TARİHİNDE DAHA FAZLA VERGİ ZİYAI 
CEZASI ÖDENMESİ GEREKMEKTEDİR.  
             “Suç 
ve Ceza1ara İlişkin Esaslar” başlıklı Anayasa’nın 38. maddesinin 1. fıkrasında, 
“.., kimseye suçu işlediği zaman Kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha 
ağır bir ceza verilemez” hükmü yer almaktadır.  
             Vergi 
ziyaı cezasının enflasyona karşı vergi ziyaı suçunu işleyen kişilerde caydırıcılığını koruyabilmesi 
için vergi ziyaı cezasının belirlenmesinde esas alınan 
gecikme faizi 213 sayılı Vergi Usul Kanununun l12. maddesinde yer almaktadır. Bu 
maddeye göre geçen süreler için 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü 
Hakkında Kanununa göre tespit edilen gecikme zammı oranında gecikme faizinin 
uygulanacağı yasa gereğidir.  
             6183 
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51. maddesinin son 
fıkrasında da; “Bakanlar Kurulu, gecikme zammı nispetlerini aylar itibariyle 
topluca veya her ay için ayrı ayrı % 10’una kadar 
indirmeye, bir katına kadar attırmaya ve gecikme zammı asgari miktarını üç 
katına kadar attırmaya yetkilidir.” hükmü yer  
almaktadır.             
 
             
Anayasa Mahkemesinin 15.08.1995 gün ve Esas No:1995/21, Karar No:1995/36 
sayılı kararına karşı kullanılan karşı oy yazısında, “... Cezanın amacı, suçları 
önlemektir. Cezanın önleyici etkisini sağlayabilmesi, kişilerin suç işlerse ne 
gibi ceza yaptırımı ile karşılanabileceğini önceden bilmeleri ile olanaklıdır. 
Bu ise, suç ve cezanın yasada açıkça belirlenmesini zorunlu kılar. Suç ve 
cezanın yasallığı ilkesi, kişi özgürlüklerinin güvencesidir. Özgürlükler ancak 
zorunlu durumlarda sınırlandırılabilir. Bu zorunlu durumlar ile özgürlüklerin 
sınırlandırma süresini ve biçimini takdir yetkisi ise yalnızca yasakoyucuya aittir. Suç sayılan eylemlere uygulanacak 
yaptırımlar türleri ve ölçüleri yasa koyucu tarafından kurala bağlanmalıdır. 
Öngörülen ceza, yasa tarafından belirlenmelidir. ...” şeklinde karşıoy gerekçesi açıklanmıştır. (18.08.1996 tarih ve 22731 
sayılı Resmi Gazete) Karşı oy yazısı; Ahmet N. Sezer  (Üye)  
             
Anayasa Mahkemesinin 15.08.1995 gün ve Esas No:1995/21, Karar No :1995/36 
sayılı kararına karşı kullanılan karşı oy yazısında da; “... incelenen fıkra, 
para cezası tutarının hesabına ilişkin bir kural olduğundan, daha açık bir 
anlatımla, para cezasından söz ettiğinden, sorun doğrudan bir cezanın 
belirlenmesidir. Böyle bir yaptırım ancak yasa ile konulabilir. Bir yasanın, 
herhangi bir yöntemi getirmesi, önermesi, bir başka yönteme yollama yapması 
cezanın-yaptırımın doğrudan yasa ile getirilmesi zorunluluğuna uyulduğunu 
göstermez. Anayasa’nın yasa ile düzenlenmesini öngördüğü konuların, yasa adı 
altında gerçekleştirilmesi bir biçim değil, öz sorunudur. Yasa, konuyu kendisi 
düzenleyip çözmeli, kendisi öngörüp çözmelidir ...” şeklinde karşıoy gerekçesi açıklanmıştır.  18.08.1996 tarih ve 22731 sayılı Resmi 
Gazete) karşıoy yazısı Yekta Güngör Özden  (Başkan), Yalçın Acargün  (Üye) ve Ali 
Hüner (Üye)  
             
Bakanlar Kurulu’nca belirlenen gecikme faizi oranına göre hesaplanan 
vergi ziyaı cezası miktarının yürütme organınca 
saptanması Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenen suç ve cezanın yasallığı 
ilkesine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.  
             
Anayasa Mahkemesinin 06.07.1995 gün ve Esas No:1994/80, Karar No:1995/27 
sayılı kararında hukuk devleti; “... tüm işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına 
uygunluğunu başlıca geçerlik koşulu bilen, her alanda adaletli bir hukuk düzeni 
kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına 
egemen kılan, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına 
saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve hukuk 
kurallarına bağlılığa özen gösteren, yargı denetimine açık olan, yasaların 
üstünde Yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk 
ilkeleri ile Anayasa’nın bulunduğu bilincinden ayrılmayan devlet ...” olarak 
tanımlanmıştır. (02.02.1996 tarih ve 22542 sayılı Resmi 
Gazete)  
             
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan ve Yüksek Mahkemenin başka bir 
kararında da “her türlü eylem ve işlemlerinde Anayasa, yasa ve hukukun temel 
ilkeleri ile kendini bağlı sayan Devlettir.” şeklinde tanımlanan, “hukuk 
devleti” ilkesine de aykırı olan yasa düzenlemesinin Anayasa’nın 2., 7., 10., 
38., 73. maddelerine aykırı olduğu kanaatine varıldığından, kanunların Anayasaya 
aykırı olamayacağı kuralının düzenlendiği, Anayasa’nın 11. maddesine de aykırı 
olduğu kanaatine varılmıştır.  
             
Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 152. ve bir davaya bakmakta olan 
mahkemenin, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun Anayasa’ya aykırı olduğu 
kanısına götüren görüşünü açıklayan kararı ile Anayasa Mahkemesine başvurması 
gerektiğini düzenleyen 2949 sayılı Kanunun 28. maddesinin 2. fıkrası gereğince 
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 4369 sayılı Kanunun 11. maddesiyle değişen 344. 
maddesinin 2. fıkrasının, “bu ceza ziyaa uğratılan 
verginin bir katına, bu verginin kendi kanununda belirtilen, normal vade, 
tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin, düzenlendiği tarihe kadar geçen süre 
için, bu Kanunun 112. maddesine göre ziyaa uğratılan 
vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle 
bulunur.” hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve dosyadaki 
belgeler örneklerinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine, 12.12.2000 
günü karar verildi.”  
             III - YASA 
METİNLERİ  
             A - İtiraz Konusu Yasa 
Kuralı  
             213 
sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 4369 sayılı Yasa ile değişik 344. maddesinin, 
itiraz konusu kuralı da içeren ikinci fıkrası şöyledir:  
   “Madde 
344.-  
   Vergi ziyaı suçu işleyenlere vergi ziyaı 
cezası kesilir ve bu ceza ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi 
kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin 
düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu Kanunun 112 nci maddesine göre ziyaa uğratılan 
vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle 
bulunur.”   
   B - İlgili Yasa 
Kuralları             
 
             İlgili 
görülen;   
             a) 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112. ve 
341. maddeleri şöyledir:  
             “Madde 112 - 1. İkmalen, re’sen veya idarece tarh 
olunan vergiler taksit zamanlarından evvel tahakkuk etmişse taksit süreleri 
içinde; taksit süreleri kısmen veya tamamen geçtikten 
sonra tahakkuk etmişse; geçmiş taksitler, tahakkuk tarihinden başlayarak bir ay 
içinde ödenir.  
             2. 
Memleketi terk ve ölüm gibi mükellefiyetin kalkmasını mucip haller dolayısıyla 
beyan üzerine tarh olunan vergiler, beyanname verme süreleri içinde 
ödenir.  
             
Mükellefin, vadeleri mezkür süreden sonra gelen 
vergileri de aynı süre içinde alınır.  
             
Memleketi terk edenlerin, ölenlerin veya benzeri haller dolayısıyla 
mükellefiyetleri kalkanların ikmalen, re’sen veya idarece tarh olunan vergileri tahakkuk 
tarihinden başlayarak bir ay içinde ödenir.  
             Bu 
fıkrada yazılı tahsil süreleri Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun 
mucibince teminat gösterildiği takdirde, Vergi Kanunu ile belli taksit zamanına 
kadar ve taksit zamanı geçmiş ise üç ay uzatılır.  
             3. 
Vergi mahkemesinde dava açma dolayısıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü 
Kanununun 27 nci maddesinin 3 numaralı fıkrası 
gereğince tahsili durdurulan vergilerden taksit süreleri geçmiş olanlar, vergi 
mahkemesi kararına göre hesaplanan vergiye ait ihbarnamenin tebliği tarihinden 
itibaren bir ay içinde ödenir. Ayrıca ikmalen, re’sen veya idarece yapılan tarhiyatlarda:  
             a) 
Dava konusu yapılmaksızın kesinleşen vergilere, kendi vergi kanunlarında 
belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme 
ilişkin normal vade tarihinden itibaren, son yapılan tarhiyatın tahakkuk tarihine kadar;  
             b) 
Dava konusu yapılan vergilerin ödeme yapılmamış kısmına, kendi vergi 
kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu 
döneme ilişkin normal vade tarihinden itibaren, yargı organı kararının tebliğ 
tarihine kadar;  
             Geçen 
süreler için 6183 sayılı Kanuna göre tespit edilen gecikme zammı oranında 
gecikme faizi uygulanır. Gecikme faizi de aynı süre içinde ödenir. Gecikme 
faizinin hesaplanmasında ay kesirleri nazara alınmaz. 
             Uzlaşılan vergilerde gecikme faizi; uzlaşılan vergi miktarına, (a) fıkrasında belirtilen 
tarihten itibaren uzlaşma tutanağının imzalandığı tarihe kadar geçen süre için 
uygulanır.  
             Dava 
açılması nedeniyle tahsili duran vergi ve cezalar vergi mükellefler tarafından 
istenildiği takdirde davanın devamı sırasında da kısmen veya tamamen 
ödenebilir.  
             4. 
Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen veya vergi kanunları uyarınca iadesi 
gereken vergilerin, ilgili mevzuatı gereğince mükellef tarafından tamamlanması 
gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden üç ay içinde iade 
edilmemesi halinde, bu tutarlara üç aylık sürenin sonundan itibaren düzeltme 
fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 
sayılı Kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz, 120 nci madde hükümlerine göre red ve 
iadesi gereken vergi ile birlikte mükellefe ödenir.  
             5. 
İhtirazi kayıtla beyan edilip ödendikten sonra yargı 
kararına göre iade edilip yine yargı kararı uyarınca tahsili gereken vergilere, 
iade tarihinden yargı kararının vergi dairesine tebliği tarihine kadar geçen 
süre için bu maddede yer alan esaslar dahilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının 
Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında gecikme faizi 
hesaplanır.”  
             “Madde 341 - Vergi ziyaı, mükelefin veya sorumlunun 
vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirilmemesi veya eksik 
yerine getirmesi yüzünden, verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya 
eksik tahakkuk ettirilmesini ifade eder. 
             Şahsi, 
medeni haller veya aile durumu hakkında gerçeğe aykırı beyanlar ile veya sair 
suretlerle verginin noksan tahakkuk ettirilmesine veya haksız yere geri 
verilmesine sebebiyet vermek de vergi ziyaı 
hükmündedir.  
             Yukarıki fıkralarda yazılı hallerde verginin sonradan 
tahakkuk ettirilmesi veya tamamlanması veyahut haksız iadenin geri alınması ceza 
uygulanmasına mani teşkil etmez.”  
             b) 21.7.1953 günlü, 6183 sayılı Amme 
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 5035 sayılı Yasa ile değişik 51. 
maddesinin birinci ve sonuncu fıkraları şöyledir:  
             “Madde 
51.- Amme alacağının ödeme müddeti içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitim 
tarihinden itibaren her ay için ayrı ayrı % 4 oranında 
gecikme zammı tatbik olunur. 
                     
... 
             
Bakanlar Kurulu, gecikme zammı oranlarını aylar itibarıyla topluca veya 
her ay için ayrı ayrı, yüzde onuna kadar indirmeye, 
gecikme zammı oranı ile gecikme zammı asgari tutarını iki katına kadar 
artırmaya, ayrıca  gecikme zammı oranını 
aylar itibarıyla farklı olarak belirlemeye ve gecikme zammını bileşik faiz 
usulüyle aylık, üç aylık, altı aylık veya yıllık olarak hesaplatmaya  yetkilidir”.  
             C - Dayanılan Anayasa 
Kuralları 
   Başvuru 
kararında, Anayasa’nın 2., 7., 10., 11., 38. ve 73. maddelerine 
dayanılmıştır.  
             IV - İLK İNCELEME  
             
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Samia AKBULUT, Yalçın 
ACARGÜN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya KANTARCIOĞLU, 
Mahir Can ILICAK, Ertuğrul ERSOY, Tülay TUĞCU ve Ahmet AKYALÇIN’ın katılımlarıyla 15.1.2001 günü yapılan ilk 
inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının 
incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.  
             V - ESASIN 
İNCELENMESİ  
             
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve 
ilgili görülen Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların 
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği 
görüşülüp düşünüldü:  
             A - İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve 
Kapsamı  
             213 
sayılı Vergi Usul Kanunu’nun re’sen vergi tarhını 
düzenleyen 30. maddesinde, re’sen vergi tarhının, 
vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni 
ölçülere dayanılarak tesbitine imkân bulunmayan 
hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi 
yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen 
matrah veya matrah kısmı üzerinden verginin tarh edilmesi olduğu, defter 
kayıtları ve bunlarla ilgili vesikaların, vergi matrahının doğru ve kesin olarak 
tesbitine imkân vermeyecek derecede noksan, usulsüz ve 
karışık olması dolayısiyle ihticaca salih bulunmaması 
halinde, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya 
kanuni ölçülere dayanılarak tesbitinin mümkün 
olmadığının kabul edileceği; özel ödeme zamanlarını düzenleyen 112. maddesinde, 
ikmalen, re’sen veya idarece 
tarh olunan vergilerin ne zaman ödenecekleri, geçen süreler için 6183 sayılı 
Yasa’ya göre tesbit edilen gecikme zammı oranında 
gecikme faizinin uygulanacağı; vergi ziyaı başlığını 
taşıyan 341. maddesinde de, vergi ziyaının, mükellefin 
veya sorumlusunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine 
getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden, verginin zamanında tahakkuk 
ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade edeceği, şahsi, medeni 
haller veya aile durumu hakkında gerçeğe aykırı beyanlar ile veya sair 
suretlerle verginin noksan tahakkuk ettirilmesine veya haksız yere iadesine 
sebebiyet verilmesinin de vergi ziyaı sayılacağı, bu 
hallerde verginin sonradan tahakkuk ettirilmesi veya tamamlanması veyahut haksız 
iadenin geri alınmasının ceza uygulamasına mani teşkil etmeyeceği 
belirtilmiştir.   
             6183 
sayılı “Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun”un 51. maddesinde de, 
amme alacağının ödeme müddeti içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitim tarihinden 
itibaren her ay için ayrı ayrı %4 oranında gecikme 
zammının tatbik olunacağı, ay kesirlerine isabet eden gecikme zammının günlük 
olarak hesabedileceği, gecikme zammının birmilyon liradan az olamayacağı, gecikme zammının 213 
sayılı Vergi Usul Kanunu’na göre uygulanan vergi ziyaı 
cezalarında bu madde uyarınca belirlenen miktarda, mahkemeler tarafından verilen 
ve ceza mahiyetinde olan amme alacaklarında ise bu miktarın yarısı oranında 
uygulanacağı, bunların dışındaki ceza mahiyetinde olan amme alacaklarına gecikme 
zammının tatbik edilmeyeceği, Bakanlar Kurulu’nun gecikme zammı oranlarını aylar 
itibariyle topluca veya her ay için ayrı ayrı, yüzde 
onuna kadar indirmeye, gecikme zammı oranı ile gecikme zammı asgari tutarını iki 
katına kadar artırmaya, ayrıca gecikme zammı oranını aylar itibariyle farklı 
olarak belirlemeye ve gecikme zammını bileşik faiz usulüyle aylık, üç aylık, 
altı aylık veya yıllık olarak hesaplamaya yetkili olduğu 
öngörülmüştür.  
             İptali 
istenilen kuralın yer aldığı 213 sayılı Yasa’nın 344. maddesinin birinci ve 
ikinci fıkralarında, “Vergi ziyaı suçu, mükellef veya sorumlu tarafından 341 inci 
maddede yazılı hallerle vergi ziyaına sebebiyet 
verilmesidir.  
             Vergi ziyaı suçu 
işleyenlere vergi ziyaı cezası kesilir ve bu ceza 
ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi 
kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin 
düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu Kanunun 112 nci maddesine göre ziyaa uğratılan 
vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle 
bulunur” denilerek  kuralda vergi 
ziyaı suçunun tanımı yapılmış ve bu suça öngörülen 
cezanın nasıl hesaplanacağı düzenlenmiştir.  
             Buna 
göre, vergi ziyaı suçu, mükellef veya sorumlunun 
vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik 
yerine getirmesi nedeniyle verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik 
tahakkuk ettirilmesine sebebiyet verilmesi halinde oluşacaktır. Bu suçu 
işleyenlere verilecek vergi ziyaı cezası, ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi 
kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin 
düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu Yasa’nın 112. maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme 
faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunacak olan cezadır. 
  
             B - Anayasa’ya Aykırılık 
Sorunu  
             
Başvuru kararında, vergi ziyaına bağlı olarak 
verilen vergi ziyaı cezasının miktarının hesabında 
esas alınan gecikme faizi oranının 6183 sayılı Yasa’nın 51. maddesi uyarınca 
Bakanlar Kurulu tarafından belirlendiği, bu oranların vergilendirme ve tahsil 
dönemleri itibariyle değişebildiği, ceza ve ceza yerine geçen tedbirlerin 
yasayla konulabileceği, vergi ziyaı suçunu işleyenler 
için öngörülen vergi ziyaı cezası miktarının yasama 
organı yerine yürütme organı olan Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen gecikme 
faizi oranı esas alınması nedenleriyle kuralın Anayasa’nın 2., 7., 10., 11., 38. 
ve 73. maddelerine aykırılık oluşturduğu ileri 
sürülmüştür.  
             
Anayasa’nın  2. maddesinde,  Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında 
sayılan hukuk devleti,  insan haklarına 
dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka 
uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek 
sürdüren, hukuk güvenliğini gerçekleştiren, Anayasa’ya aykırı durum ve 
tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yargı 
denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa’nın ve yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu 
bilincinde olan devlettir. Bu bağlamda, hukuk devletinde yasakoyucu, yasaların yalnız Anayasa’ya değil, evrensel 
hukuk ilkelerine de uygun olmasını sağlamakla yükümlüdür.   
             
Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında, “Kimse, işlendiği zaman 
yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; 
kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır 
bir ceza verilemez”, üçüncü fıkrasında da “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik 
tedbirleri ancak kanunla konulur” denilmiştir.  
             İtiraz 
konusu kuralda düzenlenen vergi ziyaı cezası, vergi, 
resim, harç ve benzeri mali yükümlülük karakteri taşımayan, ancak vergi ziyaı suçu işleyenlere öngörülen bir yaptırımdır. Bu durum 
gözetildiğinde cezanın hesaplanmasında esas alınacak olan oranların yasayla 
belirlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.  
             
Kuralda, ziyaa uğratılan verginin bir katına 
eklenecek olan cezanın hesaplanmasında esas alınacak olan gecikme faizi oranının 
Bakanlar Kurulu tarafından ne zaman belirleneceğinin bilinmemesi ve bu durumun 
sonuçta öngörülecek ceza  miktarında 
belirsizliğe yol açacak olması,  
Anayasa’nın, 38. maddesinde sözü edilen ceza ve ceza yerine geçen 
güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur ve 2. maddesindeki “hukuk devleti” 
ilkelerine aykırılık oluşturur.  
             
Açıklanan nedenlerle, kural Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırıdır. 
İptali gerekir.                
 
             İptal 
edilen kuralın Anayasa’nın 7., 10., 11. ve 73. maddeleri yönünden ayrıca 
incelenmesine gerek görülmemiştir. 
             VI - İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE 
GİRECEĞİ GÜN SORUNU  
             
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kanun, kanun hükmünde 
kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazete’de 
yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi 
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, 
kararın Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmiştir. 2949 sayılı Yasa’nın 53. maddesinde bu 
kural tekrarlanmış, Anayasa Mahkemesi’nin, iptal halinde meydana gelecek 
hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette 
görmesi halinde yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir. 
  
             213 
sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 4369 sayılı Yasa ile değiştirilen 344. maddesinin 
ikinci fıkrasının “... bu ceza ziyaa uğratılan 
verginin bir katına, bu verginin kendi kanununda belirtilen normal vade 
tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin düzenlendiği tarihe kadar geçen süre 
için, bu Kanunun 112 nci maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme 
faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunur” bölümünün, iptaline karar 
verilmesinin doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını ihlâl edici nitelikte 
görüldüğünden gerekli  düzenlemelerin 
yapılması amacıyla iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak 
altı ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.             
 
             VII - SONUÇ              
             A- 4.1.1961 günlü, 213 sayılı “Vergi Usul Kanunu”nun 4369 
sayılı Yasa ile değiştirilen 344. maddesinin ikinci fıkrasının “... bu ceza 
ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi 
kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin 
düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu Kanunun 112 nci maddesine göre ziyaa uğratılan 
vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle 
bulunur” bölümünün, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 
  
             B - İptal hükmünün doğuracağı hukuksal boşluk  kamu yararını ihlal edici nitelikte  görüldüğünden, Anayasa’nın 153.  maddesinin  
üçüncü fıkrasıyla  2949 sayılı 
Yasa’nın  53. maddesinin dördüncü ve 
beşinci fıkraları gereğince  İPTAL 
HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA 
YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,                 
 
             
6.1.2005 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.   
| 
 Başkan 
Mustafa 
BUMİN  | 
 Başkanvekili 
Haşim 
KILIÇ  | 
 Üye  
Sacit 
ADALI  |    
  
| 
 Üye  
Fulya 
KANTARCIOĞLU  | 
 Üye 
Tülay TUĞCU  | 
 Üye 
Ahmet 
AKYALÇIN  |    
  
| 
 Üye  
Mehmet ERTEN  | 
 Üye  
Mustafa 
YILDIRIM  | 
 Üye  
Fazıl 
SAĞLAM  |    
  
| 
 Üye 
A. Necmi 
ÖZLER  | 
 Üye 
Serdar 
ÖZGÜLDÜR  |    
 |