Kanun No. 6098 Kabul Tarihi: 11/1/2011
BİRİNCİ
KISIM
Genel
Hükümler
BİRİNCİ
BÖLÜM
Borç
İlişkisinin Kaynakları
BİRİNCİ
AYIRIM
Sözleşmeden Doğan Borç
İlişkileri
A. Sözleşmenin kurulması
I. İrade açıklaması
1. Genel olarak
MADDE 1-
Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak
açıklamalarıyla kurulur.
İrade açıklaması, açık veya örtülü
olabilir.
2. İkinci derecedeki noktalar
MADDE 2- Taraflar
sözleşmenin esaslı noktalarında uyuşmuşlarsa, ikinci derecedeki noktalar
üzerinde durulmamış olsa bile, sözleşme kurulmuş sayılır.
İkinci derecedeki noktalarda uyuşulamazsa hâkim,
uyuşmazlığı işin özelliğine bakarak karara bağlar.
Sözleşmelerin şekline ilişkin
hükümler saklıdır.
II. Öneri ve kabul
1. Süreli öneri
MADDE 3- Kabul
için süre belirleyerek bir sözleşme yapılmasını öneren, bu sürenin sona ermesine
kadar önerisiyle bağlıdır.
Kabul bu süre içinde kendisine
ulaşmazsa; öneren, önerisiyle bağlılıktan kurtulur.
2. Süresiz öneri
a. Hazır olanlar arasında
MADDE 4- Kabul
için süre belirlenmeksizin hazır olan bir kişiye yapılan öneri hemen kabul
edilmezse; öneren, önerisiyle bağlılıktan kurtulur.
Telefon, bilgisayar gibi iletişim
sağlayabilen araçlarla doğrudan iletişim sırasında yapılan öneri, hazır olanlar
arasında yapılmış sayılır.
b. Hazır olmayanlar arasında
MADDE 5- Kabul
için süre belirlenmeksizin hazır olmayan bir kişiye yapılan öneri, zamanında ve
usulüne uygun olarak gönderilmiş bir yanıtın ulaşmasının beklenebileceği ana
kadar, önereni bağlar.
Öneren, önerisini zamanında ulaşmış
sayabilir.
Zamanında gönderilen kabul, önerene
geç ulaşır ve öneren onunla bağlı olmak istemezse, durumu hemen kabul edene
bildirmek zorundadır.
3. Örtülü kabul
MADDE 6- Öneren,
kanun veya işin özelliği ya da durumun gereği açık bir kabulü beklemek zorunda
değilse, öneri uygun bir sürede reddedilmediği takdirde, sözleşme kurulmuş
sayılır.
4. Ismarlanmayan şeyin gönderilmesi
MADDE 7- Ismarlanmamış bir şeyin gönderilmesi öneri sayılmaz. Bu
şeyi alan kişi, onu geri göndermek veya saklamakla yükümlü
değildir.
5. Bağlayıcı olmayan öneri ve herkese açık
öneri
MADDE 8- Öneren,
önerisi ile bağlı olmama hakkının saklı olduğunu açıkça belirtirse veya işin
özelliğinden ya da durumun gereğinden bağlanma niyetinde olmadığı anlaşılırsa,
önerisi kendisini bağlamaz.
Fiyatını göstererek mal sergilenmesi veya tarife, fiyat
listesi ya da benzerlerinin gönderilmesi, aksi açıkça ve kolaylıkla
anlaşılmadıkça öneri sayılır.
6. İlan yoluyla ödül sözü verme
MADDE 9- Bir
sonucun gerçekleşmesi karşılığında ödül vereceğini ilan yoluyla duyuran kimse,
sözünü yerine getirmekle yükümlüdür.
Ödül sözü veren, sonucun gerçekleşmesinden önce sözünden
cayarsa veya sonucun gerçekleşmesini engellerse, dürüstlük kurallarına uygun
olarak yapılan giderleri ödemekle yükümlüdür. Ancak, bir ya da birden çok kişiye
ödenecek giderlerin toplamı, ödülün değerini aşamaz.
Ödül sözü veren, giderlerinin ödenmesini isteyenlerin
beklenen sonucu gerçekleştiremeyeceklerini ispat ederse, giderleri ödeme
yükümlülüğünden kurtulur.
7. Önerinin ve kabulün geri
alınması
MADDE 10- Geri alma açıklaması, diğer tarafa
öneriden önce veya aynı anda ulaşmış ya da daha sonra ulaşmakla birlikte diğer
tarafça öneriden önce öğrenilmiş olursa, öneri yapılmamış sayılır.
Bu kural, kabulün geri alınmasında
da uygulanır.
III. Hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmenin hüküm
anı
MADDE 11- Hazır
olmayanlar arasında kurulan sözleşmeler, kabulün gönderildiği andan başlayarak
hüküm doğurur.
Açık bir kabulün gerekli olmadığı
durumlarda, sözleşme önerinin ulaşma anından başlayarak hüküm
doğurur.
B. Sözleşmelerin şekli
I. Genel kural
MADDE 12- Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe,
hiçbir şekle bağlı değildir.
Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak
geçerlilik şeklidir. Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm
doğurmaz.
II. Yazılı şekil
1. Yasal şekil
a. Kapsamı
MADDE 13- Kanunda
yazılı şekilde yapılması öngörülen bir sözleşmenin değiştirilmesinde de yazılı
şekle uyulması zorunludur. Ancak, sözleşme metniyle çelişmeyen tamamlayıcı yan hükümler bu
kuralın dışındadır.
Bu kural, yazılı şekil dışındaki
geçerlilik şekilleri hakkında da uygulanır.
b. Unsurları
MADDE 14- Yazılı
şekilde yapılması öngörülen sözleşmelerde borç altına girenlerin imzalarının
bulunması zorunludur.
Kanunda aksi
öngörülmedikçe, imzalı
bir mektup, asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf, teyit edilmiş
olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli
elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinler de yazılı şekil yerine geçer.
c. İmza
MADDE 15- İmzanın, borç altına girenin el yazısıyla atılması
zorunludur. Güvenli elektronik imza da, el yazısıyla atılmış imzanın bütün
hukuki sonuçlarını doğurur.
İmzanın el yazısı dışında
bir araçla atılması, ancak örf ve âdetçe kabul edilen durumlarda ve özellikle
çok sayıda çıkarılan kıymetli evrakın imzalanmasında yeterli
sayılır.
Usulüne göre
onaylanmadıkça veya imza ettikleri sırada metnin içeriğini bildikleri ispat
edilmedikçe, görme engellilerin imzaları onları bağlamaz.
d. İmza yerine geçen işaretler
MADDE 16- İmza
atamayanlar, imza yerine usulüne göre onaylanmış olması koşuluyla, parmak izi,
el ile yapılmış bir işaret ya da mühür kullanabilirler.
Kambiyo senetlerine ilişkin hükümler
saklıdır.
2. İradi şekil
MADDE 17- Kanunda
şekle bağlanmamış bir sözleşmenin taraflarca belirli bir şekilde yapılması
kararlaştırılmışsa, belirlenen şekilde yapılmayan sözleşme tarafları bağlamaz.
Herhangi bir belirleme olmaksızın
yazılı şekil kararlaştırılmışsa, yasal yazılı şekle ilişkin hükümler
uygulanır.
C. Borç tanıması
MADDE 18- Borcun sebebini içermemiş olsa bile
borç tanıması geçerlidir.
D. Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı
işlemler
MADDE 19- Bir
sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların
yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere
bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.
Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı
kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında
bulunamaz.
E. Genel işlem koşulları
I. Genel olarak
MADDE 20- Genel
işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki
benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı
tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya
ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem
taşımaz.
Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş
olmaması, bu sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını
engellemez.
Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir
sözleşmeye konulan bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine
ilişkin kayıtlar, tek başına, onları genel işlem koşulu olmaktan
çıkarmaz.
Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları
hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan
kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın
uygulanır.
II. Kapsamı
1. Yazılmamış sayılma
MADDE 21- Karşı
tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına
girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu
koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme
imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır.
Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır.
Sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan
genel işlem koşulları da yazılmamış sayılır.
2. Yazılmamış sayılmanın sözleşmeye
etkisi
MADDE 22-
Sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem koşulları dışındaki hükümleri
geçerliliğini korur. Bu durumda düzenleyen, yazılmamış sayılan koşullar
olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri
süremez.
III. Yorumlanması
MADDE 23- Genel işlem koşullarında yer alan
bir hüküm, açık ve anlaşılır değilse veya birden çok anlama geliyorsa,
düzenleyenin aleyhine ve karşı tarafın lehine yorumlanır.
IV. Değiştirme yasağı
MADDE 24- Genel işlem koşullarının bulunduğu
bir sözleşmede veya ayrı bir sözleşmede yer alan ve düzenleyene tek yanlı olarak
karşı taraf aleyhine genel işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü
değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi veren kayıtlar yazılmamış
sayılır.
V. İçerik denetimi
MADDE 25- Genel işlem koşullarına, dürüstlük
kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu
ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz.
F. Sözleşmenin içeriği
I. Sözleşme özgürlüğü
MADDE 26- Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini
kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.
II. Kesin hükümsüzlük
MADDE 27- Kanunun
emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya
konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.
Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir
kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu
hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin
tamamı kesin olarak hükümsüz olur.
III. Aşırı yararlanma
MADDE 28- Bir sözleşmede karşılıklı edimler
arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda
kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak
suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya
sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini
ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini
isteyebilir.
Zarar gören bu hakkını,
düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu
durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin
kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.
IV. Önsözleşme
MADDE 29- Bir
sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler
geçerlidir.
Kanunlarda öngörülen
istisnalar dışında, önsözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin
şekline bağlıdır.
G. İrade bozuklukları
I. Yanılma
1. Yanılmanın hükümleri
MADDE 30- Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya
düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz.
2. Yanılma hâlleri
a. Açıklamada yanılma
MADDE 31- Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri
esaslıdır:
1. Yanılan, kurulmasını
istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini
açıklamışsa.
2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini
açıklamışsa.
3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme
yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa.
4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan
bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini
açıklamışsa.
5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde
fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim
için iradesini açıklamışsa.
Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini
etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir.
b. Saikte yanılma
MADDE 32- Saikte
yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli
sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması
hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir
olması gerekir.
c. İletmede yanılma
MADDE 33- Sözleşmenin kurulmasına yönelik
iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış
iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır.
3. Yanılmada dürüstlük kuralları
MADDE 34- Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak
ileri süremez.
Özellikle diğer tarafın,
sözleşmenin yanılanın kasdettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi
durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır.
4. Yanılmada kusur
MADDE 35- Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin
hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf
yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat
istenemez.
Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği
durumlarda, ifadan beklenen yararı aşmamak kaydıyla, daha fazla tazminata
hükmedebilir.
II. Aldatma
MADDE 36- Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme
yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı
değildir.
Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan
taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek
durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.
III. Korkutma
1. Hükmü
MADDE 37- Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin
korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı
değildir.
Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı
bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen
korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle
yükümlüdür.
2. Koşulları
MADDE 38- Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin
veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve
yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma
gerçekleşmiş sayılır.
Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı
korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını
açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış
olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.
IV. İrade bozukluğunun giderilmesi
MADDE 39- Yanılma
veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma
veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan
başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği
şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.
Aldatma veya korkutmadan dolayı
bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını
ortadan kaldırmaz.
H. Temsil
I. Yetkili temsil
1. Genel olarak
a. Temsilin hükmü
MADDE 40- Yetkili
bir temsilci tarafından bir başkası adına ve hesabına yapılan hukuki işlemin
sonuçları, doğrudan doğruya temsil olunanı bağlar.
Temsilci, hukuki işlemi yaparken bu sıfatını bildirmezse,
hukuki işlemin sonuçları kendisine ait olur. Ancak, karşı taraf bir temsil
ilişkisinin varlığını durumdan çıkarıyor veya çıkarması gerekiyor ya da hukuki
işlemi temsilci veya temsil olunandan biri ile yapması farksız ise, hukuki
işlemin sonuçları doğrudan doğruya temsil olunana ait
olur.
Diğer durumlarda alacağın devri veya borcun
üstlenilmesine ilişkin hükümler uygulanır.
b. Temsil yetkisinin içeriği ve derecesi
MADDE 41- Başkası
adına ve hesabına temsil kamu hukukundan doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve
derecesi bu konudaki yasal hükümlere; temsil hukuksal bir işlemden doğmuşsa,
temsil yetkisinin içeriği ve derecesi o hukuksal işleme göre
belirlenir.
Temsil yetkisi üçüncü kişilere bildirilmişse temsil
yetkisinin içeriği ve derecesi, bu bildirime göre
belirlenir.
2. Hukuki işlemden doğan yetki
a. Yetkinin sınırlanması ve geri alınması
MADDE 42- Temsil
olunan, hukuki bir işlemden doğan temsil yetkisini her zaman sınırlayabilir veya
geri alabilir. Ancak, taraflar arasındaki hizmet, vekâlet veya ortaklık
sözleşmeleri gibi hukuki ilişkilerden doğabilecek haklar
saklıdır.
Temsil olunan, bu hakkından önceden feragat
edemez.
Temsil olunan verdiği yetkiyi üçüncü kişilere açıkça veya
dolaylı biçimde bildirmişse, bu yetkiyi tamamen veya kısmen geri aldığını onlara
bildirmediği takdirde, yetkinin geri alındığını iyiniyetli üçüncü kişilere karşı
ileri süremez.
b. Ölüm, ehliyetsizlik ve diğer durumlar
MADDE 43- Hukuki
işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça veya işin
özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın veya temsilcinin ölümü, gaipliğine
karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi veya iflas etmesi durumlarında sona
erer.
Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da
uygulanır.
Tarafların karşılıklı kişisel hakları
saklıdır.
c. Yetki belgesinin geri verilmesi
MADDE 44- Temsilciye yetki belgesi verilmişse, yetkinin sona ermesi
durumunda temsilci, bu belgeyi temsil olunana geri vermekle veya hâkimin
belirleyeceği yere bırakmakla yükümlüdür.
Temsil olunan veya halefleri, temsilcinin belgeyi geri
vermesi için gerekeni yapmazlarsa, bundan dolayı iyiniyetli üçüncü kişilerin
zararını gidermekle yükümlüdürler.
d. Yetkinin sona erdiğinin ileri sürülememesi
MADDE 45- Temsilci, yetkisinin sona ermiş olduğunu bilmediği
sürece, temsil olunan veya halefleri, temsilcinin yapmış olduğu hukuki
işlemlerin sonuçlarıyla bağlıdırlar.
Bu kural, üçüncü kişilerin yetkinin
sona ermiş olduğunu bildikleri durumlarda uygulanmaz.
II. Yetkisiz temsil
1. Onama hâlinde
MADDE 46- Bir
kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem
ancak onadığı takdirde temsil olunanı bağlar.
Yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer
taraf, temsil olunandan, uygun bir süre içinde bu hukuki işlemi onayıp
onamayacağını bildirmesini isteyebilir. Bu süre içinde işlemin onanmaması
durumunda, diğer taraf bu işlemle bağlı olmaktan kurtulur.
2. Onamama hâlinde
MADDE 47- Temsil
olunanın açık veya örtülü olarak hukuki işlemi onamaması hâlinde, bu işlemin
geçersiz olmasından doğan zararın giderilmesi, yetkisiz temsilciden istenebilir.
Ancak, yetkisiz temsilci, işlemin yapıldığı sırada karşı tarafın, kendisinin
yetkisiz olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse, kendisinden
zararın giderilmesi istenemez.
Hakkaniyet gerektiriyorsa, kusurlu yetkisiz temsilciden
diğer zararların giderilmesi de istenebilir.
Sebepsiz zenginleşmeden doğan haklar
saklıdır.
III. Saklı hükümler
MADDE 48- Ortaklık temsilcileri ile organlarının ve ticari
vekillerin yetkisine ilişkin hükümler saklıdır.
İKİNCİ AYIRIM
Haksız Fiillerden Doğan Borç
İlişkileri
A. Sorumluluk
I. Genel olarak
MADDE 49- Kusurlu
ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle
yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir
hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar
veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
II. Zararın ve kusurun ispatı
MADDE 50- Zarar
gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır.
Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa
hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde
tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.
III. Tazminat
1. Belirlenmesi
MADDE 51- Hâkim,
tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun
ağırlığını göz önüne alarak belirler.
Tazminatın irat biçiminde ödenmesine
hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.
2. İndirilmesi
MADDE 52- Zarar
gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında
etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı
indirebilir veya tamamen kaldırabilir.
Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü,
tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse
hâkim, tazminatı indirebilir.
IV. Özel durumlar
1. Ölüm ve bedensel zarar
a. Ölüm
MADDE 53- Ölüm
hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:
1. Cenaze giderleri.
2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile
çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan
kayıplar.
3. Ölenin desteğinden yoksun kalan
kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.
b. Bedensel zarar
MADDE 54- Bedensel zararlar özellikle
şunlardır:
1. Tedavi giderleri.
2. Kazanç kaybı.
3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden
doğan kayıplar.
4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan
kayıplar.
c. Belirlenmesi
MADDE 55- Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar,
bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen
veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan
ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan
indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile
artırılamaz veya azaltılamaz.
Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile
idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen
veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem
ve davalarda da uygulanır.
d. Manevi tazminat
MADDE 56- Hâkim,
bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini
göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak
ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya
ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine
karar verilebilir.
2. Haksız rekabet
MADDE 57- Gerçek
olmayan haberlerin yayılması veya bu tür ilanların yapılması ya da dürüstlük
kurallarına aykırı diğer davranışlarda bulunulması yüzünden müşterileri azalan
veya onları kaybetme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu davranışlara son
verilmesini ve kusurun varlığı hâlinde zararının giderilmesini
isteyebilir.
Ticari işlere ait haksız rekabet hakkında Türk Ticaret
Kanunu hükümleri saklıdır.
3. Kişilik hakkının zedelenmesi
MADDE 58- Kişilik
hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi
tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim
biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı
kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına
hükmedebilir.
4. Ayırt etme gücünün geçici kaybı
MADDE 59- Ayırt
etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle
yükümlüdür. Ancak, ayırt etme gücünü kaybetmede kusuru olmadığını ispat ederse,
sorumluluktan kurtulur.
V. Sorumluluk sebeplerinin çokluğu
1. Sebeplerin yarışması
MADDE 60- Bir
kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören
aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi
giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar
verir.
2. Müteselsil sorumluluk
a. Dış ilişkide
MADDE 61- Birden
çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli
sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa
ilişkin hükümler uygulanır.
b. İç ilişkide
MADDE 62- Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular
arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her
birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz
önünde tutulur.
Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi,
bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve
zarar görenin haklarına halef olur.
VI. Hukuka aykırılığı kaldıran hâller
1. Genel olarak
MADDE 63- Kanunun
verdiği yetkiye dayanan ve bu yetkinin sınırları içinde kalan bir fiil, zarara
yol açsa bile, hukuka aykırı sayılmaz.
Zarar görenin rızası, daha üstün
nitelikte özel veya kamusal yarar, zarar verenin davranışının haklı savunma
niteliği taşıması, yetkili kamu makamlarının müdahalesinin zamanında
sağlanamayacak olması durumunda kişinin hakkını kendi gücüyle koruması veya
zorunluluk hâllerinde de fiil, hukuka aykırı sayılmaz.
2. Sorumluluk
MADDE 64- Haklı
savunmada bulunan, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu
tutulamaz.
Kendisini veya başkasını açık ya da yakın bir zarar
tehlikesinden korumak için diğer bir kişinin mallarına zarar verenin, bu zararı
giderim yükümlülüğünü hâkim hakkaniyete göre belirler.
Hakkını kendi gücüyle koruma durumunda kalan kişi, durum
ve koşullara göre o sırada kolluk gücünün yardımını zamanında sağlayamayacak ise
ve hakkının kayba uğramasını ya da kullanılmasının önemli ölçüde zorlaşmasını
önleyecek başka bir yol da yoksa, verdiği zarardan sorumlu tutulamaz.
B. Kusursuz sorumluluk
I. Hakkaniyet sorumluluğu
MADDE 65-
Hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği
zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir.
II. Özen sorumluluğu
1. Adam çalıştıranın sorumluluğu
MADDE 66- Adam
çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına
verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.
Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili
talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek
için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz.
Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma
düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o
işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle
yükümlüdür.
Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren
çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına
sahiptir.
2. Hayvan bulunduranın sorumluluğu
a. Giderim yükümlülüğü
MADDE 67- Bir
hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişi,
hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.
Hayvan bulunduran, bu zararın doğmasını engellemek için
gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse sorumlu olmaz.
Hayvan, bir başkası veya bir
başkasına ait hayvan tarafından ürkütülmüş olursa, hayvanı bulunduranın, bu
kişilere rücu hakkı saklıdır.
b. Alıkoyma hakkı
MADDE 68- Bir
kişinin hayvanı, başkasının taşınmazı üzerinde bir zarar verdiği takdirde,
taşınmazın zilyedi, o hayvanı yakalayabilir, zararı giderilinceye kadar
alıkoyabilir; hatta durum ve koşullar haklı gösteriyorsa hayvanı diğer yollarla
etkisiz hâle getirebilir.
Bu durumda, taşınmazın zilyedi
derhâl hayvan sahibine bilgi vermek ve sahibini bilmiyorsa, onun bulunması için
gerekli girişimleri yapmak zorundadır.
3. Yapı malikinin sorumluluğu
a. Giderim yükümlülüğü
MADDE 69- Bir
binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan
veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.
İntifa ve oturma hakkı sahipleri de, binanın bakımındaki
eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen
sorumludurlar.
Sorumluların, bu sebeplerle kendilerine karşı sorumlu
olan diğer kişilere rücu hakkı saklıdır.
b. Zarar tehlikesini önleme
MADDE 70- Bir
başkasına ait bina veya diğer yapı
eserlerinden zarar görme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu tehlikenin
giderilmesi için gerekli önlemlerin alınmasını hak sahiplerinden isteyebilir.
Kişilerin ve malların korunması
hakkındaki kamu hukuku kuralları saklıdır.
III. Tehlike sorumluluğu ve denkleştirme
MADDE 71- Önemli
ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu
zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.
Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan
malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir
kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar
doğurmaya elverişli olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike
arzeden bir işletme olduğu kabul edilir. Özellikle, herhangi bir kanunda benzeri
tehlikeler arzeden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu
işletme de önemli ölçüde tehlike arzeden işletme sayılır.
Belirli bir tehlike hâli için
öngörülen özel sorumluluk hükümleri saklıdır.
Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin bu tür
faaliyetine hukuk düzenince izin verilmiş olsa bile, zarar görenler, bu işletmenin faaliyetinin sebep
olduğu zararlarının uygun bir bedelle denkleştirilmesini isteyebilirler.
C. Zamanaşımı
I. Kural
MADDE 72-
Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten
başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın
geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir
zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı
uygulanır.
Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç
doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış
olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir.
II. Rücu isteminde
MADDE 73- Rücu
istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki
yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın
geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu
birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde zamanaşımı,
bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye
başlar.
D. Yargılama
I. Ceza hukuku ile ilişkisinde
MADDE 74- Hâkim,
zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı
hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı
olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı
değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine
ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini
bağlamaz.
II.Tazminat hükmünün değiştirilmesi
MADDE 75- Bedensel zararın kapsamı, karar verme sırasında tam olarak
belirlenemiyorsa hâkim, kararın kesinleşmesinden başlayarak iki yıl
içinde, tazminat hükmünü değiştirme yetkisini saklı tutabilir.
III. Geçici ödemeler
MADDE 76- Zarar
gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik
durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar görene
geçici ödeme yapmasına karar verebilir.
Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminata
mahsup edilir; tazminata hükmedilmezse hâkim, davacının aldığı geçici ödemeleri,
yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar verir.
ÜÇÜNCÜ AYIRIM
Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç
İlişkileri
A. Koşulları
I. Genel olarak
MADDE 77- Haklı
bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden
zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.
Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan
veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş
olur.
II. Borçlanılmamış edimin ifası
MADDE 78-
Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini
borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri
isteyebilir.
Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir ödevin yerine
getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri
istenemez.
Borç olmadığı hâlde ödenmiş olan edimin geri istenmesine
ilişkin diğer kanun hükümleri saklıdır.
B. Geri vermenin kapsamı
I. Zenginleşenin yükümlülüğü
MADDE 79- Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi
sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri
vermekle yükümlüdür.
Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden
çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini
hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle
yükümlüdür.
II. Giderleri isteme hakkı
MADDE 80- Zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı
giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir.
Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve
yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının
ödenmesini isteyebilir.
Zenginleşen, iyiniyetli olup
olmadığına bakılmaksızın, diğer giderlerinin ödenmesini isteyemez. Ancak,
kendisine karşılık önerilmezse, o şey ile birleştirdiği ve zararsızca ayrılması
mümkün bulunan eklemeleri geri vermeden önce ayırıp alabilir.
C. Geri istenememe
MADDE 81- Hukuka veya ahlaka aykırı bir
sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada
hâkim, bu şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir.
D. Zamanaşımı
MADDE 82-
Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı
olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin
gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına
uğrar.
Zenginleşme, zenginleşenin bir
alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı
zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu
borcunu ifadan
kaçınabilir.
İKİNCİ BÖLÜM
Borç İlişkisinin
Hükümleri
BİRİNCİ AYIRIM
Borçların İfası
A. Genel olarak
I. Şahsen ifa zorunluluğunun olmaması
MADDE 83- Borcun, bizzat borçlu tarafından ifa
edilmesinde alacaklının menfaati bulunmadıkça borçlu, borcunu şahsen ifa etmekle
yükümlü değildir.
II. İfanın konusu
1. Kısmen ifa
MADDE 84- Borcun
tamamı belli ve muaccel ise, alacaklı kısmen ifayı reddedebilir.
Alacaklı kısmen ifayı kabul ederse
borçlu, borcun kendisi tarafından ikrar olunan kısmını ifadan kaçınamaz.
2. Bölünemeyen borç
MADDE 85- Bölünemeyen bir borcun birden çok alacaklısı varsa,
alacaklılardan her biri, borcun alacaklıların tamamına ifasını
isteyebilir. Borçlu, edimini alacaklıların hepsine birden ifa etmek zorundadır.
Bölünemeyen borcun birden çok borçlusu varsa,
borçlulardan her biri borcun tamamını ifa etmekle
yükümlüdür.
Durumun gereğinden aksi anlaşılmadıkça, ifada bulunan
borçlu, alacaklıya halef olur ve diğer borçlulardan payları oranında alacağını
isteyebilir.
3. Çeşit borcu
MADDE 86- Çeşit
borçlarında hukuki ilişkiden ve işin özelliğinden aksi anlaşılmadıkça, edimin
seçimi borçluya aittir. Ancak borçlunun seçeceği edim, ortalama nitelikten daha
düşük olamaz.
4. Seçimlik borç
MADDE 87- Seçimlik borçlarda, hukuki ilişkiden ve işin özelliğinden
aksi anlaşılmadıkça, edimlerden birinin seçimi borçluya aittir.
5. Faiz
MADDE 88- Faiz
ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa
faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre
belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci
fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını
aşamaz.
B. İfa yeri
MADDE 89- Borcun
ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir
anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır;
1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim
yerinde,
2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç
konusunun bulunduğu yerde,
3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında
borçlunun yerleşim yerinde,
ifa edilir.
Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun
doğumundan sonra alacaklının yerleşim yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli
ölçüde güçleşmişse borç, alacaklının önceki yerleşim yerinde ifa
edilebilir.
C. İfa zamanı
I. Süreye bağlanmamış borç
MADDE 90- İfa
zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden
anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur.
II. Süreye bağlı borç
1. Aya ilişkin sürelerde vade
MADDE 91- Borcun
ifası için bir ayın başlangıcı veya sonu belirlenmişse, bundan ayın birinci ve
sonuncu günü; ayın ortası belirlenmişse, bundan da ayın onbeşinci günü
anlaşılır.
Borcun ifası için gün
belirtilmeksizin sadece ay belirlenmişse, bundan o ayın son günü
anlaşılır.
2. Diğer sürelerde vade
MADDE 92- Bir
borcun veya taraflardan birine düşen herhangi bir yükümlülüğün sözleşmenin
kurulmasından başlayarak belli bir sürenin sonunda ifası gerekiyorsa, ifa zamanı
aşağıdaki biçimde belirlenir:
1. Gün olarak belirlenmiş süre, sözleşmenin kurulduğu gün
sayılmaksızın, bu sürenin son günü dolmuş olur. Sekiz veya onbeş gün olarak
belirlenmiş süre ise, bir veya iki haftayı değil, tam sekiz veya onbeş günü
ifade eder.
2. Hafta olarak belirlenmiş süre, son haftanın
sözleşmenin kurulduğu güne ismen uyan gününde dolmuş olur.
3. Ay olarak veya yıl, yarıyıl ve yılın dörtte biri gibi
birden çok ayı içeren bir zaman olarak belirlenmiş süre, sözleşmenin kurulduğu
gün ayın kaçıncı günü ise, son ayın bunu karşılayan gününde dolmuş olur. Son
ayda bunu karşılayan gün yoksa süre, bu ayın son günü dolmuş sayılır.
4. Yarım aydan onbeş günlük süre anlaşılır. Bir veya
birden çok ay ve yarım ay olarak belirlenmiş sürenin dolduğu gün, son aya onbeş
gün eklenerek belirlenir.
Bu kurallar, sürenin sözleşmenin kurulmasından başka bir
andan işlemeye başladığı durumlarda da uygulanır.
Borçlu, belirli bir süre içinde yerine getirilmesi
gereken bir borcu, bu sürenin dolmasından önce ifa etmekle
yükümlüdür.
3. Tatil günleri
MADDE 93- İfa
zamanı veya sürenin son günü, kanunlarda tatil olarak kabul edilen bir güne
rastlarsa, kendiliğinden bu günü izleyen ve tatil olmayan ilk güne
geçer.
Aksine anlaşma geçerlidir.
III. İş saatlerinde ifa
MADDE 94- Borç,
alışılmış iş saatlerinde ifa ve kabul edilir.
IV. Sürenin uzatılması
MADDE 95- Süre uzatılmış ise yeni süre, aksi
kararlaştırılmış olmadıkça, önceki sürenin sona ermesini izleyen birinci günden
başlar.
V. Erken ifa
MADDE 96-
Sözleşmenin hükümlerinden veya özelliğinden ya da durumun gereğinden tarafların
aksini kastettikleri anlaşılmadıkça borçlu, edimini sürenin sona ermesinden
önce ifa edebilir. Ancak, kanun veya sözleşme ya da âdet gereği olmadıkça
borçlu, erken ifada bulunması sebebiyle indirim yapamaz.
VI. Karşılıklı borç yükleyen
sözleşmelerde
1. İfada sıra
MADDE 97- Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası
isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha
sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş
olması gerekir.
2. İfa güçsüzlüğü
MADDE 98-
Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmede, taraflardan birinin borcunu ifada
güçsüzlüğe düşmesi ve özellikle iflas etmesi ya da hakkındaki haciz işleminin
sonuçsuz kalması sebebiyle diğer tarafın hakkı tehlikeye düşerse bu taraf, karşı
edimin ifası güvence altına alınıncaya kadar kendi ediminin ifasından
kaçınabilir.
Hakkı tehlikeye düşen taraf, ayrıca uygun bir sürede
istediği güvence verilmezse sözleşmeden dönebilir.
D. Ödeme
I. Ülke parası ile
MADDE 99- Konusu
para olan borç Ülke parasıyla ödenir.
Ülke parası dışında başka
bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme
veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç
üzerinden Ülke parasıyla da ödenebilir.
Ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmiş
ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça,
borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade
ya da fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini
isteyebilir.
II. Mahsup
1. Kısmen ödemede
MADDE 100-
Borçlu, faiz veya giderleri ödemede gecikmemiş ise, kısmen yaptığı ödemeyi ana
borçtan düşme hakkına sahiptir. Aksine anlaşma yapılamaz.
Alacaklı, alacağın bir kısmı için kefalet, rehin veya
başka bir güvence almış ise, borçlu kısmen yaptığı ödemeyi, güvence altına
alınan veya güvencesi daha iyi olan kısma mahsup etme hakkına sahip değildir.
2. Birden çok borçta
a. Borçlu ve alacaklının bildirimine göre
MADDE 101- Birden
çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek
istediğini alacaklıya bildirebilir.
Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi
tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç
için yapılmış sayılır.
b. Kanuna göre
MADDE 102-
Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı
durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise
ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul
edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için
yapılmış olur.
Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup
orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az
olan borç için yapılmış sayılır.
III. Makbuz ve senetlerin geri verilmesi
1. Borçlunun hakkı
MADDE 103- Borcu
ödeyen borçlu, bir makbuz ve borcun tamamı ödenmişse, buna ilişkin borç
senedinin geri verilmesini veya iptalini isteyebilir.
Borcun tamamı ödenmemiş veya borç senedi alacaklıya
başkaca haklar da vermekte ise borçlu, ancak makbuz verilmesini ve ödemenin borç
senedine işlenmesini isteyebilir.
2. Hükümleri
MADDE 104- Faiz
veya kira bedeli gibi dönemsel edimlerden biri için, alacaklı tarafından çekince
belirtilmeksizin makbuz verilmişse, önceki dönemlere ait edimler de ifa edilmiş
sayılır.
Alacaklı anaparanın tamamı için makbuz vermişse,
faizlerini de almış olduğu kabul edilir.
Borç senedi borçluya geri verilmişse, borç sona ermiş
sayılır.
3. Senedin geri verilememesi
MADDE 105- Alacaklı, borç senedini kaybettiğini iddia ederse,
borçlunun istemi üzerine, borcu ödeme sırasında, kendisine borç senedinin
iptalini ve borcun sona ermiş olduğunu gösteren resmen düzenlenmiş veya usulüne
göre onaylanmış bir belge vermek zorundadır.
Kıymetli evrakın iptaline ilişkin hükümler
saklıdır.
E. Alacaklının temerrüdü
I. Koşulları
MADDE 106- Yapma
veya verme edimi gereği gibi kendisine
önerilen alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlunun
borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık
fiillerini yapmaktan kaçınırsa, temerrüde düşmüş olur.
Alacaklı, müteselsil borçlulardan birine karşı temerrüde
düşerse, diğerlerine karşı da temerrüde düşmüş olur.
II. Hükümleri
1. Bir şeyin teslimine ilişkin edimlerde
a. Tevdi hakkı
MADDE 107-
Alacaklının temerrüde düşmesi durumunda borçlu, hasar ve giderleri alacaklıya
ait olmak üzere, teslim edeceği şeyi tevdi ederek borcundan kurtulabilir.
Tevdi yerini, ifa yerindeki hâkim belirler. Bununla
birlikte ticari mallar, hâkim kararı olmadan da bir ardiyeye tevdi
edilebilir.
b. Satma hakkı
MADDE 108- Sözleşmenin konusu olan şeyin niteliği veya işin özelliği
tevdi edilmesine uygun düşmez veya teslim edilecek şey bozulabilir ya da bakımı,
korunması veya tevdi edilmesi önemli bir gideri gerektirir ise, borçlu,
alacaklıya önceden ihtarda bulunması koşuluyla, hâkimin izniyle onu açık artırma
yoluyla sattırıp bedelini tevdi edebilir.
Teslim edilecek şey, borsada kayıtlıysa veya piyasa
fiyatı varsa ya da yapılacak gidere oranla değeri az ise, satışın açık artırma
yoluyla yapılması zorunlu olmadığı gibi, hâkim, önceden ihtarda bulunma koşulunu
aramaksızın satışa izin verebilir.
c. Tevdi konusunu geri alma
MADDE 109- Alacaklı, tevdi edilen şeyi kabul ettiğini açıklamış veya
tevdi bir rehnin ortadan kaldırılması sonucunu doğurmuş olmadıkça borçlu, tevdi
edilen şeyi geri alabilir.
Tevdi edilen şey geri alındığı anda
alacak, bütün yan haklarıyla birlikte varlığını sürdürür.
2. Diğer edimlerde
MADDE 110- Borcun
konusu bir şeyin teslimini gerektirmiyorsa, alacaklının temerrüdü hâlinde
borçlu, borçlunun temerrüdüne ilişkin hükümlere göre sözleşmeden
dönebilir.
F. Diğer ifa engelleri
MADDE 111-
Borçlunun kusuru olmaksızın, alacağın kime ait olduğunda veya alacaklının
kimliğinde duraksama sebebiyle ya da alacaklıdan kaynaklanan diğer kişisel bir
sebeple borç, alacaklıya veya temsilcisine ifa edilemezse borçlu, alacaklının
temerrüdünde olduğu gibi, tevdi ya da sözleşmeden dönme hakkını kullanabilir.
İKİNCİ AYIRIM
Borçların İfa Edilmemesinin
Sonuçları
A. Borcun ifa edilmemesi
I. Giderim borcu
1. Genel olarak
MADDE 112- Borç hiç veya gereği gibi ifa
edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe,
alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.
2. Yapma ve yapmama borçlarında
MADDE 113- Yapma
borcu, borçlu tarafından ifa edilmediği takdirde alacaklı, masrafı borçluya ait
olmak üzere edimin kendisi veya başkası tarafından ifasına izin
verilmesini isteyebilir; her türlü giderim isteme hakkı
saklıdır.
Yapmama borcuna aykırı davranan borçlu, bu aykırı
davranışının doğurduğu zararı gidermekle yükümlüdür.
Alacaklı, ayrıca borca aykırı durumun ortadan
kaldırılmasını veya bu konuda masrafı borçluya ait olmak üzere kendisinin
yetkili kılınmasını isteyebilir.
II. Sorumluluğun ve giderim borcunun
kapsamı
1. Genel olarak
MADDE 114- Borçlu, genel olarak her türlü kusurdan sorumludur.
Borçlunun sorumluluğunun kapsamı, işin özel niteliğine göre belirlenir. İş
özellikle borçlu için bir yarar sağlamıyorsa, sorumluluk daha hafif olarak
değerlendirilir.
Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla
sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanır.
2. Sorumsuzluk anlaşması
MADDE 115- Borçlunun ağır kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin
önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.
Borçlunun alacaklı ile hizmet sözleşmesinden kaynaklanan
herhangi bir borç sebebiyle sorumlu olmayacağına ilişkin olarak önceden yaptığı
her türlü anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.
Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak
kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa,
borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma
kesin olarak hükümsüzdür.
3. Yardımcı kişilerin fiillerinden
sorumluluk
MADDE 116- Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan
hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi
yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri
sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle
yükümlüdür.
Yardımcı kişilerin fiilinden doğan sorumluluk, önceden
yapılan bir anlaşmayla tamamen veya kısmen kaldırılabilir.
Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak
kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa,
borçlunun yardımcı kişilerin fiillerinden sorumlu olmayacağına ilişkin anlaşma
kesin olarak hükümsüzdür.
B. Borçlunun temerrüdü
I. Koşulları
MADDE 117-
Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde
düşer.
Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya
sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir
bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde
fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği
tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli
olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır.
II. Hükümleri
1. Genel olarak
a. Gecikme tazminatı
MADDE 118-
Temerrüde düşen borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat etmedikçe,
borcun geç ifasından dolayı alacaklının uğradığı zararı gidermekle
yükümlüdür.
b. Beklenmedik hâlden sorumluluk
MADDE 119-
Temerrüde düşen borçlu, beklenmedik hâl sebebiyle doğacak zarardan
sorumludur.
Borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını veya borcunu
zamanında ifa etmiş olsaydı bile beklenmedik hâlin ifa konusu şeye zarar
vereceğini ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir.
2. Temerrüt faizi
a. Genel olarak
MADDE 120- Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede
kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat
hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi
oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz
fazlasını aşamaz.
Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede
temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada
belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz
oranı geçerli olur.
b. Faizlerde, iratlarda ve bağışlamada temerrüt
faizi
MADDE 121- Faiz
veya irat borcunu ya da bağışladığı bir miktar parayı ödemekte temerrüde düşen
borçlu, icra takibine girişildiği veya dava açıldığı günden başlayarak, temerrüt
faizi ödemekle yükümlüdür.
Buna aykırı olarak yapılan anlaşmalar, ceza koşulu
hükümlerine tabi olur.
Temerrüt faizine, ayrıca temerrüt faizi
yürütülemez.
3. Aşkın zarar
MADDE 122-
Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin
hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle
yükümlüdür.
Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan
davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar
verirken bu zararın miktarına da hükmeder.
4. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde
a. Süre verilmesi
MADDE 123-
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü
takdirde diğeri, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun
bir süre verilmesini hâkimden isteyebilir.
b. Süre verilmesini gerektirmeyen
durumlar
MADDE 124-
Aşağıdaki durumlarda süre verilmesine gerek yoktur:
1. Borçlunun içinde
bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı
anlaşılıyorsa.
2. Borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifası alacaklı
için yararsız kalmışsa.
3. Borcun ifasının, belirli bir
zamanda veya belirli bir süre içinde gerçekleşmemesi üzerine, ifanın artık kabul
edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa.
c. Seçimlik haklar
MADDE 125-
Temerrüde düşen borçlu, verilen süre içinde, borcunu ifa etmemişse veya
süre verilmesini gerektirmeyen bir durum söz konusu ise alacaklı, her zaman
borcun ifasını ve gecikme sebebiyle tazminat isteme hakkına
sahiptir.
Alacaklı, ayrıca borcun ifasından ve gecikme tazminatı
isteme hakkından vazgeçtiğini hemen bildirerek, borcun ifa edilmemesinden doğan
zararın giderilmesini isteyebilir veya sözleşmeden
dönebilir.
Sözleşmeden dönme hâlinde taraflar, karşılıklı olarak ifa
yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri
isteyebilirler. Bu durumda borçlu, temerrüde düşmekte kusuru
olmadığını ispat edemezse alacaklı, sözleşmenin hükümsüz kalması
sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini de
isteyebilir.
d. Sürekli edimli sözleşmelerde
MADDE 126- İfasına başlanmış sürekli edimli sözleşmelerde, borçlunun
temerrüdü hâlinde alacaklı, ifa ve gecikme tazminatı isteyebileceği gibi,
sözleşmeyi feshederek, sözleşmenin süresinden önce sona ermesi yüzünden uğradığı
zararın giderilmesini de isteyebilir.
ÜÇÜNCÜ AYIRIM
Borç İlişkilerinin Üçüncü Kişilere
Etkisi
A. Alacaklıya halef olma
MADDE 127-
Alacaklıya ifada bulunan üçüncü kişi, aşağıdaki hâllerde ifası ölçüsünde
alacaklının haklarına halef olur:
1. Başkasının borcu için rehnedilen bir şeyi rehinden
kurtardığı ve bu şey üzerinde mülkiyet veya başka bir ayni hakkı bulunduğu
takdirde.
2. Alacaklıya ifada bulunan üçüncü kişinin ona halef
olacağı, borçlu tarafından ifadan önce alacaklıya bildirildiği
takdirde.
Diğer halefiyet hâllerine ilişkin kanun hükümleri
saklıdır.
B. Üçüncü kişinin fiilini üstlenme
MADDE 128- Üçüncü
bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenen, bu fiilin gerçekleşmemesinden
doğan zararı gidermekle yükümlüdür.
Belirli bir süre için yapılan üstlenmede, sürenin
bitimine kadar üstlenene edimini ifa etmesi için yazılı olarak başvurulmaması
hâlinde, üstlenenin sorumluluğunun sona ereceği
kararlaştırılabilir.
C. Üçüncü kişi yararına sözleşme
I. Genel olarak
MADDE 129- Kendi
adına sözleşme yapan kişi, sözleşmeye üçüncü kişi yararına bir edim yükümlülüğü
koydurmuşsa, edimin üçüncü kişiye ifa edilmesini
isteyebilir.
Üçüncü kişi veya üçüncü kişiye halef olanlar da,
tarafların amacına veya örf ve âdete uygun düştüğü takdirde edimin ifasını
isteyebilirler. Bu durumda, üçüncü kişi veya ona halef olanlar bu hakkı
kullanmak istediklerini borçluya bildirdikten sonra, alacaklı borçluyu ibra
edemeyeceği gibi, borcun nitelik ve kapsamını da
değiştiremez.
II. Sorumluluk sigortalarında
MADDE 130-
Başkasını çalıştıran kişi, çalıştırdığı kişiye karşı hukuki sorumluluğunu
güvence altına almak üzere sigorta yaptırmışsa, sigortadan doğan haklar doğrudan
doğruya çalışana ait olur.
Ancak, çalışana ödenecek sigorta tazminatı, genel
hükümlere göre ödenecek tazminattan indirilir.
Diğer hukuki sorumluluk sigortalarına ilişkin kanun
hükümleri saklıdır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Borçların ve Borç İlişkilerinin
Sona Ermesi, Zamanaşımı
BİRİNCİ AYIRIM
Sona Erme Hâlleri
A. Asıl borca bağlı hak ve borçların sona ermesi
MADDE 131- Asıl
borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve
ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş
olur.
İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı
sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya
da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza
koşulu istenebilir.
Taşınmaz rehnine,
kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler
saklıdır.
B. İbra
MADDE 132- Borcu
doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile
borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen
veya kısmen ortadan kaldırılabilir.
C. Yenileme
I. Genel olarak
MADDE 133- Yeni
bir borçla mevcut bir borcun sona erdirilmesi, ancak tarafların bu yöndeki açık
iradesi ile olur.
Özellikle mevcut borç için kambiyo taahhüdünde
bulunulması veya yeni bir alacak senedi ya da yeni bir kefalet senedi
düzenlenmesi, tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça yenileme
sayılmaz.
II. Cari hesaplarda
MADDE 134-
Çeşitli kalemlerin bir cari hesaba sadece kaydedilmiş olması, borcun yenilenmiş
olduğu anlamına gelmez.
Ancak, hesabın kesilmiş ve hesap sonucu diğer tarafça
kabul edilmiş olması durumunda, borç yenilenmiş olur.
Kalemlerden birinin güvencesi varsa, aksi
kararlaştırılmadıkça, hesap kesilip sonucun kabul edilmiş olması, güvenceyi sona
erdirmez.
D. Birleşme
MADDE 135- Alacaklı ve borçlu sıfatlarının aynı kişide birleşmesiyle
borç sona erer. Ancak, üçüncü kişilerin alacak üzerinde önceden mevcut
olan hakları birleşmeden etkilenmez.
Birleşme geçmişe etkili olarak ortadan kalkarsa,
borç varlığını sürdürür.
Taşınmaz rehni ve kıymetli evraka ilişkin özel hükümler
saklıdır.
E. İfa imkânsızlığı
I. Genel olarak
MADDE 136- Borcun
ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona
erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık
sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz
zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa
edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun
ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün
dışındadır.
Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin
bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan
zararları gidermekle yükümlüdür.
II. Kısmi ifa imkânsızlığı
MADDE 137- Borcun
ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu,
borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa
imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı
açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu
kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda
ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin
bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri
uygulanır.
III. Aşırı ifa güçlüğü
MADDE 138-
Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de
beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya
çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın
istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine
değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde
güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden
sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde
sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural
olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da
uygulanır.
F. Takas
I. Koşulları
1. Genel olarak
MADDE 139- İki
kişi, karşılıklı olarak bir miktar para veya özdeş diğer edimleri birbirine
borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise her biri alacağını borcuyla
takas edebilir.
Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri
sürülebilir.
Zamanaşımına uğramış bir alacağın takası, ancak takas
edilebileceği anda henüz zamanaşımına uğramamış olması koşuluyla ileri
sürülebilir.
2. Kefalet hâlinde
MADDE 140- Asıl borçlunun takası ileri sürme
hakkı bulundukça, kefili de alacaklıya ifada bulunmaktan
kaçınabilir.
3. Üçüncü kişi yararına sözleşme hâlinde
MADDE 141- Üçüncü
kişi yararına borçlanan kişi, bu borcu ile sözleşmenin diğer
tarafından olan alacağını takas edemez.
4. Borçlunun iflası hâlinde
MADDE 142- Borçlunun iflası hâlinde alacaklılar, muaccel olmasalar
bile, alacaklarını, müflise olan borçları ile takas
edebilirler.
II. Hükümleri
MADDE 143- Takas,
ancak borçlunun takas iradesini alacaklıya bildirmesiyle gerçekleşir. Bu durumda
her iki borç, takas edilebilecekleri anda daha az olan borç tutarınca sona
erer.
Cari hesapla ilgili
ticarete ilişkin özel teamüller saklıdır.
III. Alacaklının rızasıyla takas edilebilir
alacaklar
MADDE 144- Aşağıdaki alacaklar takas haklarının doğumundan sonra,
ancak alacaklıların rızasıyla takas edilebilir:
1. Tevdi edilmiş eşyanın geri verilmesine veya bedeline
ilişkin alacaklar.
2. Haksız olarak alınmış veya aldatma sonucunda
alıkonulmuş eşyanın geri verilmesine veya bedeline ilişkin
alacaklar.
3. Nafaka ve işçi ücreti gibi,
borçlunun ve ailesinin bakımı için zorunlu olup, özel niteliği gereği, doğrudan
alacaklıya verilmesi gereken alacaklar.
IV. Takastan feragat
MADDE 145- Borçlu, takas hakkından önceden de feragat
edebilir.
İKİNCİ AYIRIM
Zamanaşımı
A. Süreler
I. On yıllık zamanaşımı
MADDE 146- Kanunda aksine bir hüküm
bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.
II. Beş yıllık zamanaşımı
MADDE 147-
Aşağıdaki alacaklar için beş yıllık zamanaşımı uygulanır:
1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer
dönemsel edimler.
2. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki
konaklama bedelleri ile lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme
bedelleri.
3. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende
satışlardan doğan alacaklar.
4. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve
ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın
müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki
alacaklar.
5. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden,
ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan
alacaklar.
6. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da
gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar.
III. Sürelerin kesinliği
MADDE 148- Bu
ayırımda belirlenen zamanaşımı süreleri, sözleşmeyle
değiştirilemez.
IV. Zamanaşımının başlangıcı
1. Genel olarak
MADDE 149- Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar.
Alacağın muaccel
olmasının bir bildirime bağlı olduğu hâllerde, zamanaşımı bu bildirimin
yapılabileceği günden işlemeye başlar.
2. Dönemsel edimlerde
MADDE 150- Ömür
boyunca gelir ve benzeri dönemsel edimlerde, alacağın tamamı için zamanaşımı,
ifa edilmemiş ilk dönemsel edimin muaccel olduğu günde işlemeye
başlar.
Alacağın tamamı zamanaşımına uğramışsa, ifa edilmemiş
dönemsel edimler de zamanaşımına uğramış olur.
V. Sürelerin hesaplanması
MADDE 151- Süreler hesaplanırken zamanaşımının başladığı gün
sayılmaz ve zamanaşımı ancak sürenin son günü de hak kullanılmaksızın geçince
gerçekleşmiş olur.
Zamanaşımı sürelerinin
hesaplanmasında da, borçların ifasındaki sürelerin hesaplanmasına ilişkin
hükümler uygulanır.
B. Bağlı alacaklarda zamanaşımı
MADDE 152- Asıl
alacak zamanaşımına uğrayınca, ona bağlı faiz ve diğer alacaklar da zamanaşımına
uğramış olur.
C. Zamanaşımının durması
MADDE 153- Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı işlemeye başlamaz,
başlamışsa durur:
1. Velayet süresince, çocukların ana ve babalarından olan
alacakları için.
2. Vesayet süresince, vesayet altında bulunanların
vasiden veya vesayet işlemleri sebebiyle Devletten olan alacakları
için.
3. Evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan
alacakları için.
4. Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları
çalıştıranlardan olan alacakları için.
5. Borçlu, alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu
sürece.
6. Alacağı, Türk mahkemelerinde ileri sürme imkânının
bulunmadığı sürece.
7. Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide
birleşmesinde, birleşmenin ileride geçmişe etkili olarak ortadan kalkması
durumunda, bu durumun ortaya çıkmasına kadar geçecek
sürece.
Zamanaşımını durduran sebeplerin ortadan kalktığı günün
bitiminde zamanaşımı işlemeye başlar veya durmadan önce başlamış olan işlemesini
sürdürür.
D. Zamanaşımının kesilmesi
I. Sebepleri
MADDE 154- Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı
kesilir:
1. Borçlu borcu ikrar
etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş
veya kefil göstermişse.
2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya
hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına
başvurmuşsa.
II. Birlikte borçlulara etkisi
MADDE 155- Zamanaşımı müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen
borcun borçlularından birine karşı kesilince, diğerlerine karşı da kesilmiş
olur.
Zamanaşımı asıl borçluya karşı kesilince, kefile karşı da
kesilmiş olur.
Zamanaşımı kefile karşı kesilince,
asıl borçluya karşı kesilmiş olmaz.
III. Yeni sürenin başlaması
1. Borcun ikrar edilmesi veya karara bağlanması
hâlinde
MADDE 156- Zamanaşımının kesilmesiyle, yeni bir süre işlemeye
başlar.
Borç bir senetle ikrar edilmiş veya
bir mahkeme ya da hakem kararına bağlanmış ise, yeni süre her zaman on
yıldır.
2. Alacaklının fiili hâlinde
MADDE 157- Bir
dava veya def’i yoluyla kesilmiş olan zamanaşımı, dava süresince tarafların
yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden
işlemeye başlar.
Zamanaşımı, icra takibiyle kesilmişse, alacağın takibine
ilişkin her işlemden sonra yeniden işlemeye başlar.
Zamanaşımı, iflas masasına
başvurma sebebiyle kesilmişse, iflasa
ilişkin hükümlere göre alacağın yeniden istenmesi imkânının doğumundan itibaren
yeniden işlemeye başlar.
E. Davanın reddinde ek süre
MADDE 158- Dava
veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli
olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden
önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak
düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını
kullanabilir.
F. Taşınır rehni ile güvenceye bağlanmış
alacakta
MADDE 159-
Alacağın bir taşınır rehniyle güvenceye bağlanmış olması, bu alacak için
zamanaşımının işlemesine engel olmaz; bununla birlikte alacaklının, hakkını
rehinden alma yetkisi devam eder.
G. Zamanaşımından feragat
MADDE 160-
Zamanaşımından önceden feragat edilemez.
Müteselsil borçlulardan
birinin feragat etmiş olması, diğerlerine karşı ileri
sürülemez.
Bölünemez bir borcun borçlularından birinin feragat etmiş
olması durumunda da aynı hüküm uygulanır.
Asıl borçlunun feragati de kefile karşı ileri
sürülemez.
H. İleri sürülmesi
MADDE 161- Zamanaşımı ileri sürülmedikçe, hâkim
bunu kendiliğinden göz önüne alamaz.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Borç İlişkilerinde Özel
Durumlar
BİRİNCİ AYIRIM
Teselsül
A. Müteselsil borçluluk
I. Doğuşu
MADDE 162- Birden
çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul
ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar.
Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak
kanunda öngörülen hâllerde doğar.
II. Dış ilişki
1. Hükümleri
a. Borçluların sorumluluğu
MADDE 163- Alacaklı, borcun tamamının veya
bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden
isteyebilir.
Borçluların
sorumluluğu, borcun tamamı
ödeninceye kadar devam eder.
b. Borçluların savunmaları
MADDE 164-
Müteselsil borçlulardan biri, alacaklıya karşı, ancak onunla kendi arasındaki
kişisel ilişkilerden veya müteselsil borcun sebep ya da konusundan doğan def’i
ve itirazları ileri sürebilir.
Müteselsil borçlulardan biri ortak def’i ve itirazları
ileri sürmezse, diğerlerine karşı sorumlu olur.
c. Borçluların bireysel davranışı
MADDE 165- Kanun
veya sözleşme ile aksi belirlenmedikçe, borçlulardan biri kendi davranışıyla
diğer borçluların durumunu ağırlaştıramaz.
2. Borcun sona ermesi
MADDE 166-
Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona
erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış
olur.
Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan
kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin
elverdiği ölçüde yararlanabilirler.
Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi,
diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı
oranında borçtan kurtarır.
III. İç ilişki
1. Paylaşım
MADDE 167- Aksi
kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden
anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine
karşı eşit paylarla sorumludurlar.
Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun,
ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır. Bu durumda borçlu,
her bir borçluya ancak payı oranında rücu edebilir.
Borçlulardan birinden alınamayan miktarı, diğer borçlular
eşit olarak üstlenmekle yükümlüdürler.
2. Alacaklıya halef olma
MADDE 168- Diğerlerine rücu hakkına sahip olan borçlulardan her
biri, ifa ettiği miktar oranında alacaklının haklarına halef olur.
Alacaklı diğerlerinin zararına olarak borçlulardan
birinin durumunu iyileştirirse, bunun sonuçlarına
katlanır.
B. Müteselsil alacaklılık
MADDE 169- Müteselsil alacaklılık, borçlunun, alacaklılardan her
birine borcun tamamını isteme hakkını tanıdığı veya kanunun belirlediği
durumlarda doğar.
Borçlu, alacaklılardan birine yaptığı ifayla, bütün
alacaklılara karşı borcundan kurtulmuş olur.
Alacaklılardan birinin icraya veya mahkemeye başvurmuş
olduğu kendisine bildirilmedikçe, borçlu onlardan dilediği birine ifada
bulunabilir.
Aksi kararlaştırılmadıkça veya alacaklılar arasındaki
hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, alacaklılardan her birinin edim
üzerindeki hakları eşittir.
Kendisine düşen paydan fazlasını elde eden alacaklı, bu
fazlalığı payını alamamış olan diğer alacaklılara ödemekle yükümlüdür.
İKİNCİ AYIRIM
Koşullar
A. Geciktirici koşul
I. Genel olarak
MADDE 170- Bir
sözleşmenin hüküm ifade etmesi, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen bir
olguya bırakılmışsa, sözleşme geciktirici koşula bağlanmış olur.
Aksi kararlaştırılmamışsa, geciktirici koşula
bağlı sözleşme, ancak koşulun gerçekleştiği andan başlayarak hüküm ifade
eder.
II. Koşulun askıda olduğu sıradaki durum
MADDE 171- Koşul
gerçekleşinceye kadar borçlu, borcun gereği gibi ifasını engelleyecek her türlü
davranıştan kaçınmakla yükümlüdür.
Koşula bağlı hakkı tehlikeye düşürülen alacaklı, alacağı
koşula bağlı olmayan alacaklıların haklarını korumak üzere başvurabilecekleri
önlemleri alabilir.
Koşulun gerçekleşmesinden önce yapılan tasarruflar,
koşulun hükümlerini zedelediği oranda geçersiz olur.
III. Koşul gerçekleşinceye kadar elde edilen yararlar
MADDE 172- Borcun
konusunu oluşturan şey, koşulun gerçekleşmesinden önce kendisine verilen
alacaklı, koşul gerçekleşirse, koşulun gerçekleşmesine kadar elde ettiği
yararların sahibi olur.
Koşul gerçekleşmezse alacaklı, elde
ettiği yararları geri vermekle yükümlüdür.
B. Bozucu koşul
MADDE 173- Sona
ermesi önceden gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen bir olguya bırakılan
sözleşme, bozucu koşula bağlanmış olur.
Bozucu koşula bağlanmış sözleşmenin hükümleri, koşulun
gerçekleştiği anda ortadan kalkar.
Aksi kararlaştırılmadıkça veya işin niteliğinden
anlaşılmadıkça sona erme, geçmişe etkili olmaz.
C. Ortak hükümler
I. Koşulun gerçekleşmesi
MADDE 174- Koşul,
taraflardan birinin bizzat yerine getirmesi gerekli bir davranış değilse, o
tarafın ölümü hâlinde mirasçısı onun yerine geçebilir.
II. Dürüstlük kurallarına aykırı
engelleme
MADDE 175-
Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesine
dürüstlük kurallarına aykırı olarak engel olursa, koşul gerçekleşmiş
sayılır.
Taraflardan biri, koşulun
gerçekleşmesini dürüstlük kurallarına aykırı biçimde sağlarsa, koşul
gerçekleşmemiş sayılır.
III. Yasak koşullar
MADDE 176- Bir
koşul, hukuka veya ahlaka aykırı bir yapma veya yapmama fiilini sağlamak
amacıyla konulmuşsa, bu koşula bağlı hukuki işlem kesin olarak
hükümsüzdür.
ÜÇÜNCÜ AYIRIM
Bağlanma Parası, Cayma Parası ve
Ceza Koşulu
A. Bağlanma parası
MADDE 177- Sözleşme yapılırken bir kimsenin vermiş olduğu bir miktar
para, cayma parası olarak değil sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak verilmiş
sayılır.
Aksine sözleşme veya yerel âdet olmadıkça, bağlanma
parası esas alacaktan düşülür.
B. Cayma parası
MADDE 178- Cayma
parası kararlaştırılmışsa, taraflardan her biri sözleşmeden caymaya yetkili
sayılır; bu durumda parayı vermiş olan cayarsa verdiğini bırakır; almış olan
cayarsa aldığının iki katını geri verir.
C. Ceza koşulu
I. Alacaklının hakları
1. Cezanın sözleşmenin ifası ile ilişkisi
MADDE 179- Bir
sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza
kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da
cezanın ifasını isteyebilir.
Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi
durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya
ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın
ifasını da isteyebilir.
Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi,
dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı
saklıdır.
2. Ceza ile zarar arasındaki ilişki
MADDE 180- Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile,
kararlaştırılan cezanın ifası gerekir.
Alacaklının uğradığı zarar kararlaştırılan ceza tutarını
aşıyorsa alacaklı, borçlunun kusuru bulunduğunu ispat etmedikçe aşan miktarı
isteyemez.
3. Kısmi ifanın yanması
MADDE 181- Ceza
koşuluna ilişkin hükümler, dönme durumunda ifa edilmiş olan kısmın alacaklıya
kalacağını öngören sözleşmelere de uygulanır.
Taksitle satışa ilişkin hükümler
saklıdır.
II. Cezanın miktarı, geçersizliği ve
indirilmesi
MADDE 182- Taraflar, cezanın miktarını serbestçe
belirleyebilirler.
Asıl borç herhangi bir
sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu
tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hâle gelmişse, cezanın ifası istenemez. Ceza
koşulunun geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple
sonradan imkânsız hâle gelmesi, asıl borcun geçerliliğini
etkilemez.
Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden
indirir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Borç İlişkilerinde Taraf
Değişiklikleri
BİRİNCİ AYIRIM
Alacağın Devri
A. Koşulları
I. İradi devir
1. Genel olarak
MADDE 183- Kanun,
sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını
aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.
Borçlu, devir yasağı içermeyen
yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı,
alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri
süremez.
2. Şekli
MADDE 184-
Alacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına
bağlıdır.
Alacağın devri sözü verme, şekle bağlı değildir.
II. Yasal veya yargısal devir ve etkisi
MADDE 185-
Alacağın devri kanun veya mahkeme kararı gereğince gerçekleşmişse, bu devir özel
bir şekle ve önceki alacaklının rızasını açıklamasına gerek olmaksızın, üçüncü
kişilere karşı ileri sürülebilir.
B. Devrin hükümleri
I. Borçlunun durumu
1. İyiniyetle yapılan ifa
MADDE 186– Borçlu, alacağın devredildiği, devreden veya devralan
tarafından kendisine bildirilmemişse, önceki alacaklıya; alacak birkaç kez
devredilmişse, son devralan yerine önceki devralanlardan birine iyiniyetle ifada
bulunarak borcundan kurtulur.
2. İfadan kaçınma ve tevdi
MADDE 187- Kime
ait olduğu çekişmeli bulunan bir alacağın borçlusu, ifadan kaçınabilir ve
alacağın konusunu hâkim tarafından belirlenen yere tevdi etmekle borçtan
kurtulur.
Borçlu, alacağın
çekişmeli olduğunu bildiği hâlde ifada bulunursa, bundan doğacak sonuçlardan
sorumlu olur.
Dava konusu olan çekişme mahkemece henüz sonuca
bağlanmamış ve borç da muaccel ise, taraflardan her biri borçluyu, edimi tevdi
etmeye zorlayabilir.
3. Borçluya ait savunmalar
MADDE 188-
Borçlu, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları,
devralana karşı da ileri sürebilir.
Borçlu, devri öğrendiği anda muaccel olmayan alacağını,
devredilen alacaktan önce veya onunla aynı anda muaccel olması koşuluyla borcu
ile takas edebilir.
II. Öncelik hakları ve bağlı hakların
geçişi
MADDE 189-
Alacağın devri ile devredenin kişiliğine özgü olanlar dışındaki öncelik hakları
ve bağlı haklar da devralana geçer.
Asıl alacakla birlikte işlemiş faizler de devredilmiş
sayılır.
III. Senet ve belgelerin teslimi ve bilgi
verilmesi
MADDE 190-
Devreden, devralana alacak senedi ile elinde bulunan ispatla ilgili diğer
belgeleri teslim etmek ve alacağını ileri sürebilmesi için gerekli bilgileri
vermekle yükümlüdür.
IV. Garanti
1. Genel olarak
MADDE 191-
Alacak, bir edim karşılığında devredilmişse devreden, devir sırasında alacağın
varlığını ve borçlunun ödeme gücüne sahip olduğunu garanti etmiş
olur.
Alacak bir edim karşılığı olmaksızın devredilmiş ya da
kanun gereğince başkasına geçmişse, devreden veya önceki alacaklı, alacağın
varlığından ve borçlunun ödeme gücünden sorumlu değildir.
2. İfaya yönelik devir
MADDE 192- Alacaklı, alacağını borcu ifaya yönelik olarak
devretmekle birlikte borca mahsup edilecek miktarı belirlememişse devralan,
ancak borçludan aldığı veya gereken özeni gösterseydi alabilecek olduğu miktarı,
kendi alacağına mahsup etmek zorundadır.
3. Sorumluluğun kapsamı
MADDE 193-
Devralan garanti ile yükümlü olan devredenden aşağıdaki istemlerde
bulunabilir:
1. İfa ettiği karşı edimin faizi ile birlikte geri
verilmesini.
2. Devrin sebep olduğu giderleri.
3. Borçluya karşı devraldığı alacağı elde etmek için
yaptığı ve sonuçsuz girişimlerin yol açtığı giderleri.
4. Devreden kusursuzluğunu ispat etmedikçe uğradığı diğer
zararlarını.
C. Özel hükümlerin saklılığı
MADDE 194- Bazı
hakların devrine özgü olarak kanunla konulmuş bulunan hükümler
saklıdır.
İKİNCİ AYIRIM
Borcun Üstlenilmesi
A. İç üstlenme sözleşmesi
MADDE 195- Borçlu
ile iç üstlenme sözleşmesi yapan kişi, borcu bizzat ifa ederek veya alacaklının
rızasıyla borcu üstlenerek, borçluyu borcundan kurtarma yükümlülüğü altına
girmiş olur.
Borçlu, iç üstlenme sözleşmesinden doğan borçlarını ifa
etmedikçe, diğer taraftan yükümlülüğünü yerine getirmesini isteyemez.
Borçlu, borcundan kurtarılmamışsa,
diğer taraftan güvence isteyebilir.
B. Dış üstlenme sözleşmesi
I. Öneri ve kabul
MADDE 196-
Borçlunun yerine yenisinin geçmesi ve borcundan kurtarılması, borcu üstlenen ile
alacaklı arasında yapılacak sözleşmeyle olur.
İç üstlenme sözleşmesinin, üstlenen veya onun izni ile
borçlu tarafından alacaklıya bildirilmesi, dış üstlenme sözleşmesinin
yapılmasına ilişkin öneri anlamına gelir.
Alacaklının kabulü açık veya örtülü
olabilir. Alacaklı, çekince ileri sürmeksizin üstlenenin ifasını kabul eder veya
onun borçlu sıfatı ile yaptığı diğer herhangi bir işleme rıza gösterirse, borcun
üstlenilmesini kabul etmiş sayılır.
II. Önerinin bağlayıcılığı
MADDE 197- Borcun
üstlenilmesine ilişkin öneri alacaklı tarafından her zaman kabul
edilebilir. Ancak, üstlenen veya önceki borçlu, kabul için bir süre koyabilir.
Alacaklı bu sürenin bitimine kadar susarsa, öneri reddedilmiş
sayılır.
Önerinin alacaklı tarafından kabul edilmesinden önce yeni
bir iç üstlenme sözleşmesi yapılır ve bu ikinci üstlenmeye ilişkin olarak
alacaklıya öneride bulunulursa, ilk öneride bulunan, önerisi ile bağlı olmaktan
kurtulur.
C. Borçlunun değişmesinin sonuçları
I. Bağlı hak ve borçlar
MADDE 198- Borçlu
değişmiş olsa bile, alacaklının borçlunun kişiliğine özgü olanlar dışındaki
bağlı hakları saklı kalır.
Bununla birlikte borcun
güvencesi olarak rehin veren üçüncü kişinin ve kefilin sorumlulukları, ancak
onların borcun üstlenilmesine yazılı olarak rıza göstermeleri hâlinde devam
eder.
II. Savunmalar
MADDE 199- Üstlenilen borca ilişkin savunmaları ileri sürme hakkı,
yeni borçluya geçer.
Dış üstlenme sözleşmesinden aksi anlaşılmadıkça yeni
borçlu, alacaklıya karşı önceki borçlunun ileri sürebileceği kişisel
savunmalarda bulunamaz.
Yeni borçlu, iç üstlenme
sözleşmesinden kaynaklanan savunmaları alacaklıya karşı ileri
süremez.
D. Sözleşmenin hükümsüzlüğü
MADDE 200- Dış
üstlenme sözleşmesi hükümsüz hâle gelirse, iyiniyetli üçüncü kişilerin hakları
saklı kalmak üzere, eski borç bütün bağlı borçlarıyla birlikte varlığını
sürdürür.
Bundan başka, borcu üstlenen
üstlenme sözleşmesinin hükümsüz hâle gelmesinde ve alacaklının zarara
uğramasında kendisine bir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alacaklı,
önceden sağlanmış güvenceyi yitirmesi yüzünden veya başka herhangi bir sebeple
uğradığı zararın giderilmesini üstlenenden isteyebilir.
E. Borca katılma
MADDE 201- Borca katılma, mevcut bir borca
borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı arasında yapılan ve
katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran bir
sözleşmedir.
Borca katılan ile borçlu, alacaklıya
karşı müteselsilen sorumlu olurlar.
F. Malvarlığının veya işletmenin
devralınması
MADDE 202- Bir
malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu
alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde,
diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde
yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki
veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur.
Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da
devralanla birlikte müteselsil borçlu olarak sorumlu kalır. Bu süre, muaccel
borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel olacak borçlar
için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar.
Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış
üstlenme sözleşmesinden doğan sonuçlarla özdeştir.
Bildirme veya ilanla duyurma
yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, ikinci fıkrada öngörülen
iki yıllık süre işlemeye başlamaz.
G. İşletmelerin birleşmesi ve şekil
değiştirmesi
MADDE 203- Bir
işletme, başka bir işletme ile aktif ve pasiflerin karşılıklı olarak
devralınması ya da birinin diğerine katılması yoluyla birleştirilirse, her iki
işletmenin alacaklıları, bir malvarlığının devralınmasından doğan haklara sahip
olup, bütün alacaklarını yeni işletmeden alabilirler.
Bir tek kişiye ait olup da,
kollektif veya komandit ortaklık hâline dönüştürülen bir işletmenin borçları
hakkında da aynı hüküm uygulanır.
H. Özel hükümlerin saklılığı
MADDE 204- Mirasın paylaşılması ve rehinli
taşınmazların devri konusundaki borcun üstlenilmesine ilişkin özel hükümler
saklıdır.
ÜÇÜNCÜ AYIRIM
Sözleşmenin Devri ve Sözleşmeye
Katılma
A. Sözleşmenin devri
MADDE 205- Sözleşmenin devri, sözleşmeyi
devralan ile devreden ve sözleşmede kalan taraf arasında yapılan ve devredenin
bu sözleşmeden doğan taraf olma sıfatı ile birlikte bütün hak ve borçlarını
devralana geçiren bir anlaşmadır.
Sözleşmeyi devralan ile devreden
arasında yapılan ve sözleşmede kalan diğer tarafça önceden verilen izne dayanan
veya sonradan onaylanan anlaşma da, sözleşmenin devri hükümlerine
tabidir.
Sözleşmenin devrinin geçerliliği, devredilen sözleşmenin
şekline bağlıdır.
Kanundan doğan halefiyet hâlleri ile diğer özel hükümler
saklıdır.
B. Sözleşmeye katılma
MADDE 206- Sözleşmeye katılma, mevcut bir
sözleşmeye taraflardan birinin yanında yer almak üzere, katılan ile bu
sözleşmenin tarafları arasında yapılan ve katılanın, yanında yer aldığı tarafla
birlikte, onun hak ve borçlarına sahip olması sonucunu doğuran bir
anlaşmadır.
Anlaşmada aksi kararlaştırılmamışsa, sözleşmeye katılan
ile yanında yer aldığı taraf, sözleşmenin diğer tarafına karşı müteselsilen
alacaklı ve borçlu olurlar.
Sözleşmeye katılmanın geçerliliği,
katılma konusu sözleşmenin şekline bağlıdır.
İKİNCİ KISIM
Özel Borç
İlişkileri
BİRİNCİ BÖLÜM
Satış Sözleşmesi
BİRİNCİ AYIRIM
Genel Hükümler
A. Tanımı ve hükümleri
MADDE 207- Satış
sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini
alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu
üstlendiği sözleşmedir.
Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir
âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle
yükümlüdürler.
Durum ve koşullara göre belirlenmesi mümkün olan bedel,
kararlaştırılmış bedel hükmündedir.
B. Yarar ve hasar
MADDE 208-
Kanundan, durumun gereğinden veya sözleşmede öngörülen özel koşullardan doğan
ayrık hâller dışında, satılanın yarar ve hasarı; taşınır satışlarında
zilyetliğin devri, taşınmaz satışlarında ise tescil anına kadar satıcıya
aittir.
Taşınır satışlarında, alıcının satılanın zilyetliğini
devralmada temerrüde düşmesi durumunda zilyetliğin devri gerçekleşmişçesine
satılanın yarar ve hasarı alıcıya geçer.
Satıcı alıcının isteği üzerine satılanı ifa yerinden
başka bir yere gönderirse, yarar ve hasar, satılanın taşıyıcıya teslim edildiği
anda alıcıya geçer.
İKİNCİ AYIRIM
Taşınır Satışı
A. Konusu
MADDE 209- Taşınır satışı, Türk Medenî Kanunu
uyarınca taşınmaz sayılanlar dışında kalan
ve diğer kanunlarda taşınır olarak belirtilen şeylerin
satışıdır.
Ürünler, bir yapının yıkıntıları ve taş ocağından
çıkarılacak taşlar gibi, taşınmazdan ayrıldıktan sonra mülkiyeti devredilecek
bütünleyici parçaların satılması da taşınır satışıdır.
B. Satıcının borçları
I. Zilyetliğin devri
1. Kural
MADDE 210- Satıcı, satılanın mülkiyetini geçirmek amacıyla,
zilyetliğini alıcıya devretmekle yükümlüdür.
2. Devir ve taşıma giderleri
MADDE 211- Aksine
sözleşme veya âdet yoksa, ölçme ve tartma gibi devir giderleri satıcıya,
satılanı devralmak üzere yapılan giderler ve satılanın ifa yerinden başka yere
taşınması gerektiğinde, taşıma giderleri alıcıya aittir.
Gidersiz devir kararlaştırılmışsa, satıcı taşıma
giderlerini üstlenmiş sayılır.
Liman ve gümrük giderleri olmaksızın devir
kararlaştırılmışsa satıcı, dış satım, transit ve dış alım vergilerini üstlenmiş
sayılır; ancak satılanın alıcı tarafından devralındığı sırada ödenmiş olan
tüketim vergilerini üstlenmiş sayılmaz.
3. Satıcının temerrüdü
a. Kural ve ayrık durum
MADDE 212- Satıcının temerrüdü hâlinde, borçlunun temerrüdüne
ilişkin genel hükümler uygulanır.
Zilyetliğin devri için belirli bir süre konulmuş olan
ticari satışlarda, satıcı temerrüde düşerse alıcının, devir isteminden
vazgeçerek borcun ifa edilmemesinden doğan zararının giderilmesini istediği
kabul edilir.
Alıcı, satılanın devredilmesini isteme niyetinde ise,
belirlenen sürenin bitiminde bunu satıcıya hemen bildirmek
zorundadır.
b. Giderim borcu ve kapsamı
MADDE 213- Borcunu ifa etmeyen satıcı, alıcının bu yüzden uğradığı
zararı gidermekle yükümlüdür.
Satıcı borcunu ifa etmezse alıcı, satış bedeli ile
kendisine devredilmeyen satılanın yerine, bir başkasını satın almak için
dürüstlük kurallarına uygun olarak ödediği bedel arasındaki farka göre
hesaplanacak zararın giderilmesini isteyebilir.
Satılan, borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı bulunan
mallardan ise alıcı, onun yerine bir başkasını satın alma zorunda olmaksızın,
satış bedeli ile belirlenmiş ifa günündeki piyasa fiyatı arasındaki farka göre
hesaplanacak zararın giderilmesini isteyebilir.
II. Zapttan sorumluluk
1. Konusu
MADDE 214- Satış
sözleşmesinin kurulduğu sırada var olan bir hak dolayısıyla, satılanın tamamı
veya bir kısmı bir üçüncü kişi tarafından alıcının elinden alınırsa satıcı,
bundan dolayı alıcıya karşı sorumlu olur.
Alıcı, elinden alınma tehlikesini sözleşmenin kurulduğu
sırada biliyor idiyse satıcı, ayrıca üstlenmiş olmadıkça bundan dolayı sorumlu
olmaz.
Satıcı, üçüncü kişinin hakkını
gizlemişse, sorumluluğunu kaldırma veya sınırlama konusunda yapılmış olan
anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.
2. Yargılama usulü
a. Davanın bildirimi
MADDE 215-
Satılanın elinden alınması tehlikesi ile karşılaşan alıcı, kendisine karşı
açılan davayı satıcıya bildirdiği zaman satıcı, durumun gereğine göre ve
yargılama usulü uyarınca ya alıcının yanında davaya katılmak ya da alıcı yerine
geçerek üçüncü kişiye karşı davayı takip etmek ve savunmak
zorundadır.
Bildirme, davaya katılmaya ve savunmaya elverişli bir
zamanda yapılmışsa, alıcının aleyhinde verilen hüküm, onun ağır kusuru yüzünden
verildiği ispat edilmedikçe, satıcı için de sonuç doğurur.
Dava, kendisine yüklenilemeyen sebeplerden dolayı
satıcıya bildirilmemişse satıcı, zamanında bildirilmiş olsaydı daha elverişli
bir hüküm elde edilebileceğini ispatladığı ölçüde sorumluluktan
kurtulur.
b. Mahkeme kararı olmaksızın satılanı
verme
MADDE 216- Satıcının zapttan sorumluluğu aşağıdaki hâllerde devam
eder:
1. Alıcı, bir mahkeme kararı beklemeksizin üçüncü kişinin
hakkını dürüstlük kurallarına uygun olarak tanımış ve satılanı ona
vermişse.
2. Alıcı, üçüncü kişinin kendisine karşı dava açmasını
beklemeden, satıcıyı satılan üzerindeki hak iddiasına ilişkin uyuşmazlığı dava
yoluyla çözümlemesi, aksi takdirde tahkim yoluna başvuracağı konusunda
gecikmeksizin uyarmış ve bundan sonuç alamadığı için tahkim yoluna
başvurmuşsa.
Satıcının sorumluluğu, alıcının
satılanı üçüncü kişiye vermekle yükümlü olduğunu ispat etmesi durumunda da devam
eder.
3. Alıcının hakları
a. Tam zapt hâlinde
MADDE 217-
Satılanın tamamı alıcının elinden alınmışsa, satış sözleşmesi kendiliğinden sona
ermiş sayılır ve alıcı satıcıdan aşağıdaki istemlerde
bulunabilir:
1. Satılandan elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği
ürünlerin değeri indirilerek, ödemiş olduğu satış bedelinin faizi ile birlikte
geri verilmesini.
2. Satılanı elinden alan üçüncü kişiden isteyemeyeceği
giderleri.
3. Davayı satıcıya bildirmekle kaçınılabilecek olanlar
dışında kalan bütün yargılama giderleri ile yargılama dışındaki
giderleri.
4. Satılanın tamamen elinden alınması yüzünden doğrudan
doğruya uğradığı diğer zararları.
Satıcı, kendisine hiçbir kusur
yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının satılanın elinden alınması yüzünden
uğramış olduğu diğer zararları da gidermekle yükümlüdür.
b. Kısmi zapt hâlinde
MADDE 218- Satılanın bir kısmı elinden alınmış veya satılan sınırlı
ayni bir hakla yüklenmişse alıcı, sadece bu yüzden uğradığı zararın
giderilmesini isteyebilir.
Ancak alıcının,
satılandaki bu durumu bilseydi onu satın almayacağı durum ve koşullardan
anlaşılıyorsa, alıcı hâkimden sözleşmenin sona ermesine karar vermesini
isteyebilir. Bu durumda alıcı, satılanın elinde kalmış olan kısmını o zamana
kadar elde etmiş olduğu yararlarla birlikte, satıcıya geri vermekle
yükümlüdür.
III. Ayıptan sorumluluk
1. Konusu
a. Genel olarak
MADDE 219- Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği
niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya
niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve
alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan
maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.
Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan
sorumludur.
b. Hayvan satışında
MADDE 220- Hayvan satışında satıcı, yazılı
olarak üstlenmedikçe veya ağır kusuru olmadıkça ayıptan sorumlu
olmaz.
2. Sorumsuzluk anlaşması
MADDE 221- Satıcı
satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, ayıptan sorumluluğunu
kaldıran veya sınırlayan her anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.
3. Alıcının bildiği ayıplar
MADDE 222- Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı
tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir.
Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle
görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca
üstlenmişse sorumlu olur.
4. Gözden geçirme ve satıcıya bildirme
a. Genel olarak
MADDE 223-
Alıcı,
devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz
gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp
görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek
zorundadır.
Alıcı gözden geçirmeyi ve
bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak,
satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması
hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa,
hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul
edilmiş sayılır.
b. Hayvan satışında
MADDE 224- Hayvan
satışında satıcının sorumlu olacağı süre yazılı olarak belirlenmemiş ve ayıp da
hayvanın gebeliğine ilişkin değilse satıcı, ancak ayıbın devrin yapıldığı veya
alıcının devralmada temerrüdünün gerçekleştiği günden
başlayarak dokuz gün
içinde kendisine bildirilmesi ve ayrıca, hayvanın bilirkişilerce gözden
geçirilmesinin aynı süre içinde yetkili makamdan istenmesi hâlinde sorumlu
olur.
5. Satıcının ağır kusurunun sonuçları
MADDE 225- Ağır
kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş
olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa
kurtulamaz.
Satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken
ayıplar bakımından da aynı hüküm geçerlidir.
6. Satılanın başka yerden gönderilmesi
MADDE 226- Başka
yerden gönderilen satılanın ayıplı olduğunu ileri süren alıcı, bulunduğu yerde
satıcının temsilcisi yoksa, satılanın korunması için gerekli önlemleri geçici
olarak almakla yükümlüdür. Alıcı, ayıplı olduğunu ileri sürdüğü satılanın
korunması için gerekli önlemleri almaksızın onu satıcıya geri
gönderemez.
Alıcı, satılanın durumunu gecikmeksizin usulüne göre
tespit ettirmekle yükümlüdür. Bunu yaptırmazsa, ileri sürdüğü ayıbın, satılanın
kendisine ulaştığı zamanda var olduğunu ispat yükü alıcıya
düşer.
Satılanın kısa zamanda bozulma tehlikesi varsa, alıcı onu
bulunduğu yerdeki mahkeme aracılığıyla sattırmaya yetkili, hatta satıcının
yararı gerektiriyorsa sattırmakla yükümlüdür. Alıcı, durumu satıcıya en kısa
zamanda bildirmezse, bundan doğan zarardan sorumlu olur.
7. Alıcının seçimlik hakları
a. Genel olarak
MADDE 227- Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde
alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir:
1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek
sözleşmeden dönme.
2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde
indirim isteme.
3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün
masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını
isteme.
4. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile
değiştirilmesini isteme.
Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı
saklıdır.
Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen
vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını
önleyebilir.
Alıcının, sözleşmeden
dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim,
satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar
verebilir.
Satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın
ise alıcı, ancak sözleşmeden dönme veya satılanın ayıpsız bir benzeriyle
değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilir.
b. Satılanın yok olması veya ağır biçimde zarara
uğraması
MADDE 228-
Alıcıya
ayıplı olarak devredilmiş olan satılanın ayıptan, beklenmedik hâlden veya mücbir sebepten dolayı yok olması veya ağır biçimde zarara uğraması, alıcının sözleşmeden dönme
hakkını kullanmasını engellemez. Bu durumda alıcı, satılandan elinde ne kalmışsa
onu geri vermekle yükümlüdür.
Satılan alıcıya yüklenebilen bir
sebep yüzünden yok olmuşsa veya alıcı onu başkasına devretmişse ya da biçimini
değiştirmişse alıcı, ancak değerindeki eksiklik karşılığının satış bedelinden
indirilmesini isteyebilir.
8. Dönmenin sonuçları
a. Genel olarak
MADDE 229- Satış
sözleşmesinden dönen alıcı, satılanı, ondan elde ettiği yararları ile birlikte
satıcıya geri vermekle yükümlüdür. Buna karşılık alıcı da, satıcıdan aşağıdaki
istemlerde bulunabilir:
1. Ödemiş olduğu satış bedelinin, faiziyle birlikte geri
verilmesi.
2. Satılanın tamamen zaptında olduğu gibi, yargılama
giderleri ile satılan için yapmış olduğu giderlerin
ödenmesi.
3. Ayıplı maldan doğan doğrudan zararının
giderilmesi.
Satıcı, kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat
etmedikçe, alıcının diğer zararlarını da gidermekle
yükümlüdür.
b. Birden çok mal satışında
MADDE 230- Birden
çok mal veya birden çok parçadan oluşan bir mal, birlikte satılmış olup da
bunlardan bazıları ayıplı çıkarsa, dönme hakkı bunlardan ancak ayıplı çıkanlar
için kullanılabilir. Ancak, alıcıya veya satıcıya önemli bir zarar vermeksizin
ayıplı parçanın diğerinden ayrılmasına imkân yoksa, dönme hakkının satılanın
tamamını kapsaması zorunludur.
Satılanın aslı için satıştan dönülmesi, ayrı satış bedeli
gösterilerek satılmış olsalar bile, eklentilerini de kapsar; fakat eklentiler
için dönme, satılanın aslını kapsamaz.
9. Zamanaşımı
MADDE 231- Satıcı
daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan
sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa
bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına
uğrar. Alıcının satılanın kendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde
bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan
kalkmaz.
Satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu
ise, iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz.
C. Alıcının borçları
I. Satış bedelinin ödenmesi ve satılanın
devralınması
MADDE 232- Alıcı,
satış sözleşmesinde kararlaştırılmış olduğu biçimde satış bedelini ödemek ve
kendisine sunulan satılanı devralmakla yükümlüdür.
Aksine yerel âdet veya anlaşma yoksa, satılanın
hemen devralınması gereklidir.
II. Satış bedelinin belirlenmesi
MADDE 233- Alıcı,
satış bedelini belirtmeksizin, malı alacağını kesin olarak bildirmişse satış,
ifa yeri ve zamanındaki ortalama piyasa fiyatı üzerinden yapılmış
sayılır.
Satış bedeli, satılanın ağırlığına göre hesaplanıyorsa,
darası indirilir.
Bazı ticari malların satışında, daralı ağırlıktan miktar
olarak ya da yüzde hesabıyla bir indirim yapılmasına veya bedelin, daralı
ağırlık üzerinden belirlenmesine ilişkin ticari teamüller
saklıdır.
III. Satış bedelinin muacceliyeti ve faizi
MADDE 234- Aksine
sözleşme yoksa, satılan alıcının zilyetliğine girince satış bedeli muaccel
olur.
Faiz istenebileceği konusunda bir teamül varsa veya alıcı
maldan ürün ya da diğer verimler elde etme imkânına sahip ise ya da belirli
günün geçmesiyle temerrüdün gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bir ihtara gerek
olmaksızın satış bedeline faiz istenebilir.
IV. Alıcının temerrüdü
1. Satıcının dönme hakkı
MADDE 235- Satılanın, ancak satış bedeli ödendikten sonra veya
ödenme anında devredilmesi gereken durumlarda alıcı temerrüde düşerse satıcı,
herhangi bir işlem gerekmeksizin satıştan dönebilir.
Bu hakkını kullanmak isteyen satıcı, durumu gecikmeksizin
alıcıya bildirmek zorundadır.
Satılanın zilyetliği satış bedeli ödenmeden alıcıya
devredilmişse, alıcının temerrüdü
sebebiyle satıcının dönme hakkını kullanarak satılanı geri alması, bu hakkın
sözleşmede açıkça saklı tutulmasına bağlıdır.
2. Zararın hesaplanması ve giderimi
MADDE 236- Borcunu ifa etmeyen alıcı, satıcının bu yüzden uğradığı
zararı gidermekle yükümlüdür.
Satıcı, satış bedelini ödemede temerrüde düşmüş olan
alıcıdan, bu bedel ile satılanın başkasına dürüstlük kurallarına uygun olarak
satışından elde ettiği bedel arasındaki farka göre hesaplanacak zararın
giderilmesini isteyebilir.
Satılan, borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı bulunan
mallardan ise satıcı, böyle bir satışa gerek kalmaksızın alıcıdan, satış bedeli
ile malın belirlenmiş ödeme günündeki fiyatı arasındaki farka göre hesaplanacak
zararın giderilmesini isteyebilir.
ÜÇÜNCÜ AYIRIM
Taşınmaz Satışı ve Satış İlişkisi
Doğuran Haklar
A. Şekil
MADDE 237- Taşınmaz satışının geçerli olabilmesi için, sözleşmenin
resmî şekilde düzenlenmesi şarttır.
Taşınmaz satışı vaadi, geri alım ve alım sözleşmeleri,
resmî şekilde düzenlenmedikçe geçerli olmaz.
Önalım sözleşmesinin geçerliliği,
yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır.
B. Satış ilişkisi doğuran haklar
I. Süresi ve şerhi
MADDE 238- Önalım, geri alım ve alım hakları en çok on yıllık süre
için kararlaştırılabilir ve kanunlarda belirlenen süreyle tapu siciline şerh
edilebilir.
II. Devredilmesi ve miras yoluyla geçmesi
MADDE 239- Aksine
anlaşma olmadıkça, sözleşmeden doğan önalım, alım ve geri alım hakları
devredilemez, ancak miras yoluyla geçer.
Bu hakların devredilebileceği sözleşmeyle
kararlaştırılmışsa, devir işlemi hakkın kurulması için öngörülen şekilde
yapılmadıkça geçerli olmaz.
III. Önalım hakkı
1. İleri sürülmesi
MADDE 240- Önalım
hakkı, taşınmazın satışı ya da ekonomik bakımdan satışa eşdeğer her türlü
işlemin yapılması hâllerinde kullanılabilir.
Taşınmazın, mirasın paylaşımında mirasçılardan birine
özgülenmesi, cebrî artırma yoluyla satışı ve kamu hizmetlerinin yerine
getirilmesi ve bunlara benzer amaçlarla edinilmesi hâllerinde önalım hakkı
kullanılamaz.
2. Koşulları ve hükümleri
MADDE 241- Satıcı
veya alıcı, satış sözleşmesinin yapıldığını ve içeriğini önalım hakkı sahibine
noter aracılığıyla bildirmek zorundadır.
Önalım hakkı kullanıldıktan sonra satış sözleşmesi
ortadan kaldırılırsa ya da alıcının şahsından kaynaklanan sebeplerle
onaylanmazsa, bu durum önalım hakkı sahibine karşı ileri
sürülemez.
Önalım hakkını kuran sözleşmede aksi öngörülmemişse,
önalım hakkı sahibi taşınmazı, satıcının üçüncü kişiyle kararlaştırdığı satışa
ilişkin koşullarla kazanır.
Ekonomik bakımdan satışa eşdeğer
işlemlerde de yukarıdaki hükümler uygulanır.
3. Kullanılması ve hükümleri
MADDE 242- Sözleşmeden doğan önalım hakkını kullanmak isteyen hak
sahibi, bu hak şerhedilmiş ve taşınmazın mülkiyeti alıcı adına tescil edilmişse
alıcıya; aksi takdirde satıcıya karşı, satışın veya ekonomik bakımdan satışa
eşdeğer başka bir işlemin kendisine bildirildiği tarihten başlayarak üç ay ve
her hâlde satışın yapılmasından başlayarak iki yıl içinde dava açmak zorundadır.
C. Taşınmaz satışı
I. Koşullu satış ve mülkiyetin saklı
tutulması
MADDE 243- Bir
taşınmazın koşula bağlı satışında, koşul gerçekleşmedikçe tapu siciline tescil
yapılamaz.
Taşınmaz satışında mülkiyeti saklı tutma koşulu da tescil
edilemez.
II. Sorumluluk
MADDE 244- Aksine
sözleşme olmadıkça, satılan taşınmaz, satış sözleşmesinde yazılı yüzölçümü
tutarını kapsamıyorsa satıcı, eksiği için alıcıya tazminat ödemekle
yükümlüdür.
Satılan taşınmaz, resmî bir ölçüme dayanılarak tapu
siciline yazılmış olan yüzölçümü tutarını içermiyorsa satıcı, özellikle
üstlenmiş olmadıkça tazminat ile yükümlü değildir.
Bir yapının ayıplı olmasından doğan davalar, mülkiyetin
geçmesinden başlayarak beş yılın ve satıcının ağır kusuru varsa yirmi yılın
geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
III. Yarar ve hasar
MADDE 245-
Satılanın tescilden sonraki bir zamanda alıcı tarafından teslim alınması için
sözleşmeyle bir süre belirlenmişse, onun yarar ve hasarı, alıcıya teslimle
geçer. Bu hüküm, alıcının satılanı teslim almada temerrüde düşmesi durumunda da
uygulanır.
Bu sözleşmenin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış
olmasına bağlıdır.
IV. Taşınır satışına ilişkin kuralların
uygulanması
MADDE 246-
Taşınır satışına ilişkin kurallar, kıyas yoluyla taşınmaz satışında da
uygulanır.
DÖRDÜNCÜ AYIRIM
Bazı Satış Türleri
A. Örnek üzerine satış
I. Tanımı
MADDE 247- Örnek
üzerine satış, tarafların sözleşmenin konusu olan malın alıcıya veya üçüncü bir
kişiye bırakılan bir örneğe ya da tespit ettikleri bir mala uygun olması
üzerinde anlaşmalarıyla yapılan satıştır.
II. İspat yükü
MADDE 248- Örnek
üzerine satışta kendisine örnek verilen taraf, elindeki örneğin kendisine
verilmiş örnek olduğunu ispat yükü altında olmayıp, örneğin biçimi değişmiş olsa
bile, bu değişiklik gözden geçirmenin zorunlu bir sonucu ise, alıcının iddiası
doğru sayılır. Ancak, karşı tarafın her hâlde bunun aksini ispat hakkı
vardır.
Örnek, alıcının elindeyken bozulmuş veya yok olmuşsa,
kusuru olmasa bile, satılanın örneğe uygun olmadığını ispat yükü alıcıya
düşer.
B. Beğenme koşuluyla satış
I. Tanımı
MADDE 249- Beğenme koşuluyla satış, alıcının satılanı deneyerek veya
gözden geçirerek beğenmesi koşuluyla yapılan satıştır.
II. Hükümleri
MADDE 250-
Beğenme koşuluyla satışta alıcı, satılanı kabul etmekte veya hiçbir sebep
göstermeksizin geri vermekte serbesttir.
Satılan, alıcının zilyetliğine
geçmiş olsa bile, satılanın mülkiyeti, beğenme koşulunun gerçekleştiği ana kadar
satıcıda kalır.
III. Deneme veya gözden geçirme
1. Satıcının yanında
MADDE 251- Deneme
veya gözden geçirme satıcının yanında yapılmak gerekip de alıcı, satılanı
sözleşme veya âdete göre gerekli süre içinde kabul edip etmediğini
açıklamazsa, satıcı sözleşmeyle bağlılıktan kurtulur.
Böyle bir süre belirlenmemişse,
satıcı uygun bir süre geçtikten sonra, satılanı kabul edip etmediğini bildirmesi
için alıcıya ihtarda bulunabilir; bu ihtara
hemen cevap verilmezse
satıcı, sözleşmeyle bağlılıktan kurtulur.
2. Alıcının yanında
MADDE 252-
Satılan, denenmeksizin veya gözden geçirilmeksizin alıcıya verilmişse, sözleşme
veya âdete göre gereken süre içinde veya böyle bir süre yoksa, satıcının ihtarı
üzerine alıcı, satılanı beğenmediğini hemen bildirmez veya onu geri vermezse,
beğenme koşulu gerçekleşmiş olur.
Alıcının, herhangi bir çekince belirtmeksizin satış
bedelinin tamamını veya bir kısmını ödemesiyle ya da satılanı deneme veya gözden
geçirme amacını aşacak biçimde kullanmasıyla da beğenme koşulu gerçekleşmiş
olur.
C. Kısmi ödemeli satışlar
I. Taksitle satış
1. Tanımı, şekli ve içeriği
MADDE 253- Taksitle satış, satıcının, satılan taşınırı alıcıya satış
bedelinin ödenmesinden önce teslim etmeyi, alıcının da satış bedelini kısım
kısım ödemeyi üstlendikleri satıştır.
Taksitle satış sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça
geçerli olmaz.
Malın satıcının ticari faaliyeti kapsamında satılması
hâlinde, sözleşmede aşağıdaki hususlar belirtilir:
1. Tarafların adı ve yerleşim yeri.
2. Satışın konusu.
3. Satılanın peşin satış bedeli.
4. Taksitle ödeme sebebiyle belirtilecek ilave
bedel.
5. Toplam satış bedeli.
6. Alıcının nakden veya aynen üstlendiği diğer bütün
edimler.
7. Peşinat ve taksitlerin tutarı ile vadesi ve ikiden az
olmamak üzere taksit sayısı.
8. Alıcının yedi gün içinde sözleşme yapılması
konusundaki irade açıklamasını geri alma hakkı.
9. Öngörülmüşse, mülkiyetin saklı tutulmasına veya satış
bedeli alacağının devrine ilişkin anlaşma kayıtları.
10. Temerrüt veya vadenin ertelenmesi durumunda, yasal
faiz oranının yüzde otuz fazlasını geçmemek üzere ödenecek
faiz.
11. Sözleşmenin kurulduğu yer ve
tarih.
2. Yasal temsilcinin rızası
MADDE 254- Ayırt
etme gücüne sahip bir küçük veya kısıtlı tarafından yapılmış olan taksitle satış
sözleşmesinin geçerliliği, yasal temsilcinin yazılı rızasına bağlıdır. Bu
durumda rızanın, en geç sözleşmenin kurulduğu anda verilmiş olması
gerekir.
3. Sözleşmenin hüküm ve sonuçlarını doğurması ve geri
alma açıklaması
MADDE 255- Taksitle satış sözleşmesi, alıcı bakımından, taraflarca
imzalanmış sözleşmenin bir nüshasının eline geçmesinden yedi gün sonra hüküm ve
sonuçlarını doğurur. Alıcı, bu süre içinde irade açıklamasını geri aldığını
satıcıya yazılı olarak bildirebilir. Bu haktan önceden feragat edilemez. Geri
alma bildiriminin sürenin son gününde postaya verilmiş olması, sonuç doğurması
için yeterlidir.
Satıcı geri alma süresi içinde malı alıcıya devretmişse
alıcı, malı ancak olağan bir gözden geçirmenin gerektirdiği ölçüde kullanabilir;
aksi takdirde sözleşme hüküm ve sonuçlarını doğurmuş olur.
Alıcının geri alma hakkını kullanması hâlinde,
kendisinden cayma parası istenemez.
4. Tarafların hak ve borçları
a. Peşinatı ödeme borcu ve sözleşmenin
süresi
MADDE 256- Alıcı,
peşin satış bedelinin en az onda birini en geç teslim anında peşin
olarak, satış bedelinin geri kalan kısmını da sözleşmenin kurulmasını izleyen üç
yıl içinde ödemekle yükümlüdür.
Bakanlar Kurulu, satılanın türüne göre peşinat miktarı
ile yasal ödeme sürelerini yarıya kadar indirebileceği gibi, iki katına kadar
çıkartabilir.
Kanunda belirlenen asgari peşinatı tamamen almaksızın,
satılanı alıcıya devreden satıcı, peşinatın ödenmeyen kısmı üzerinde istem
hakkını kaybeder.
Peşinattan vazgeçilmesi karşılığında, satış bedelinde
yapılacak artırma hükümsüzdür.
b. Alıcının def’ileri
MADDE 257- Alıcı,
satıcının taksitle satıştan doğan alacağı ile kendisinin satıcıdan olan
alacağını takas etme hakkından önceden feragat edemez.
Alacağın devredilmesi durumunda alıcının, satış bedeli
alacağına ilişkin def’ileri sınırlanamaz ve ortadan
kaldırılamaz.
c. Satış bedelinin tamamen ödenmesi
MADDE 258- Taksit
borcu kambiyo senedine bağlanmış olmadıkça, alıcı satış bedelinin kalan kısmını
her zaman bir defada ödeyerek borcundan kurtulabilir. Bu durumda, peşin satış
bedeline ilave edilen bedelin ödenmemiş taksitlere isabet eden kısmı, yarısından
az olmamak üzere ödeme süresinin kısaltılmasına uygun olarak
indirilir.
5. Alıcının temerrüdü
a. Satıcının seçimlik hakkı
MADDE 259- Alıcı
peşinatı ödemede temerrüde düşerse satıcı, sadece peşinatı isteyebilir veya
sözleşmeden dönebilir.
Alıcı taksitleri ödemede temerrüde düşerse satıcı,
muaccel olmuş taksitlerin veya geri kalan satış bedelinin tamamının bir defada
ödenmesini isteyebilir ya da sözleşmeden dönebilir. Satıcının geri kalan satış
bedelinin tamamını isteyebilmesi veya sözleşmeden dönebilmesi, ancak bu hakkı
açık biçimde saklı tutmuş olmasına ve alıcının kararlaştırılan satış bedelinin
en az onda birini oluşturan ve birbirini izleyen en az iki taksidi veya en az
dörtte birini oluşturan bir taksidi ya da en son taksidi ödemede temerrüde
düşmüş olmasına bağlıdır. Ancak, satıcının dönme dolayısıyla isteyebileceği
miktar, ödenmiş olan taksitler tutarına eşit veya daha fazla ise satıcı
sözleşmeden dönemez.
Satıcı, satış bedelinin geri kalan
kısmının tamamen ödenmesini isteme veya sözleşmeden dönme haklarını kullanmadan
önce, alıcıya en az onbeş günlük bir süre tanımak zorundadır.
b. Sözleşmeden dönme
MADDE 260- Satıcı, alıcının taksitleri ödemede temerrüde düşmesi
sebebiyle satılanın alıcıya devrinden sonra sözleşmeden dönerse, her iki taraf
aldığını geri vermekle yükümlüdür. Satıcı, ayrıca hakkaniyete uygun bir kullanım
bedeli ve satılanın olağandışı kullanılması sebebiyle değerinin azalması hâlinde
tazminat da isteyebilir. Ancak satıcı, sözleşme zamanında ifa edilmiş olsaydı
elde edecek olduğundan fazlasını isteyemez.
Satıcı, alıcının peşinatı ödemede temerrüde düşmesi
yüzünden satılanın devrinden önce sözleşmeden dönerse, alıcıdan sadece ödenmeyen
peşinat üzerinden, sözleşmeden döndüğü tarihe kadar işleyecek yasal faiz ile
sözleşmenin kurulmasından sonra, satılanın uğramış olduğu değer kaybı sebebiyle
tazminat isteyebilir. Ceza koşulu kararlaştırılmışsa, peşin satış bedelinin
yüzde onunu aşamaz.
c. Hâkimin müdahalesi
MADDE 261- Hâkim,
temerrüde düşen alıcının borçlarını ödeyeceği konusunda güvence vermesi ve
satıcının da bu yeni düzenleme dolayısıyla herhangi bir zararının söz konusu
olmaması koşuluyla, alıcıya ödeme kolaylıkları sağlayabilir ve satıcının
satılanı geri almasını yasaklayabilir.
6. Yetkili mahkeme ve tahkim
MADDE 262- Yerleşim yeri Türkiye’de olan alıcı, tarafı olduğu
taksitle satış sözleşmesinden doğacak uyuşmazlıklar konusunda, yerleşim
yerindeki mahkemenin yetkisinden önceden feragat edemeyeceği gibi, tahkim
sözleşmesi de yapamaz.
7. Uygulama alanı
MADDE 263- Taksitle satışa ilişkin hükümler, aynı ekonomik amaçla
yapılan işlemlere de uygulanır.
Bir taşınırı edinme amacıyla yapılan ödünç
sözleşmelerinde satıcının, mülkiyeti saklı tutma kaydı ile birlikte veya bundan
bağımsız olarak satış bedeli alacağını ödünç verene devretmesi veya satıcı ile
ödünç verenin başka surette anlaşarak, alıcının satış bedelini daha sonra
taksitler hâlinde ödemek üzere malın teslimini sağlamaları durumunda,
taksitle satışa ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır. Ödünç sözleşmesinde,
taksitle satış sözleşmelerine konulması zorunlu olan hususların yer alması
şarttır. Ancak, bunlardan peşin satış bedeli ile toplam satış bedeli yerine,
ödünç alınan miktar ile ödünç verene ödenecek toplam ödünç miktarı
gösterilir.
Peşin satışla bağlantılı taksitle ödünç sözleşmelerinde,
ödünç verene, yasal asgari peşinatın ödenmiş ve peşin satış bedelinin ödünç
sözleşmesinin yapılması sırasında herhangi bir ilave yapılmaksızın tamamen
karşılanmış olması hâlinde, taksitle satışa ilişkin hükümler
uygulanmaz.
Alıcının tacir sıfatıyla hareket ettiği veya malın bir
ticari işletmenin ihtiyacı için ya da meslekî amaçlarla satın alınması
durumunda, taksitle satışa ilişkin hükümlerden sadece 259 uncu maddenin ikinci
fıkrası, 260 ıncı maddenin birinci fıkrası ve 261 inci maddesi hükümleri
uygulanır.
II. Ön ödemeli taksitle satış
1. Tanımı, şekli ve içeriği
MADDE 264- Ön
ödemeli taksitle satış, alıcının taşınır bir malın satış bedelini önceden kısım
kısım ödemeyi, satıcının da bedelin tamamen ödenmesinden sonra satılanı alıcıya
devretmeyi üstlendikleri satıştır.
Ön ödemeli taksitle satış sözleşmesi, yazılı şekilde
yapılmadıkça geçerli olmaz. Sözleşmede aşağıdaki hususlar
belirtilir:
1. Tarafların adı ve yerleşim yeri.
2. Satışın konusu.
3. Toplam satış bedeli.
4. Taksitlerin sayısı, tutarı, vadesi ve sözleşmenin
süresi.
5. Taksitleri kabule yetkili banka.
6. Alıcıya karşı üstlenilen faiz
miktarı.
7. Alıcının yedi gün içinde sözleşme yapılması
konusundaki irade açıklamasını geri alma hakkı.
8. Alıcının sözleşmeden cayma hakkı ve bu sebeple
ödeyeceği cayma parası.
9. Sözleşmenin kurulduğu yer ve
tarih.
2. Tarafların hak ve borçları
a. Ödemelerin güvenceye bağlanması
MADDE 265- Ödeme
süresi bir yıldan daha uzun veya belirsiz olan sözleşmelerde alıcı, ödemeleri
sözleşmede belirtilen bir bankada kendi adına açılacak gelir getiren bir
tasarruf veya yatırım hesabına yatırmakla yükümlüdür.
Banka, her iki tarafın çıkarlarını gözetmek zorundadır.
Açılan hesaptan her iki tarafın rızasıyla ödeme yapılabilir. Bu rıza önceden
verilemez.
Ödeme süresi bir yıldan daha uzun veya belirsiz olan
sözleşmelerde alıcı, satılanın devrine kadar 269 uncu madde uyarınca sözleşmeden
cayarsa satıcı, bu hesap üzerindeki bütün haklarını
kaybeder.
b. Alıcının malın devrini isteme hakkı
MADDE 266- Alıcı
satış bedelinin tamamını ödedikten sonra, her zaman malın kendisine
devredilmesini isteyebilir. Ancak, satıcı malı başkasından sağlayarak devredecek
ise alıcı, bunun için kendisine uygun bir süre tanımak
zorundadır.
Satıcının malı alıcıya devredebilmesi için, taksitle
satışa ilişkin koşullara uyulması gerekir.
Alıcı birden çok şey satın almış
veya seçim hakkını saklı tutmuş ise, satılanın kısım kısım devredilmesini, ancak
256 ncı maddede öngörülen asgari peşinatı ödedikten sonra isteyebilir. Satılanın
eşya topluluğu oluşturduğu hâllerde bu istemde bulunulamaz. Satış bedelinin
tamamen ödenmemesi hâlinde, satıcıdan satılanı kısmen devretmesi, ancak geri
kalan kısmın yüzde onunun kendisine güvence olarak bırakılması koşuluyla
istenebilir.
c. Satış bedelinin ödenmesi
MADDE 267- Ödeme süresi bir yıldan daha uzun
veya belirsiz olan sözleşmelerde satış bedelinin, satılanın devri anında tamamen
ödenmiş olması gerekir. Satılanın devredilmesini isteyen alıcı, hesabındaki
bakiyeden, satış bedelinin en çok üçte birlik
kısmını satıcı lehine serbest bırakabilir.
Ancak, sözleşmenin kuruluşu sırasında buna ilişkin taahhütte
bulunulamaz.
d. Satış bedelinin belirlenmesi
MADDE 268- Satıcının sözleşmenin kurulduğu sırada belirlenen toplam
satış bedeline ek bir bedel isteme hakkını saklı tutan bütün kayıtlar
geçersizdir.
Ödenecek toplam satış bedeli sözleşmede belirlenmiş
olmakla birlikte, devredilecek eşya önceden belirlenmemiş ve satıcı tarafından
bu eşyayı seçme hakkı alıcıya tanınmış
ise satıcı, peşin satıştaki olağan bedelleri göz önünde tutmak suretiyle
alıcının yapacağı seçime tam olarak uymakla yükümlüdür.
Buna aykırı anlaşmalar, ancak alıcının yararına olduğu
ölçüde geçerlidir.
3. Sözleşmenin sona ermesi
a. Cayma hakkı
MADDE 269- Ödeme
süresi bir yıldan daha uzun veya belirsiz olan sözleşmelerde alıcı, malın
devrine kadar her zaman sözleşmeden cayabilir.
Sözleşmeden cayma hâlinde alıcı tarafından ödenmesi
öngörülen cayma parası, durumun özelliğine ve sözleşmenin kurulması ile cayma
arasında geçen süreye bakılarak belirlenir. Ancak, bu miktar satıcının toplam
alacağının yüzde ikisinden az ve yüzde beşinden fazla olamaz. Alıcı, yapmış
olduğu ödemelerin cayma parasını aşan kısmının, getirileri ile birlikte
kendisine geri verilmesini isteyebilir.
Alıcının ölmesi veya kazanç elde etmekten sürekli olarak
yoksun kalması sebebiyle ön ödemeleri yapamayacak duruma düşmesi ya da
sözleşmenin yerine olağan koşullarla yapılacak bir taksitle satış sözleşmesinin
konulmasına ilişkin önerisinin satıcı tarafından kabul edilmemesi yüzünden
sözleşmeden cayılmış olursa, cayma parası istenemez.
b. Sözleşmenin süresi
MADDE 270- Ön
ödemeleri ifa borcu, beş yılın geçmesiyle sona erer.
Ödeme süresi bir yıldan daha uzun veya belirsiz olan
sözleşmelerde alıcı, sekiz yıl geçtiği hâlde satılanın devri isteminde
bulunmazsa, satıcı kendisini uyararak üç aylık süre tanır. Alıcı bu süre içinde
kayıtsız kalırsa satıcı, alıcıya sözleşmeden cayma hâlinde tanınan haklara sahip
olur.
c. Alıcının temerrüdü
MADDE 271- Alıcı
bir veya daha çok ön ödemede temerrüde düşerse satıcı, ancak vadesi gelmiş olan
ödemeleri isteyebilir. Bununla birlikte, toplam alacağın en az onda birini
oluşturan ve birbirini izleyen iki ön ödemenin veya toplam alacağın en az dörtte
birini oluşturan bir tek ön ödemenin ya da sonuncu ön ödemenin vadesi gelmişse
satıcı, ayrıca alıcıya tanıyacağı bir aylık ödeme süresinin geçmesinden sonra
sözleşmeden dönme hakkına sahip olur.
Satıcı, ödeme süresi bir yıl veya daha az olan
sözleşmeden dönerse, 260 ıncı maddenin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla
uygulanır. Süresi bir yılı aşan sözleşmelerde satıcı, ancak 269 uncu maddenin
ikinci fıkrasında öngörülen cayma parasını ve alıcıya ödenmesi gereken ortalama
banka mevduat faizini aşan zararlarının giderilmesini
isteyebilir.
Bir yıldan daha uzun süreli sözleşmelerde temerrüde
düşmüş olan alıcının malın devrini istemesi hâlinde satıcı, yasal anapara faizi
ile birlikte, devir isteminden sonra malın değerinde oluşacak eksilmelerin
giderilmesini isteyebilir. Ceza koşulu öngörülmüşse miktarı, satış bedelinin
yüzde onunu geçemez.
Satılanın devredilmiş olduğu hâllerde, dönme konusunda
260 ıncı maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır.
4. Uygulama
alanının sınırlanması
MADDE 272- Alıcının tacir sıfatıyla hareket
etmesi veya malın bir ticari işletmenin ihtiyacı için ya da meslekî amaçlarla
satın alınması durumunda, 264 ilâ 271 inci maddeler uygulanmaz.
III. Ortak hükümler
MADDE 273-
Taksitle satışa ilişkin hükümlerden yasal temsilcinin rızasına, sözleşmenin
hüküm ve sonuçlarını doğurmasına ve geri alma
açıklamasına, alıcının
def’ilerine, satıcının alacağının devrine, hâkim tarafından sağlanan ödeme
kolaylıklarına ve yetkili mahkeme ile tahkime ilişkin olanlar, ön ödemeli
taksitle satışa da uygulanır.
Satılanı devir süresi bir yıldan daha uzun veya belirsiz
olan taksitle satışta alıcı, satılanın devrinden önce ödemeleri yapmakla yükümlü
ise, ön ödemeli taksitle satışa ilişkin hükümler kıyas yoluyla
uygulanır.
D. Açık artırma yoluyla satış
I. Tanımı
MADDE 274- Açık
artırma yoluyla satış; yeri, zamanı ve koşulları önceden belirlenerek, hazır
olanlar arasından en yüksek bedeli öneren ile yapılan
satıştır.
II. Kurulması
MADDE 275- Satıcı
artırma koşullarında aksi yönde bir irade açıklamasında bulunmamışsa, herkesin
katılabileceği isteğe bağlı açık artırmalarda satış sözleşmesi, artırmayı
yönetenin en yüksek bedeli öneren kişiye ihale etmesiyle kurulmuş
olur.
Cebrî artırma yoluyla
satış, artırmayı yöneten memurun en yüksek bedeli öneren kişiye ihale etmesiyle
kurulmuş olur.
III. Hükümleri
1. Artırmaya katılanın bağlandığı an
a. Genel olarak
MADDE 276-
Artırmaya katılan kişi, satış için konulmuş olan koşullar çerçevesinde
önerisiyle bağlıdır.
Aksine bir koşul yoksa, öneride bulunanın bağlılığı,
kendisinden daha yüksek bir öneri yapılmasıyla sona erer veya daha yüksek öneri
olup olmadığının sorulması üzerine böyle bir önerinin olmadığının anlaşılması
hâlinde, önerisinin hemen kabul edilmemesiyle ortadan
kalkar.
b. Taşınmazın açık artırma yoluyla
satışında
MADDE 277-
Taşınmazın açık artırma yoluyla satışında, ihalenin veya reddinin artırmadan
hemen sonra yapılması gerekir.
Öneride bulunanın bağlılığının artırmadan sonra da devam
edeceğini öngören koşul geçersizdir. Ancak, bu kural cebrî artırmalarda ve
ihalenin bir kamu görevlisince onaylanması gerektiği durumlarda
uygulanmaz.
2. Ödemenin peşin olması gereği
MADDE 278- Artırma koşullarında aksi kararlaştırılmamışsa, ihale
bedelinin peşin ödenmesi gerekir.
İhale bedeli peşin olarak veya artırma koşulları uyarınca
ödenmezse satıcı, satıştan hemen dönebilir.
3. Mülkiyetin geçmesi
MADDE 279- Artırmada taşınır bir mal alan kişi, onun mülkiyetini
ihale anında kazanır. Artırmadan alınan taşınmazın mülkiyeti, ancak tapu
siciline tescille alıcıya geçer.
Artırma görevlisi, satış tutanağında gösterilen
taşınmazın alıcı adına tescilini hemen tapu idaresine
bildirir.
Cebrî artırma sonucunda
yapılan ihalelerde mülkiyetin geçmesine ilişkin özel hükümler
saklıdır.
İsteğe bağlı özel
artırmalarda mülkiyetin geçmesi genel hükümlere tabidir.
4. Zapttan ve ayıptan sorumluluk
MADDE 280- Cebrî
artırmalarda zapttan ve ayıptan sorumluluğa ilişkin hükümler
uygulanmaz.
Artırmadan mal alan kişi, o mala, tapu siciline veya
satış koşullarına ya da kanuna göre belirli olan durumu, hakları ve yükleri ile
birlikte malik olur.
İsteğe bağlı açık artırmalarda satıcı, satılanın
zaptından ve ayıplarından sorumludur. Ancak, aldatma durumu dışında, artırma
koşullarında açıkça belirtip duyurmak suretiyle bu sorumluluktan
kurtulabilir.
IV. Artırmanın iptali
MADDE 281- Hukuka
veya ahlaka aykırı yollara başvurularak ihalenin gerçekleştirilmesi sağlanmışsa
her ilgili, iptal sebebini öğrendiği günden başlayarak on gün ve her hâlde ihale
tarihini izleyen bir yıl içinde ihalenin iptalini mahkemeden
isteyebilir.
Cebrî artırmalar hakkında özel
hükümler saklıdır.
İKİNCİ BÖLÜM
Mal Değişim
Sözleşmesi
A.Tanımı
MADDE 282- Mal değişim sözleşmesi, taraflardan
birinin diğer tarafa bir veya birden çok şeyin zilyetlik ve mülkiyetini, diğer
tarafın da karşı edim olarak başka bir veya birden çok şeyin zilyetlik ve
mülkiyetini devretmeyi üstlendiği sözleşmedir.
B. Tabi olduğu hükümler
MADDE 283- Satış sözleşmesine ilişkin hükümler,
mal değişim sözleşmesine de uygulanır; buna göre taraflardan her biri, vermeyi
üstlendiği şey bakımından satıcı, kendisine verilmesi üstlenilen şey bakımından
alıcı durumundadır.
C. Zapttan ve ayıptan sorumluluk
MADDE 284- Satış sözleşmesinin zapttan ve
ayıptan sorumluluğa ilişkin hükümleri uygun düştüğü ölçüde, mal değişim
sözleşmesine de uygulanır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bağışlama
Sözleşmesi
A. Tanımı
MADDE 285-
Bağışlama sözleşmesi, bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere,
malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği
sözleşmedir.
Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir
mirası reddetmek, bağışlama değildir.
Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama
sayılmaz.
B. Bağışlama ehliyeti
I. Bağışlayan için
MADDE 286- Fiil
ehliyetine sahip olan herkes, eşler arasındaki mal rejiminden veya miras
hukukundan doğan sınırlamalar saklı kalmak üzere, bağışlama yapabilir.
Bağışlamayı izleyen bir yıl içinde başlatılmış bir
yargılama sonucunda bağışlayanın, savurganlığı yüzünden kısıtlanmasına karar
verilirse, o bağışlama mahkemece iptal edilebilir.
II. Bağışlanan için
MADDE 287- Fiil
ehliyeti bulunmayan kişi ayırt etme gücüne sahipse, bağışlamayı kabul edebilir.
Ancak, bağışlananın yasal temsilcisi bu kişinin bağışlamayı kabulünü yasaklar
veya bağışlanılan şeyin geri verilmesini emrederse, bağışlama ortadan
kalkar.
C. Kurulması
I. Bağışlama sözü verme
MADDE 288-
Bağışlama sözü vermenin geçerliliği, bu sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasına
bağlıdır.
Bir taşınmazın veya taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın
bağışlanması sözü vermenin geçerliliği, ancak resmî şekilde yapılmış olmasına
bağlıdır.
Şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü
verme, bağışlayan tarafından yerine getirildiğinde, elden bağışlama hükmündedir.
Ancak, geçerliliği resmî şekle bağlanmış olan bağışlamalarda bu hüküm
uygulanmaz.
II. Elden bağışlama
MADDE 289- Elden bağışlama, bağışlayanın bir
taşınırını bağışlanana teslim etmesiyle kurulmuş olur.
III. Koşullu bağışlama
MADDE 290-
Bağışlama, bir koşula bağlanarak yapılabilir.
Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı olan
bağışlamada, vasiyete ilişkin hükümler uygulanır.
IV. Yüklemeli bağışlama
MADDE 291-
Bağışlayan bağışlamasına yüklemeler koyabilir.
Bağışlayan, sözleşme gereğince bağışlanan tarafından
kabul edilmiş olan yüklemelerin yerine getirilmesini
isteyebilir.
Kamu yararına olarak bağışlamaya konulmuş olan bir
yüklemenin yerine getirilmesini isteme yetkisi, bağışlayanın ölümünden sonra,
ilgili kamu kurumuna geçer.
Bağışlama konusunun değeri, yüklemenin yerine getirilmesi
masraflarını karşılamaz ve aşan kısım kendisine ödenmezse bağışlanan, yüklemeyi
yerine getirmekten kaçınabilir.
V. Bağışlayana dönme koşullu bağışlama
MADDE 292-
Bağışlayan, bağışlananın kendisinden önce ölmesi durumunda, bağışlama konusunun
kendisine dönmesi koşulunu koyabilir.
Bağışlama konusu, taşınmaza veya taşınmaz üzerindeki bir
ayni hakka ilişkin ise, bağışlayana dönme koşulu tapu siciline şerh
verilebilir.
VI. Bağışlama önerisinin geri alınması
MADDE 293- Bir
kimse başkasına bağışlamayı önerdiği bir malı, başka mallarından fiilen ayırmış
olsa bile, bağışlananın kabulüne kadar, bağışlama önerisini geri
alabilir.
D. Bağışlayanın sorumluluğu
MADDE
294-
Bağışlayan, bağışlamadan doğan zarardan bu zarara ağır kusuruyla sebep
olmadıkça, bağışlanana karşı sorumlu değildir.
Bağışlayan, bağışlanılan şey veya alacak hakkında ayrıca
garanti sözü vermişse, bununla sorumlu olur.
E. Bağışlamanın ortadan kalkması
I. Bağışlamanın geri alınması
MADDE 295- Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse,
elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve
bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri
verilmesini isteyebilir:
1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine
karşı ağır bir suç işlemişse.
2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir
kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı
davranmışsa.
3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep
olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse.
II. Bağışlama sözü vermenin geri alınması ve ifadan
kaçınma
MADDE 296- Bağışlama sözü veren, aşağıdaki durumlarda sözünü geri
alabilir ve onu ifadan kaçınabilir:
1. Elden bağışlanılan bir malın geri verilmesini
isteyebileceği sebeplerden biri varsa.
2. Mali durumu, sonradan sözün yerine getirilmesini
kendisi için olağanüstü ağır kılacak ölçüde değişmişse.
3. Bağışlama sözü verdikten sonra, kendisi için yeni aile
yükümlülükleri doğmuş veya bu yükümlülükleri önemli ölçüde
ağırlaşmışsa.
Bağışlama sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü
belirlenir veya iflasına karar verilirse, ifa yükümlülüğü ortadan
kalkar.
III. Geri alma hakkının süresi ve mirasçılara
geçmesi
MADDE 297-
Bağışlayan, geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde
bağışlamayı geri alabilir.
Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma
hakkı mirasçılarına geçer ve mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı
kullanabilirler.
Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse,
mirasçıları, ölümünden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını
kullanabilirler.
Bağışlanan, bağışlayanı kasten ve hukuka aykırı olarak
öldürür veya onun geri alma hakkını kullanmasını engellerse, mirasçıları
bağışlamayı geri alabilirler.
IV. Bağışlayanın ölümü
MADDE 298- Aksi
kararlaştırılmamışsa, dönemsel edimleri içeren bağışlama, bağışlayanın ölümüyle
sona erer.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Kira Sözleşmesi
BİRİNCİ AYIRIM
Genel Hükümler
A. Tanımı
MADDE 299- Kira
sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte
ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık
kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği
sözleşmedir.
B. Kira süresi
MADDE 300- Kira
sözleşmesi, belirli ve belirli olmayan bir süre için
yapılabilir.
Kararlaştırılan sürenin geçmesiyle herhangi bir bildirim
olmaksızın sona erecek kira sözleşmesi belirli sürelidir; diğer kira
sözleşmeleri belirli olmayan bir süre için yapılmış
sayılır.
C. Kiraya verenin borçları
I. Teslim borcu
MADDE 301- Kiraya
veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma
elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda
bulundurmakla yükümlüdür. Bu hüküm, konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı
aleyhine değiştirilemez; diğer kira sözleşmelerinde ise, kiracı aleyhine genel
işlem koşulları yoluyla bu hükme aykırı düzenleme
yapılamaz.
II. Vergi ve benzeri yükümlülüklere katlanma
borcu
MADDE 302- Kiralananla ilgili zorunlu sigorta, vergi ve benzeri
yükümlülüklere, aksi kararlaştırılmamış veya kanunda öngörülmemiş ise, kiraya
veren katlanır.
III. Yan giderlere katlanma borcu
MADDE 303- Kiraya
veren, kiralananın kullanımıyla ilgili olmak üzere, kendisi veya üçüncü kişi
tarafından yapılan yan giderlere katlanmakla yükümlüdür.
IV. Kiraya verenin kiralananın ayıplarından
sorumluluğu
1. Kiralananın teslim anındaki ayıplarından sorumluluk
MADDE 304- Kiralananın önemli ayıplarla teslimi hâlinde kiracı,
borçlunun temerrüdüne veya kiraya verenin kiralananın sonradan ayıplı duruma
gelmesinden doğan sorumluluğuna ilişkin hükümlere
başvurabilir.
Kiralananın önemli olmayan ayıplarla tesliminde ise
kiracı, kiralananda sonradan ortaya çıkan ayıplardan dolayı kiraya verenin
sorumluluğuna ilişkin hükümlere başvurabilir.
2. Kiralananın sonradan ayıplı hâle gelmesinden
sorumluluk
a. Genel olarak
MADDE 305- Kiralanan sonradan ayıplı duruma gelirse kiracı, kiraya
verenden ayıpların giderilmesini veya kira bedelinden ayıpla orantılı bir
indirim yapılmasını ya da zararının giderilmesini isteyebilir. Ancak, zararın
giderilmesi istemi diğer seçimlik hakların kullanılmasını
önlemez.
Önemli ayıp durumunda kiracının sözleşmeyi fesih hakkı
saklıdır.
b. Ayıbın giderilmesini isteme ve fesih
MADDE 306- Kiracı, kiraya verenden kiralanandaki ayıbın uygun bir
sürede giderilmesini isteyebilir; bu sürede ayıp giderilmezse kiracı, ayıbı
kiraya veren hesabına gidertebilir ve bundan doğan alacağını kira bedelinden
indirebilir veya kiralananın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini
isteyebilir.
Ayıbın, kiralananın öngörülen kullanıma elverişliliğini
ortadan kaldırması ya da önemli ölçüde engellemesi ve verilen sürede
giderilmemesi hâlinde kiracı, sözleşmeyi feshedebilir.
Kiraya veren, kiralanandaki ayıbı gidermek yerine, uygun
bir süre içinde ayıpsız benzeriyle değiştirebilir.
Kiraya veren, kiracıya aynı malın ayıpsız bir benzerini
hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek, onun seçimlik haklarını
kullanmasını önleyebilir.
c. Kira bedelinin indirilmesi
MADDE 307- Kiracı, kiralananın kullanımını etkileyen ayıpların
varlığı hâlinde, bu ayıpların kiraya veren tarafından öğrenilmesinden ayıbın
giderilmesine kadar geçen süre için, kira bedelinden ayıpla orantılı bir indirim
yapılmasını isteyebilir.
d. Zararın giderimi
MADDE 308- Kiraya
veren, kusuru olmadığını ispat etmedikçe, kiralananın ayıplı olmasından
doğan zararları kiracıya ödemekle yükümlüdür.
V. Üçüncü kişinin ileri sürdüğü haklar sebebiyle
sorumluluk
1. Zapttan sorumluluk
MADDE 309- Bir
üçüncü kişinin kiralananda kiracının hakkıyla bağdaşmayan bir hak ileri sürmesi
durumunda kiraya veren, kiracının bildirimi üzerine davayı üstlenmek ve
kiracının uğradığı her türlü zararı gidermekle yükümlüdür.
2. Üçüncü kişinin sözleşmenin kurulmasından sonra üstün
hak sahibi olması
a. Kiralananın el değiştirmesi
MADDE 310- Sözleşmenin kurulmasından sonra kiralanan herhangi bir
sebeple el değiştirirse, yeni malik kira sözleşmesinin tarafı
olur.
Kamulaştırmaya ilişkin hükümler saklıdır.
b. Üçüncü kişinin sınırlı ayni hak sahibi
olması
MADDE 311- Sözleşmenin kurulmasından sonra üçüncü bir kişi,
kiralanan üzerinde kiracının hakkını etkileyen bir ayni hak sahibi olursa,
kiralananın el değiştirmesiyle ilgili hükümler kıyas yoluyla
uygulanır.
c. Tapu siciline şerh
MADDE 312- Taşınmaz kiralarında, sözleşmeyle kiracının kiracılık
hakkının tapu siciline şerhi kararlaştırılabilir.
D. Kiracının borçları
I. Kira bedelini ödeme borcu
1. Genel olarak
MADDE 313- Kiracı, kira bedelini ödemekle
yükümlüdür.
2. İfa zamanı
MADDE 314- Kiracı, aksine sözleşme ve yerel âdet olmadıkça, kira
bedelini ve gerekiyorsa yan giderleri, her ayın sonunda ve en geç kira süresinin
bitiminde ödemekle yükümlüdür.
3. Kiracının temerrüdü
MADDE 315- Kiracı, kiralananın tesliminden sonra muaccel olan kira
bedelini veya yan gideri ödeme borcunu ifa etmezse, kiraya veren kiracıya yazılı
olarak bir süre verip, bu sürede de ifa etmeme durumunda, sözleşmeyi
feshedeceğini bildirebilir.
Kiracıya verilecek süre en az on gün, konut ve çatılı
işyeri kiralarında ise en az otuz gündür. Bu süre, kiracıya yazılı bildirimin
yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlar.
II. Özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme
borcu
MADDE 316- Kiracı, kiralananı, sözleşmeye uygun olarak özenle
kullanmak ve kiralananın bulunduğu taşınmazda oturan kişiler ile komşulara
gerekli saygıyı göstermekle yükümlüdür.
Kiracının bu yükümlülüğüne aykırı davranması durumunda
kiraya veren, konut ve çatılı işyeri kirasında, en az otuz gün süre vererek, aykırılığın
giderilmesi, aksi takdirde sözleşmeyi feshedeceği konusunda yazılı bir ihtarda
bulunur. Diğer kira ilişkilerinde ise, kiraya veren, kiracıya önceden bir
ihtarda bulunmaksızın, yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen
feshedebilir.
Konut ve çatılı işyeri
kirasında, kiracının kiralanana kasten ağır bir zarar vermesi, kiracıya
verilecek sürenin yararsız olacağının anlaşılması veya kiracının bu yükümlülüğe
aykırı davranışının kiraya veren veya aynı taşınmazda oturan kişiler ile
komşular bakımından çekilmez olması durumlarında kiraya veren, yazılı bir
bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir.
III. Temizlik ve bakım giderlerini ödeme
borcu
MADDE 317-
Kiracı, kiralananın olağan kullanımı için gerekli temizlik ve bakım giderlerini
ödemekle yükümlüdür. Bu konuda yerel âdete de bakılır.
IV. Ayıpları kiraya verene bildirme borcu
MADDE 318- Kiracı, kendisinin gidermekle yükümlü olmadığı ayıpları
kiraya verene gecikmeksizin bildirmekle yükümlüdür; aksi takdirde bundan doğan
zarardan sorumludur.
V. Ayıpların giderilmesine ve kiralananın gösterilmesine
katlanma borcu
MADDE 319- Kiracı, kiralananın ayıplarının giderilmesine ya da
zararların önlenmesine yönelik çalışmalara katlanmakla
yükümlüdür.
Kiracı, bakım, satış ya da sonraki kiralama için zorunlu
olduğu ölçüde, kiraya verenin ve onun belirlediği üçüncü kişinin kiralananı
gezip görmesine izin vermekle yükümlüdür.
Kiraya veren, çalışmaları ve kiralananın gezilip
görüleceğini uygun bir süre önce kiracıya bildirmek ve bunların
yapıldığı sırada kiracının yararlarını göz önünde tutmak
zorundadır.
Kiracının kira bedelinin indirilmesine ve zararının
giderilmesine ilişkin hakları saklıdır.
E. Özel durumlar
I. Kiralananda yenilik ve değişiklik
yapılması
1. Kiraya veren tarafından
MADDE 320- Kiraya
veren, kiralananda, kira sözleşmesinin feshini gerektirmeyen ve kiracıdan
katlanması beklenebilecek olan yenilik ve değişiklikler
yapabilir.
Bu yenilik ve
değişikliklerin yapılması sırasında kiraya veren, kiracının menfaatlerini
gözetmekle yükümlüdür. Kiracının, kira bedelinin indirilmesine ve zararının
giderilmesine ilişkin hakları saklıdır.
2. Kiracı tarafından
MADDE 321- Kiracı, kiraya verenin yazılı rızasıyla kiralananda
yenilik ve değişiklikler yapabilir.
Yenilik ve değişikliklere rıza gösteren kiraya veren,
yazılı olarak kararlaştırılmış olmadıkça, kiralananın eski durumuyla geri
verilmesini isteyemez.
Kiracı, aksine yazılı bir anlaşma yoksa, kiraya verenin
rızasıyla yaptığı yenilik ve değişiklikler sebebiyle kiralananda ortaya çıkan
değer artışının karşılığını isteyemez.
II. Alt kira ve kullanım hakkının devri
MADDE 322- Kiracı, kiraya verene zarar verecek bir değişikliğe yol
açmamak koşuluyla, kiralananı tamamen veya kısmen başkasına kiraya verebileceği
gibi, kullanım hakkını da başkasına devredebilir.
Kiracı, konut ve çatılı işyeri kiralarında, kiraya
verenin yazılı rızası olmadıkça, kiralananı başkasına kiralayamayacağı gibi,
kullanım hakkını da devredemez.
Alt kiracı, kiralananı kiracıya tanınandan başka biçimde
kullandığı takdirde kiracı, kiraya verene karşı sorumlu olur. Bu durumda kiraya
veren, kiracısına karşı sahip olduğu hakları alt kiracıya veya kullanım hakkını
devralana karşı da kullanabilir.
III. Kira ilişkisinin devri
MADDE 323-
Kiracı, kiraya verenin yazılı rızasını almadıkça, kira ilişkisini başkasına
devredemez. Kiraya veren, işyeri kiralarında haklı sebep olmadıkça bu rızayı
vermekten kaçınamaz.
Kiraya verenin yazılı rızasıyla kira ilişkisi kendisine
devredilen kişi, kira sözleşmesinde kiracının yerine geçer ve devreden kiracı,
kiraya verene karşı borçlarından kurtulur.
İşyeri kiralarında devreden kiracı, kira sözleşmesinin
bitimine kadar ve en fazla iki yıl süreyle devralanla birlikte müteselsilen
sorumlu olur.
IV. Kiralananın kullanılmaması
1. Genel olarak
MADDE 324- Kullanıma elverişli bulundurulduğu sürece kiralanan,
kiracının kendisinden kaynaklanan bir sebeple kullanılmasa veya sınırlı olarak
kullanılsa bile kiracı, kira bedelini ödemekle yükümlüdür. Bu durumda, kiraya
verenin yapmaktan kurtulduğu giderler kira bedelinden indirilir.
2. Kiralananın sözleşmenin bitiminden önce geri
verilmesi
MADDE 325- Kiracı, sözleşme süresine veya fesih dönemine uymaksızın
kiralananı geri verdiği takdirde, kira sözleşmesinden doğan borçları,
kiralananın benzer koşullarla kiraya verilebileceği makul bir süre için devam
eder. Kiracının bu sürenin geçmesinden önce kiraya verenden kabul etmesi
beklenebilecek, ödeme gücüne sahip ve kira ilişkisini devralmaya hazır yeni bir
kiracı bulması hâlinde, kiracının kira sözleşmesinden doğan borçları sona
erer.
Kiraya veren, yapmaktan kurtulduğu giderler ile
kiralananı başka biçimde kullanmakla elde ettiği veya elde etmekten kasten
kaçındığı yararları kira bedelinden indirmekle yükümlüdür.
V. Takastan feragat yasağı
MADDE 326- Kiracı
ve kiraya veren, kira sözleşmesinden doğan alacaklarını takas etme hakkından
önceden feragat edemezler.
F. Sözleşmenin sona ermesi
I. Sürenin geçmesi
MADDE 327- Açık
veya örtülü biçimde bir süre belirlenmişse, kira sözleşmesi bu sürenin sonunda
kendiliğinden sona erer.
Taraflar, bu durumda, açık bir anlaşma olmaksızın kira
ilişkisini sürdürürlerse, kira sözleşmesi belirsiz süreli sözleşmeye
dönüşür.
II. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde fesih
bildirimi
1. Genel olarak
MADDE 328- Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde taraflardan her
biri, daha uzun bir fesih bildirim süresi veya başka bir fesih dönemi
kararlaştırılmış olmadıkça, yasal fesih dönemlerine ve fesih bildirim sürelerine
uyarak sözleşmeyi feshedebilir. Fesih dönemlerinin hesabında, kira sözleşmesinin
başlangıç tarihi esas alınır.
Sözleşmede veya kanunda belirtilen fesih dönemine veya
bildirim süresine uyulmamışsa, bildirim bir sonraki fesih dönemi için geçerli
olur.
2. Taşınmaz ve taşınır yapı kiralarında
MADDE 329- Taraflardan her biri, bir taşınmaza veya taşınır bir
yapıya ilişkin kira sözleşmesini yerel âdette belirlenen kira döneminin sonu
için veya böyle bir âdetin bulunmaması durumunda, altı aylık kira döneminin sonu
için, üç aylık fesih bildirim süresine uyarak
feshedebilir.
3. Taşınır kiralarında
MADDE 330- Taraflardan her biri, bir taşınıra ilişkin kira
sözleşmesini üç gün önceden yapılacak fesih bildirim süresine uyarak her zaman
feshedebilir.
Kiraya verenin meslekî faaliyeti gereği kiraya verdiği ve
kiracının da özel kullanımına yarayan taşınır bir malın kiracısı, kira
sözleşmesini, üç aylık kira dönemi sonu için en az bir ay önceden yapacağı bir
fesih bildirimiyle sona erdirebilir. Bu durumda kiraya verenin, zararının
giderilmesini isteme hakkı yoktur.
III. Olağanüstü fesih
1. Önemli sebepler
MADDE 331- Taraflardan her biri, kira ilişkisinin devamını kendisi
için çekilmez hâle getiren önemli sebeplerin varlığı durumunda, sözleşmeyi yasal
fesih bildirim süresine uyarak her zaman feshedebilir.
Hâkim, durum ve koşulları göz önünde tutarak,
olağanüstü fesih bildiriminin parasal sonuçlarını karara
bağlar.
2. Kiracının iflası
MADDE 332- Kiracı, kiralananın tesliminden sonra iflas ederse kiraya
veren, işleyecek kira bedelleri için güvence verilmesini
isteyebilir.
Kiraya veren, güvence verilmesi için kiracı ve iflas
masasına yazılı olarak uygun bir süre verir. Bu süre içinde kendisine güvence
verilmezse kiraya veren, sözleşmeyi herhangi bir fesih bildirim süresine
uymaksızın hemen feshedebilir.
3. Kiracının ölümü
MADDE 333- Kiracının ölmesi durumunda mirasçıları, yasal fesih
bildirim süresine uyarak en yakın fesih dönemi sonu için sözleşmeyi
feshedebilirler.
G. Kiralananın geri verilmesi
I. Genel olarak
MADDE 334- Kiracı
kiralananı ne durumda teslim almışsa, kira sözleşmesinin bitiminde o durumda
geri vermekle yükümlüdür. Ancak, kiracı sözleşmeye uygun kullanma dolayısıyla
kiralananda meydana gelen eskimelerden ve bozulmalardan sorumlu
değildir.
Kiracının, sözleşmenin sona ermesi hâlinde, sözleşmeye
aykırı kullanmadan doğacak zararları giderme dışında, başkaca bir tazminat
ödeyeceğini önceden taahhüt etmesine ilişkin anlaşmalar
geçersizdir.
II. Kiralananın gözden geçirilmesi ve kiracıya
bildirme
MADDE 335- Kiraya
veren, geri verme sırasında kiralananın durumunu gözden geçirmek ve kiracının
sorumlu olduğu eksiklikleri ve ayıpları ona hemen yazılı olarak bildirmek
zorundadır. Bu bildirim yapılmazsa, kiracı her türlü sorumluluktan kurtulur.
Ancak, teslim alma sırasında olağan incelemeyle belirlenemeyecek olan
eksikliklerin ve ayıpların varlığı hâlinde, kiracının sorumluluğu devam eder.
Kiraya veren, bu tür eksiklikleri ve ayıpları belirlediğinde, kiracıya hemen
yazılı olarak bildirmek zorundadır.
H. Kiraya verenin hapis hakkı
I. Konusu
MADDE 336- Taşınmaz kiralarında kiraya veren, işlemiş bir yıllık ve
işlemekte olan altı aylık kira bedelinin güvencesi olmak üzere, kiralananda
bulunan ve kiralananın döşenmesine veya kullanılmasına yarayan taşınırlar
üzerinde hapis hakkına sahiptir.
Kiraya verenin hapis hakkı, alt kiracının asıl kiracıya
olan kira borcunu aşmamak üzere, alt kiracının kiralanana getirdiği aynı
nitelikteki taşınırları da kapsar.
Hapis hakkı, kiracının haczedilemeyen malları üzerinde
kullanılamaz.
II. Üçüncü kişilere ait olan eşya
MADDE 337- Üçüncü
kişilerin, kiraya verenin kiracıya ait olmadığını bildiği veya bilmesi gerektiği
eşya ile çalınmış, kaybolmuş veya başka bir biçimde malikinin elinden iradesi
dışında çıkmış eşya üzerindeki hakları, kiraya verenin hapis hakkından önce
gelir.
Kiraya veren, kiracı tarafından kiralanana getirilmiş
olan taşınırların kiracının mülkiyetinde olmadığını kira sözleşmesi devam
ederken öğrendiği hâlde, sözleşmeyi en yakın fesih döneminin sonu için
feshetmezse, bu eşya üzerindeki hapis hakkını kaybeder.
III. Hakkın kullanılması
MADDE 338- Kiracı, taşınmak veya kiralananda bulunan taşınırları
başka bir yere taşımak istediği takdirde, kiraya veren, alacağını güvence altına
almasını sağlayacak miktardaki taşınırı, sulh hâkiminin veya icra müdürünün
kararıyla alıkoyabilir.
Alıkoyma kararının konusu olan eşya, gizlice veya zorla
götürülürse, götürülmelerinden başlayarak on gün içinde kolluk gücünün
yardımıyla kiralanana geri getirilir.
İKİNCİ AYIRIM
Konut ve Çatılı İşyeri
Kiraları
A. Uygulama alanı
MADDE 339- Konut
ve çatılı işyeri kiralarına ilişkin hükümler, bunlarla birlikte kullanımı
kiracıya bırakılan eşya hakkında da uygulanır. Ancak bu hükümler, niteliği
gereği geçici kullanıma özgülenmiş taşınmazların altı ay ve daha kısa süreyle
kiralanmalarında uygulanmaz.
Kamu kurum ve kuruluşlarının, hangi usul ve esaslar
içinde olursa olsun yaptıkları bütün kira sözleşmelerine de bu hükümler
uygulanır.
B. Bağlantılı sözleşme
MADDE 340- Konut
ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmenin kurulması ya da sürdürülmesi, kiracının
yararı olmaksızın, kiralananın kullanımıyla doğrudan ilişkisi olmayan bir borç
altına girmesine bağlanmışsa, kirayla bağlantılı sözleşme
geçersizdir.
C. Kullanma giderleri
MADDE 341- Kiracı, konut ve çatılı işyeri kiralarında, sözleşmede
aksi öngörülmemişse veya aksine yerel âdet yoksa, ısıtma, aydınlatma ve su gibi
kullanma giderlerine katlanmakla yükümlüdür.
Giderlere katlanan taraf, bu giderleri ispat edici
belgelerin birer örneğini, istem üzerine diğer tarafa vermek zorundadır.
D. Kiracının güvence vermesi
MADDE 342- Konut
ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmeyle kiracıya güvence verme borcu
getirilmişse, bu güvence üç aylık kira bedelini aşamaz.
Güvence olarak para veya kıymetli evrak verilmesi
kararlaştırılmışsa kiracı, kiraya verenin onayı olmaksızın çekilmemek üzere,
parayı vadeli bir tasarruf hesabına yatırır, kıymetli evrakı ise bir bankaya
depo eder. Banka, güvenceleri ancak iki tarafın rızasıyla veya icra takibinin
kesinleşmesiyle ya da kesinleşmiş mahkeme kararına dayanarak geri verebilir.
Kiraya veren, kira sözleşmesinin sona ermesini izleyen üç
ay içinde kiracıya karşı kira sözleşmesiyle ilgili bir dava açtığını veya icra
ya da iflas yoluyla takibe giriştiğini bankaya yazılı olarak bildirmemişse
banka, kiracının istemi üzerine güvenceyi geri vermekle
yükümlüdür.
E. Kira bedeli
I. Genel olarak
MADDE 343- Kira
sözleşmelerinde kira bedelinin belirlenmesi dışında, kiracı aleyhine değişiklik
yapılamaz.
II. Belirlenmesi
MADDE 344 -
Tarafların yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin
anlaşmaları, bir önceki kira yılında üretici fiyat endeksindeki artış oranını
geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira
sözleşmelerinde de uygulanır.
Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılmamışsa, kira
bedeli, bir önceki kira yılının üretici fiyat endeksindeki artış oranını
geçmemek koşuluyla hâkim tarafından, kiralananın durumu göz önüne alınarak
hakkaniyete göre belirlenir.
Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılıp yapılmadığına
bakılmaksızın, beş yıldan uzun süreli veya beş yıldan sonra yenilenen kira
sözleşmelerinde ve bundan sonraki her beş yılın sonunda, yeni kira yılında
uygulanacak kira bedeli, hâkim tarafından üretici fiyat endeksindeki artış
oranı, kiralananın durumu ve emsal kira bedelleri göz önünde tutularak
hakkaniyete uygun biçimde belirlenir. Her beş yıldan sonraki kira yılında bu
biçimde belirlenen kira bedeli, önceki fıkralarda yer alan ilkelere göre
değiştirilebilir.
Sözleşmede kira bedeli yabancı para olarak
kararlaştırılmışsa, beş yıl geçmedikçe kira bedelinde değişiklik yapılamaz.
Ancak, bu Kanunun, “Aşırı ifa güçlüğü” başlıklı 138 inci maddesi hükmü saklıdır.
Beş yıl geçtikten sonra kira bedelinin belirlenmesinde, yabancı paranın
değerindeki değişiklikler de göz önünde tutularak üçüncü fıkra hükmü
uygulanır.
III. Dava açma süresi ve kararın etkisi
MADDE 345- Kira
bedelinin belirlenmesine ilişkin dava her zaman açılabilir.
Ancak, bu dava, yeni dönemin başlangıcından en geç otuz
gün önceki bir tarihte açıldığı ya da kiraya veren tarafından bu süre içinde
kira bedelinin artırılacağına ilişkin olarak kiracıya yazılı bildirimde
bulunulmuş olması koşuluyla, izleyen yeni kira dönemi sonuna kadar açıldığı
takdirde, mahkemece belirlenecek kira bedeli, bu yeni kira döneminin
başlangıcından itibaren kiracıyı bağlar.
Sözleşmede yeni kira döneminde kira bedelinin
artırılacağına ilişkin bir hüküm varsa, yeni kira döneminin sonuna kadar
açılacak davada mahkemece belirlenecek kira bedeli de, bu yeni dönemin
başlangıcından itibaren geçerli olur.
IV. Kiracı aleyhine düzenleme yasağı
MADDE 346- Kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir
ödeme yükümlülüğü getirilemez. Özellikle, kira bedelinin zamanında ödenmemesi
hâlinde ceza koşulu ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel
olacağına ilişkin anlaşmalar geçersizdir.
F. Konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmenin sona
ermesi
I. Bildirim yoluyla
1. Genel olarak
MADDE 347- Konut
ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin
bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı
koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin
bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi
sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay
önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye
son verebilir.
Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman,
kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere
göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler.
Genel hükümlere göre fesih hakkının kullanılabileceği
durumlarda, kiraya veren veya kiracı sözleşmeyi sona
erdirebilir.
2. Bildirimin geçerliliği
a. Şekil
MADDE 348- Konut
ve çatılı işyeri kiralarında fesih bildiriminin geçerliliği, yazılı şekilde
yapılmasına bağlıdır.
b. Aile konutu
MADDE 349- Aile
konutu olarak kullanılmak üzere kiralanan taşınmazlarda kiracı, eşinin açık
rızası olmadıkça kira sözleşmesini feshedemez.
Bu rızanın alınması mümkün olmazsa veya eş haklı sebep
olmaksızın rızasını vermekten kaçınırsa kiracı, hâkimden bu konuda bir karar
vermesini isteyebilir.
Kiracı olmayan eşin, kiraya verene bildirimde bulunarak
kira sözleşmesinin tarafı sıfatını kazanması hâlinde kiraya veren, fesih
bildirimi ile fesih ihtarına bağlı bir ödeme süresini kiracıya ve eşine ayrı
ayrı bildirmek zorundadır.
II. Dava yoluyla
1. Kiraya verenden kaynaklanan sebeplerle
a. Gereksinim, yeniden inşa ve imar
MADDE 350- Kiraya
veren, kira sözleşmesini;
1. Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun
gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi
sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa,
2. Kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı
onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu işler sırasında
kiralananın kullanımı imkânsız ise,
belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz
süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih
bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir
ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir.
b. Yeni malikin gereksinimi
MADDE 351- Kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi,
altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için
konut veya işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, edinme
tarihinden başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek
koşuluyla, kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı bir davayla sona
erdirebilir.
Kiralananı sonradan edinen kişi, dilerse gereksinim
sebebiyle sözleşmeyi sona erdirme hakkını, sözleşme süresinin bitiminden
başlayarak bir ay içinde açacağı dava yoluyla da
kullanabilir.
2. Kiracıdan kaynaklanan sebeplerle
MADDE 352- Kiracı, kiralananın teslim edilmesinden sonra, kiraya
verene karşı, kiralananı belli bir tarihte boşaltmayı yazılı olarak üstlendiği
hâlde boşaltmamışsa kiraya veren, kira sözleşmesini bu tarihten başlayarak bir
ay içinde icraya başvurmak veya dava açmak suretiyle sona
erdirebilir.
Kiracı, bir yıldan kısa süreli kira sözleşmelerinde kira
süresi içinde; bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde ise bir kira
yılı veya bir kira yılını aşan süre içinde kira bedelini ödemediği için
kendisine yazılı olarak iki haklı ihtarda bulunulmasına sebep olmuşsa kiraya
veren, kira süresinin ve bir yıldan uzun süreli kiralarda ihtarların yapıldığı
kira yılının bitiminden başlayarak bir ay içinde, dava yoluyla kira sözleşmesini
sona erdirebilir.
Kiracının veya birlikte yaşadığı eşinin aynı ilçe veya
belde belediye sınırları içinde oturmaya elverişli bir konutu bulunması
durumunda kiraya veren, kira sözleşmesinin kurulması sırasında bunu bilmiyorsa,
sözleşmenin bitiminden başlayarak bir ay içinde sözleşmeyi dava yoluyla sona
erdirebilir.
3. Dava süresinin uzaması
MADDE 353- Kiraya
veren, en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya
yazılı olarak bildirmişse, dava açma süresi bir kira yılı için uzamış
sayılır.
4. Dava sebeplerinin sınırlılığı
MADDE 354- Dava
yoluyla kira sözleşmesinin sona erdirilmesine ilişkin hükümler, kiracı aleyhine
değiştirilemez.
5. Yeniden kiralama yasağı
MADDE 355- Kiraya
veren, gereksinim amacıyla kiralananın boşaltılmasını sağladığında, haklı sebep
olmaksızın, kiralananı üç yıl geçmedikçe eski kiracısından başkasına
kiralayamaz.
Yeniden inşa ve imar amacıyla boşaltılması sağlanan
taşınmazlar, eski hâli ile, haklı sebep olmaksızın üç yıl geçmedikçe başkasına
kiralanamaz. Eski kiracının, yeniden inşa ve imarı gerçekleştirilen
taşınmazları, yeni durumu ve yeni kira bedeli ile kiralama konusunda öncelik
hakkı vardır. Bu hakkın, kiraya verenin yapacağı yazılı bildirimi izleyen bir ay
içinde kullanılması gerekir; bu öncelik hakkı sona erdirilmedikçe, taşınmaz üç
yıl geçmeden başkasına kiralanamaz.
Kiraya veren, bu hükümlere aykırı davrandığı takdirde,
eski kiracısına son kira yılında ödenmiş olan bir yıllık kira bedelinden az
olmamak üzere tazminat ödemekle yükümlüdür.
6. Kiracının ölümünde sözleşmenin sürdürülmesi
MADDE 356- Ölen
kiracının ortakları veya bu ortakların aynı meslek ve sanatı yürüten mirasçıları
ve ölen kiracı ile birlikte aynı konutta oturanlar, sözleşmeye ve kanun
hükümlerine uydukları sürece, taraf olarak kira sözleşmesini
sürdürebilirler.
ÜÇÜNCÜ AYIRIM
Ürün Kirası
A. Tanımı
MADDE 357- Ürün
kirası kiraya verenin, kiracıya, ürün veren bir şeyin veya hakkın kullanılmasını
ve ürünlerin devşirilmesini bedel karşılığında bırakmayı üstlendiği sözleşmedir.
Ürüne katılmalı kira, kira bedelinin devşirilecek ürünün
belli bir oranı olarak kararlaştırıldığı ürün kirasıdır. Bu oran sözleşmeyle
kararlaştırılmamışsa, yerel âdete göre belirlenir.
B. Genel hükümlerin uygulanması
MADDE 358- Bu
ayırımda ürün kirasına ilişkin özel hüküm bulunmadıkça, kira sözleşmesine
ilişkin genel hükümler uygulanır.
C. Tutanak düzenleme
MADDE 359- Kira
sözleşmesi, araç ve gereçleri, hayvanları, devredilen eşyayı veya stoklanmış
malları da içeriyorsa taraflar, bunların değerlerini birlikte takdir ederek iki
nüsha düzenleyecekleri tutanağa geçirip imzalayarak, birbirlerine vermekle
yükümlüdürler.
D. Kiraya verenin borçları
I. Teslim borcu
MADDE 360- Kiraya
veren, birlikte kiralanmış taşınır şeyler varsa bunlar da içinde olmak üzere,
kiralananı, sözleşmenin amacına uygun biçimde kullanılmaya ve işletilmeye
elverişli bir durumda kiracıya teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda
bulundurmakla yükümlüdür.
II. Esaslı onarımlar
MADDE 361- Kiraya
veren, kira süresi içinde yapılması zorunlu olan esaslı onarımları, kiracı
tarafından bildirilir bildirilmez, gideri kendisine ait olmak üzere yapmakla
yükümlüdür.
E. Kiracının borçları
I. Kira bedelini ve yan giderleri ödeme borcu
1. Genel olarak
MADDE 362-
Kiracı, sözleşmede aksine bir hüküm veya yerel âdet olmadıkça, kira bedelini ve
yan giderleri her kira yılının ve en geç kira süresinin sonunda ödemekle
yükümlüdür.
Kiracı, kiralananın tesliminden sonra vadesi gelmiş kira
bedelini veya yan giderleri ödemezse kiraya veren, kiracıya yazılı olarak en az
altmış günlük bir önel verip, bu önel içinde ödememesi durumunda sözleşmeyi
feshedeceğini bildirebilir.
2. Olağanüstü durumlarda kira bedelinden
indirim
MADDE 363- Tarımsal bir taşınmazın her zamanki verimi, olağanüstü
felaket veya doğal olaylar yüzünden önemli ölçüde azalırsa kiracı, kira
bedelinden orantılı bir miktarın indirilmesini isteyebilir.
Bu haktan başlangıçta feragat, ancak kira bedelinin
belirlenmesi sırasında bu gibi durumların meydana gelmesi olasılığı göz önünde
tutulmuş veya doğan zarar bir sigorta ile karşılanmış ise, geçerli
olur.
II. Kiralananı kullanma ve işletme borcu
MADDE 364- Kiracı, kiralananı özgülendiği amaca uygun ve iyi
bir biçimde işletmekle, özellikle ürün vermeye elverişli bir durumda
bulundurmakla yükümlüdür.
Kiracı, kiraya verenin
izni olmaksızın, kiralananın işletme usulünü, kira süresinin bitiminden sonra
etkisi görülebilecek biçimde değiştiremez.
III. Bakım borcu
MADDE 365-
Kiracı, kiralananın bakımını gereği gibi sağlamakla yükümlüdür.
Kiracı, yerel âdete uygun
olarak küçük onarımları yapmak, bozulan veya kullanılmayla yok olan düşük
değerli araç ve gereçlerin yerine yenilerini koymak
zorundadır.
F. Alt kira ve kullanım hakkını devir
yasağı
MADDE 366-
Kiracı, kiraya verenin rızası olmaksızın kiralananı başkasına kiraya
veremeyeceği gibi, kullanım ve işletme hakkını da başkasına devredemez. Ancak
kiracı, kiralananda bulunan bazı yerleri, kiraya veren için zarar doğuracak bir
değişikliği gerektirmemek koşuluyla kiraya verebilir.
Kiracının, başkasıyla yaptığı bu kira sözleşmelerine, alt
kiraya ilişkin kurallar, kıyas yoluyla uygulanır.
G. Sözleşmenin sona ermesi
I. Sona erme sebepleri
1. Sürenin geçmesi
MADDE 367- Belirli süreli kira sözleşmesi, sürenin bitiminde
kendiliğinden sona erer.
Ancak, tarafların örtülü olarak sözleşmeyi sürdürmeleri
hâlinde, aksi kararlaştırılmadıkça, kira sözleşmesi birer yıl için yenilenmiş
sayılır.
Yenilenen kira sözleşmesi yasal bildirim süresine
uyularak, her kira yılının sonu için feshedilebilir.
2. Fesih bildirimi
MADDE 368- Belirsiz süreli sözleşmede, fesih bildirim süresi
sözleşme veya yerel âdetle belirlenmemişse, en az altı aylık bir bildirim
süresine uyulmak koşuluyla, taraflardan her biri sözleşmeyi
feshedebilir.
Aksine bir anlaşma yoksa, tarımsal taşınmazlara ilişkin
ürün kiralarında yerel âdetçe uygulanan bahar veya güz mevsimleri için; diğer
ürün kiralarında ise herhangi bir zaman için fesih bildirimi
yapılabilir.
3. Olağanüstü fesih
a. Önemli sebepler
MADDE 369-
Taraflardan biri, kira ilişkisinin devamını kendisi için çekilmez hâle getiren
önemli sebeplerin varlığı durumunda, sözleşmeyi yasal fesih bildirim süresine
uyarak her zaman feshedebilir.
Hâkim, durum ve koşulları göz önünde tutarak, olağanüstü
fesih bildiriminin parasal sonuçlarını karara bağlar.
b. Kiracının iflası
MADDE 370- Kiracının iflası hâlinde sözleşme, iflasın açıldığı anda,
kendiliğinden sona erer. Ancak, kiraya veren, işlemekte olan kira ve tutanağa
geçirilen eşya için yeterli güvence verildiği takdirde, sözleşmeyi kira yılının
sonuna kadar sürdürmekle yükümlüdür.
c. Kiracının ölümü
MADDE 371- Kiracının ölümü hâlinde, onun mirasçıları ve kiraya
veren, altı aylık yasal fesih bildirim sürelerine uymak koşuluyla, sözleşmeyi
feshedebilirler.
II. Sona
ermenin sonuçları
1. Geri verme
MADDE 372- Kira
süresinin bitiminde kiracı, kiralananı, tutanağa geçirilmiş olan bütün eşyalarla
birlikte ve bulundukları durumda geri vermekle yükümlüdür.
Kiracı, iyi işletilme durumunda kaçınılabilecek olan
değer eksiklikleri için tazminat ödemekle yükümlüdür.
Kiracı, kiralanana göstermekle yükümlü olduğu özen
çerçevesinde meydana gelen değer artışları için tazminat
isteyemez.
2. Tutanağa geçirilmiş eşya
MADDE 373- Kiralanan teslim edilirken tutanağa geçirilmiş olan
eşyalara değer biçilmişse kiracı, kira sözleşmesi sona erince, bunları özdeş tür
ve değerde olmak üzere geri vermekle veya değer eksikliklerini gidermekle
yükümlüdür.
Kiracı, kiraya verenin kusurunu ya da mücbir sebebin
varlığını ispat ederek geri vermekten veya tazminat ödemekten kurtulabilir.
Kiracı, kendisinin yaptığı masraflardan veya emeğinden
doğan değer artışı için tazminat isteyebilir.
3. Ürün ve yetişme giderleri
MADDE 374- Tarımsal bir taşınmazın kiracısı, kira sözleşmesinin sona
erdiği anda henüz devşirilmemiş ürünler üzerinde bir hak ileri
süremez.
Ancak kiracı, ürünün yetişmesi için yapmış olduğu tarım
giderlerinin hâkim tarafından belirlenecek miktarını, kiraya verenden tazminat
olarak isteyebilir ve bu tazminat işlemiş kiralardan
indirilir.
4. Saman, gübre ve benzerleri
MADDE 375- Kiralananı geri veren kiracı, düzenli bir işletmenin
gerektirdiği oranda, son yılın samanlarını,
hayvan yataklarını, kuru ot ve gübrelerini kiralananda bırakmakla
yükümlüdür.
Kiracı, almış olduğundan daha fazlasını bırakıyorsa,
bıraktığı fazlalık için tazminat isteme hakkına sahiptir; aldığından daha az
bırakıyorsa, eksikleri tamamlamak veya değer eksikliğini gidermekle
yükümlüdür.
H. Hayvan kirası
I. Konusu
MADDE 376-
Tarımsal bir taşınmazın kirasıyla bağlantılı olmayan geviş getirici hayvanların
kirasında, aksine anlaşma veya yerel âdet yoksa, kiralanan hayvanların kira
süresi içindeki bütün ürünleri kiracının olur.
Kiracı, kiralanan hayvanları beslemek, onlara iyi bakmak
ve kiraya verene para veya hayvanlardan elde ettiği ürünün belli bir payını
ödemekle yükümlüdür.
II. Sorumluluk
MADDE 377- Aksine
anlaşma veya yerel âdet yoksa kiracı, kiralanan hayvanların uğradığı bir
zarardan, bu zararın, korumada dikkat ve özen gösterildiği hâlde meydana gelmiş
olduğunu ispat etmedikçe sorumludur.
Kiracı, kendi kusuruyla sebebiyet vermediği olağanüstü
koruma giderleri için kiraya verenden tazminat
isteyebilir.
Kiracı, önemli kazaları ya da hastalıkları gecikmeksizin
kiraya verene bildirmekle yükümlüdür.
III. Fesih
MADDE 378- Aksine
anlaşma veya yerel âdet yoksa, belirsiz bir süre için yapılan sözleşmeyi,
taraflardan her biri, dilediği zaman feshedebilir.
Ancak, fesih dürüstlük kurallarına aykırı ve uygun
olmayan bir zamanda yapılamaz.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Ödünç Sözleşmeleri
BİRİNCİ AYIRIM
Kullanım Ödüncü
A. Tanımı
MADDE 379- Kullanım ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin bir şeyin
karşılıksız olarak kullanılmasını ödünç alana bırakmayı ve ödünç alanın da o
şeyi kullandıktan sonra geri vermeyi üstlendiği
sözleşmedir.
B. Hükümleri
I. Ödünç alanın kullanım hakkı
MADDE 380- Ödünç
alan, ödünç konusunu ancak sözleşmede kararlaştırılan şekilde, sözleşmede hüküm
yoksa niteliğine veya özgülendiği amaca göre kullanabilir.
Ödünç alan, ödünç konusunu başkasına
kullandıramaz.
Ödünç alan, bu hükümlere aykırı davrandığı durumlarda,
beklenmedik hâllerden doğan zararlardan da sorumludur. Ancak, bu hükümlere uymuş
olsaydı bile zararın doğacağını ispat ederse sorumluluktan
kurtulur.
II. Bakım ve koruma giderleri
MADDE 381- Ödünç
alan, ödünç konusunun olağan bakım ve koruma giderlerini karşılamakla
yükümlüdür.
Ödünç alan, ödünç verenin yararına yapmak zorunda kaldığı
olağanüstü giderlerin ödenmesini isteyebilir.
III. Müteselsil sorumluluk
MADDE 382- Bir
şeyi birlikte ödünç alanlar, ondan müteselsilen sorumlu
olurlar.
C. Sona ermesi
I. Amacı belirlenmiş kullanmada
MADDE 383-
Kullanma
için belirli bir süre öngörülmemişse, ödünç alanın, ödünç konusunu sözleşme
uyarınca kullanmış olmasıyla veya kullanabilecek kadar bir zaman
geçmesiyle sözleşme sona erer.
Ödünç alan, ödünç
konusunu sözleşmeye aykırı olarak kullanır, onu bozar veya kullanmak için başka
bir kimseye verirse ya da önceden bilinmeyen bir durum yüzünden ödünç verenin
ivedi gereksinimi ortaya çıkarsa, ödünç veren o şeyi daha önce geri
isteyebilir.
II. Amacı belirlenmemiş kullanmada
MADDE 384- Ödünç
konusu, kullanım süresi ve hangi amaçla kullanılacağı belirlenmeden verilmişse,
ödünç veren onu dilediği zaman geri isteyebilir.
III. Ödünç alanın ölümü
MADDE 385- Kullanım ödüncü sözleşmesi, ödünç alanın ölmesiyle
kendiliğinden sona erer.
İKİNCİ AYIRIM
Tüketim Ödüncü
A. Tanımı
MADDE 386- Tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin, bir miktar
parayı ya da tüketilebilen bir şeyi ödünç alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı
nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği
sözleşmedir.
B. Hükümleri
I. Faiz
1. Genel olarak
MADDE 387- Ticari
olmayan tüketim ödüncü sözleşmesinde, taraflarca kararlaştırılmış olmadıkça faiz
istenemez.
Ticari tüketim ödüncü sözleşmesinde, taraflarca
kararlaştırılmamış olsa bile faiz istenebilir.
2. Faize ilişkin özel kurallar
MADDE 388- Tüketim ödüncü sözleşmesinde faiz oranı belirlenmemişse,
kural olarak ödünç alma zamanında ve yerinde o tür ödünçlerde geçerli olan faiz
oranı uygulanır.
Sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, belirlenen faiz,
yıllık olarak ödenir.
Faizin anaparaya eklenerek birlikte yeniden faiz
yürütülmesi kararlaştırılamaz.
II. Zamanaşımı
MADDE 389- Ödünç
alanın, ödünç konusunun teslimine ve ödünç verenin de bu şeyin teslim alınmasına
ilişkin istemleri, diğer tarafın bu konuda temerrüde düşmesinden başlayarak altı
ayın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
III. Ödünç alanın ödeme güçsüzlüğü
MADDE 390- Ödünç
alan, ödünç sözleşmesinin kurulmasından sonra ödeme güçsüzlüğüne düşerse ödünç
veren, ödünç konusunun tesliminden kaçınabilir.
Ödünç veren, ödünç alanın sözleşmenin kurulmasından önce
ödeme güçsüzlüğüne düşmüş olduğunu daha sonra öğrenmişse, aynı hakka
sahiptir.
C. Para yerine verilen şeyler
MADDE 391- Ödünç
alana, sözleşmede kararlaştırılan para yerine, kıymetli evrak veya ticari mallar
verilirse, borcun tutarı, bunların teslim zamanı ve yerindeki borsa ya da piyasa
değeri üzerinden hesaplanır; aksine yapılan sözleşme
geçersizdir.
D. Geri verme zamanı
MADDE 392- Ödüncün geri verilmesi konusunda belirli bir gün ya da
bildirim süresi veya borcun geri istendiği anda muaccel olacağı kararlaştırılmamışsa ödünç
alan, ilk istemden başlayarak altı hafta geçmedikçe ödüncü geri vermekle yükümlü
değildir.
ALTINCI BÖLÜM
Hizmet Sözleşmeleri
BİRİNCİ AYIRIM
Genel Hizmet
Sözleşmesi
A. Tanımı
MADDE 393- Hizmet
sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle
işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi
üstlendiği sözleşmedir.
İşçinin işverene bir hizmeti kısmi süreli olarak düzenli
biçimde yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmeler de hizmet
sözleşmesidir.
Genel hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler, kıyas yoluyla
çıraklık sözleşmesine de uygulanır; özel kanun hükümleri
saklıdır.
B. Kurulması
MADDE 394- Hizmet
sözleşmesi, kanunda aksine bir hüküm olmadıkça özel bir şekle bağlı
değildir.
Bir kimse, durumun gereklerine göre ancak ücret
karşılığında yapılabilecek bir işi belli bir zaman için görür ve bu iş de
işveren tarafından kabul edilirse, aralarında hizmet sözleşmesi kurulmuş
sayılır.
Geçersizliği sonradan anlaşılan hizmet sözleşmesi, hizmet
ilişkisi ortadan kaldırılıncaya kadar, geçerli bir hizmet sözleşmesinin bütün
hüküm ve sonuçlarını doğurur.
C. İşçinin borçları
I. Bizzat çalışma borcu
MADDE 395- Sözleşmeden veya durumun gereğinden aksi anlaşılmadıkça,
işçi yüklendiği işi bizzat yapmakla yükümlüdür.
II. Özen ve sadakat borcu
MADDE 396- İşçi,
yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında
sadakatle davranmak zorundadır.
İşçi, işverene ait makineleri, araç ve gereçleri, teknik
sistemleri, tesisleri ve taşıtları usulüne uygun olarak kullanmak ve bunlarla
birlikte işin görülmesi için kendisine teslim edilmiş olan malzemeye özen
göstermekle yükümlüdür.
İşçi, hizmet ilişkisi devam ettiği sürece, sadakat
borcuna aykırı olarak bir ücret karşılığında üçüncü kişiye hizmette bulunamaz ve
özellikle kendi işvereni ile rekabete girişemez.
İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş
sırları gibi bilgileri, hizmet ilişkisinin devamı süresince kendi yararına
kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz. İşverenin haklı menfaatinin korunması
için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır
saklamakla yükümlüdür.
III. Teslim ve hesap verme borcu
MADDE 397- İşçi,
üstlendiği işin görülmesi sırasında üçüncü kişiden işveren için aldığı şeyleri
ve özellikle paraları derhâl ona teslim etmek ve bunlar hakkında hesap vermekle
yükümlüdür.
İşçi, hizmetin ifasından dolayı elde ettiği şeyleri de
derhâl işverene teslim etmekle yükümlüdür.
IV. Fazla çalışma borcu
MADDE 398- Fazla
çalışma, ilgili kanunlarda belirlenen normal çalışma süresinin üzerinde
ve işçinin rızasıyla yapılan çalışmadır. Ancak, normal süreden daha fazla
çalışmayı gerektiren bir işin yerine getirilmesi zorunluluğu doğar, işçi bunu
yapabilecek durumda bulunur ve aynı zamanda kaçınması da dürüstlük kurallarına
aykırı olursa işçi, karşılığı verilmek koşuluyla, fazla çalışmayı yerine
getirmekle yükümlüdür.
Özel kanunlardaki hükümler
saklıdır.
V. Düzenlemelere ve talimata uyma borcu
MADDE 399- İşveren, işin görülmesi ve işçilerin işyerindeki
davranışlarıyla ilgili genel düzenlemeler yapabilir ve onlara özel talimat
verebilir. İşçiler, bunlara dürüstlük kurallarının gerektirdiği ölçüde uymak
zorundadırlar.
VI. İşçinin sorumluluğu
MADDE 400- İşçi,
işverene kusuruyla verdiği her türlü zarardan sorumludur.
Bu sorumluluğun belirlenmesinde; işin tehlikeli olup
olmaması, uzmanlığı ve eğitimi gerektirip gerektirmemesi ile işçinin işveren
tarafından bilinen veya bilinmesi gereken yetenek ve nitelikleri göz önünde
tutulur.
D. İşverenin borçları
I. Ücret ödeme borcu
1. Ücret
a. Genel olarak
MADDE 401- İşveren, işçiye sözleşmede veya toplu iş sözleşmesinde
belirlenen; sözleşmede hüküm bulunmayan hâllerde ise, asgari ücretten az olmamak
üzere emsal ücreti ödemekle yükümlüdür.
b. Fazla çalışma ücreti
MADDE 402-
İşveren, fazla çalışma için işçiye normal çalışma ücretini en az yüzde elli
fazlasıyla ödemekle yükümlüdür.
İşveren, işçinin rızasıyla fazla çalışma ücreti yerine,
uygun bir zamanda fazla çalışmayla orantılı olarak izin
verebilir.
c. İşin sonucundan pay alma
MADDE 403-
Sözleşmeyle işçiye ücretle birlikte üretilenden, cirodan veya kârdan belli bir
pay verilmesi kararlaştırılmışsa, hesap dönemi sonunda bu pay, yasal hükümler
veya genellikle kabul edilmiş ticari esaslar göz önünde tutularak belirlenir.
İşçiye belli bir pay verilmesi kararlaştırılan hâllerde,
payın hesaplanmasında uyuşulamazsa işveren, işçiye veya onun yerine, birlikte
kararlaştırdıkları ya da hâkimin atadığı bilirkişiye bilgi vermek ve bilginin
dayanağını oluşturan işletmeyle ilgili defter ve belgeleri incelemesine sunmak;
kârdan bir pay verilmesi kararlaştırılmışsa, işveren işçiye, istemi üzerine
ayrıca yıl sonu kâr zarar cetvelini vermek zorundadır.
d. Aracılık ücreti
MADDE 404- İşçiye
belli işlerde aracılık yapması karşılığında işverence bir ücret ödeneceği
kararlaştırılmışsa, aracılık yapılan işlemin üçüncü kişi ile geçerli olarak
kurulmasıyla işçinin istem hakkı doğar.
Borçların kısım kısım ifa edileceği sözleşmeler ile
sigorta sözleşmelerinde, her kısma ilişkin ücret isteminin bu kısma ilişkin
borcun muaccel olmasıyla veya yerine getirilmesiyle doğacağı yazılı olarak
kararlaştırılabilir.
İşçinin aracılığı suretiyle işveren ile üçüncü kişi
arasında kurulan sözleşme, işveren tarafından kusuru olmaksızın ifa edilmezse
veya üçüncü kişi borçlarını yerine getirmezse, ücret istemine yönelik hak sona
erer. Sadece kısmi ifa hâlinde, ücretten orantılı olarak indirim
yapılır.
Sözleşmeyle işçiye, kendisine ödenecek aracılık ücretinin
hesabını tutma yükümlülüğü getirilmemişse, işveren işçiye ücretin muaccel olduğu
her dönem için, bu ücrete tabi işlemleri de içeren yazılı hesap vermekle
yükümlüdür.
Hesabı gözden geçirme ihtiyacı ortaya çıkarsa işveren,
işçiye veya onun yerine, birlikte kararlaştırdıkları ya da hâkimin atadığı
bilirkişiye bilgi vermek ve bilginin dayanağını oluşturan işletmeyle ilgili
defter ve belgeleri onun incelemesine sunmak zorundadır.
e. İkramiye
MADDE 405-
İşveren, bayram, yılbaşı ve doğum günü gibi belirli günler dolayısıyla
işçilerine özel ikramiye verebilir. Ancak, işçilerin ikramiyeyi istem hakları bu
konuda anlaşmanın veya çalışma şartının ya da işverenin tek taraflı taahhüdünün
varlığı hâlinde doğar.
Hizmet sözleşmesi ikramiyenin verildiği dönemden önce
sona ermişse, ikramiyenin çalıştığı süreye yansıyan bölümü
ödenir.
2. Ücretin ödenmesi
a. Ödeme süresi
MADDE 406- Aksine
âdet olmadıkça, işçiye ücreti her ayın sonunda ödenir. Ancak, hizmet sözleşmesi
veya toplu iş sözleşmesiyle daha kısa ödeme süreleri
belirlenebilir.
Daha kısa bir ödeme süresi kararlaştırılmamışsa veya
aksine âdet yoksa, aracılık ücreti her ayın sonunda ödenir. Ancak, işlemlerin
yapılması altı aydan daha uzun bir süre gerektirdiği takdirde, aracılık ücreti
asıl ücrete ek olarak kararlaştırılmışsa, yazılı anlaşmayla ödeme daha ileri bir
tarihe bırakılabilir.
Asıl ücrete ek olarak üretilenden pay verilmesi öngörülen
hâllerde, ürün payı belirlenir belirlenmez, cirodan veya kârdan pay verilmesi
kararlaştırılan hâllerde ise payın, hesap dönemini izleyen en geç üç ay içinde
belirlenerek ödenmesi şarttır.
İşveren, işçiye zorunlu ihtiyacının ortaya çıkması
hâlinde ve hakkaniyet gereği ödeyebilecek durumda ise, hizmetiyle orantılı
olarak avans vermekle yükümlüdür.
b. Ücretin korunması
MADDE 407- Çalıştırılan işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu
nitelikteki her çeşit istihkaktan o ay içinde ödenenlerin özel olarak açılan
banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenmesi hususunda; tabi olduğu vergi
mükellefiyeti türü, işletme büyüklüğü, çalıştırdığı işçi sayısı, işyerinin
bulunduğu il ve benzeri unsurları dikkate alarak iş sahiplerini zorunlu tutmaya,
banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit
istihkakın, brüt ya da kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar
üzerinden olup olmayacağını belirlemeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı müştereken
yetkilidir. Çalıştırdığı işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her
çeşit istihkakını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme
zorunluluğuna tabî tutulan iş sahipleri, işçilerinin ücret, prim, ikramiye ve bu
nitelikteki her çeşit istihkakını özel olarak açılan banka hesapları dışında
ödeyemezler. Her ödeme döneminde, işçiye hesap pusulası verilir. İşçilerin
ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaklarının özel olarak
açılan banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenmesine ilişkin diğer ûsul ve
esaslar, anılan bakanlıklarca müştereken çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
İşveren, işçiden olan alacağı ile ücret borcunu işçinin
rızası olmadıkça takas edemez. Ancak, işçinin kasten sebebiyet verdiği
yargı kararıyla sabit bir zarardan doğan alacaklar, ücretin haczedilebilir kısmı
kadar takas edilebilir.
Ücretin işveren lehine kullanılacağına ilişkin anlaşmalar
geçersizdir.
3. İşgörme ediminin ifasının engellenmesi hâlinde ücret
a. İşverenin temerrüdü hâlinde
MADDE 408-
İşveren, işgörme ediminin yerine getirilmesini kusuruyla engellerse veya edimi
kabulde temerrüde düşerse, işçiye ücretini ödemekle yükümlü olup, işçiden bu
edimini daha sonra yerine getirmesini isteyemez. Ancak, işçinin bu engelleme sebebiyle yapmaktan kurtulduğu
giderler ile başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı
yararlar ücretinden indirilir.
b. İşçinin çalışmayı durdurması hâlinde
MADDE 409- Uzun
süreli bir hizmet ilişkisinde işçi, hastalık, askerlik veya kanundan doğan
çalışma ve benzeri sebeplerle kusuru olmaksızın, iş gördüğü süreye oranla kısa
bir süre için işgörme edimini ifa edemezse işveren, başka bir yolla
karşılanmadığı takdirde, o süre için işçiye hakkaniyete uygun bir ücret ödemekle
yükümlüdür.
4. Ücret alacağının haczi, devri ve
rehnedilmesi
MADDE 410-
İşçilerin ücretinin dörtte birinden fazlası haczedilemez, başkasına devredilemez ve rehnedilemez.
Ancak, işçinin bakmakla yükümlü olduğu aile bireyleri için hâkim tarafından
takdir edilecek miktar, bu orana dâhil değildir. Nafaka alacaklılarının hakları
saklıdır.
Gelecekteki ücret alacaklarının devredilmesi veya
rehnedilmesi geçersizdir.
5. Parça başına veya götürü iş
a. İş verme
MADDE 411- İşçi,
sözleşme gereğince yalnız bir işveren için sadece parça başına veya götürü iş
yapmayı üstlenmişse işveren, ona yeterli iş vermekle
yükümlüdür.
İşveren, kendi kusuru olmaksızın sözleşmede öngörülen
parça başına veya götürü iş sağlayamayacak durumda bulunduğu veya işletme
koşulları geçici olarak gerektirdiği takdirde işçiye, ücreti zaman esasına göre
öder. Bu durumda, zamana göre ödenecek ücret, anlaşmada veya hizmet ya da toplu
iş sözleşmesinde belirlenmemişse işveren, işçiye parça başına veya götürü olarak
daha önce aldığı ortalama ücrete eşdeğer bir ücret ödemekle
yükümlüdür.
Parça başına veya götürü ya da zamana göre iş
sağlayamayan işveren, en azından işgörme edimini kabulde temerrüt hükümleri
uyarınca zamana göre işgörmede ödeyeceği ücreti ödemekle
yükümlüdür.
b. Birim ücreti
MADDE 412- İşçi,
sözleşme gereğince parça başına veya götürü olarak çalışmayı üstlendiği takdirde
işveren, her işin başlamasından önce ona ödenecek birim ücretini bildirmekle
yükümlüdür.
Bu bildirimi yapmayan işveren, aynı veya benzer bir iş
için belirlenmiş olan birim ücretini ödemekle yükümlüdür.
II. İş araç ve malzemeleri
MADDE 413- Aksine
anlaşma veya yerel âdet yoksa, işveren işçiye bu iş için gerekli araçları ve
malzemeyi sağlamakla yükümlüdür.
İşçi işverenle anlaşarak kendi araç veya malzemesini işin
görülmesine özgülerse, aksi anlaşmada kararlaştırılmadıkça veya yerel âdet
bulunmadıkça işveren, bunun için işçiye uygun bir karşılık ödemekle
yükümlüdür.
III. Giderler
1. Genel olarak
MADDE 414-
İşveren, işin görülmesinin gerektirdiği her türlü harcama ile işçiyi işyeri
dışında çalıştırdığı takdirde, geçimi için zorunlu olan harcamaları da ödemekle
yükümlüdür.
Yazılı olarak yapılmış bir hizmet veya toplu iş
sözleşmesinde, bizzat işçi tarafından karşılanması kararlaştırılan harcamaların,
işçiye götürü biçimde günlük, haftalık veya aylık olarak ödenmesi öngörülebilir.
Ancak bu ödeme, zorunlu harcamaları karşılayacak miktardan az olamaz.
Zorunlu harcamaların kısmen veya tamamen işçi tarafından
bizzat karşılanmasına ilişkin anlaşmalar geçersizdir.
2. Taşıma araçları
MADDE 415- İşçi,
işin görülmesi için işverenle anlaşarak işverenin veya kendisinin sağladığı bir
taşıma aracı kullanıyorsa, taşıtın işletilmesi ve bakımı için gerekli olağan
giderler, hizmet için kullanıldığı ölçüde işverence
karşılanır.
İşçi işverenle anlaşarak, işin görülmesinde kendi motorlu
aracını kullanıyorsa, işveren ayrıca bu araçla ilgili vergiyi, zorunlu mali
sorumluluk sigortası primini ve aracın yıpranması karşılığında uygun bir
tazminatı hizmet için kullanıldığı ölçüde işçiye ödemekle
yükümlüdür.
İşçi işverenle anlaşarak, hizmetin görülmesinde kendisine
ait diğer taşıma araçlarını ve hayvanlarını kullanıyorsa işveren, bunların
kullanma ve bakımı için gerekli olan olağan giderleri hizmet için kullanıldığı
ölçüde karşılamakla yükümlüdür.
3. Giderlerin ödenmesi
MADDE 416-
İşçinin yapmış olduğu giderlerden doğan alacağı, daha kısa bir süre
kararlaştırılmamışsa veya yerel âdet yoksa, her defasında ücretle
birlikte ödenir.
İşçi, sözleşmeden doğan borçlarını yerine getirmek için
düzenli olarak masraf yapıyorsa, kendisine en az ayda bir olmak üzere belirli
aralıklarla uygun bir avans verilir.
IV. İşçinin kişiliğinin korunması
1. Genel olarak
MADDE 417-
İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve
işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin
psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların
daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla
yükümlüdür.
İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması
için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak;
işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla
yükümlüdür.
İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye
aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya
kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan
doğan sorumluluk hükümlerine tabidir.
2. Ev düzeni içinde çalışmada
MADDE 418- İşçi
işverenle birlikte ev düzeni içinde yaşıyorsa işveren, yeterli gıda ve uygun bir
barınak sağlamakla yükümlüdür.
İşçi, kusuru olmaksızın hastalık veya kaza gibi
sebeplerle işgörme edimini yerine getiremezse işveren, sosyal sigortalar
yardımlarından yararlanamayan, bir yıla kadar çalışmış işçinin bakımını ve
tedavisini, iki hafta süreyle sağlamak zorundadır. İşçinin bir yılı aşan her
hizmet yılı için söz konusu süre, dört haftayı aşmamak üzere ikişer gün
artırılır.
İşveren, işçinin gebeliğinde ve doğum yapması durumunda
da aynı edimleri yerine getirmekle yükümlüdür.
3. Kişisel verilerin kullanılmasında
MADDE 419-
İşveren, işçiye ait kişisel verileri, ancak işçinin işe yatkınlığıyla ilgili
veya hizmet sözleşmesinin ifası için zorunlu olduğu ölçüde kullanabilir.
Özel kanun hükümleri saklıdır.
V. Ceza koşulu ve ibra
MADDE 420- Hizmet
sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu
geçersizdir.
İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin
yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en
az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve
miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka
aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya
ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra
sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri
miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka
aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun
kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet
sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da
uygulanır.
VI. Tatil ve izinler
1. Hafta tatili ve iş arama izni
MADDE 421- İşveren, işçiye her hafta, kural olarak pazar günü veya
durum ve koşullar buna imkân vermezse, bir tam çalışma günü tatil vermekle
yükümlüdür.
İşveren, belirsiz süreli hizmet sözleşmesinin feshi
hâlinde, bildirim süresi içinde işçiye ücretinde bir kesinti olmaksızın, günde
iki saat iş arama izni vermekle yükümlüdür.
İzin saatlerinin ve günlerinin belirlenmesinde, işyerinin
ve işçinin haklı menfaatleri göz önünde tutulur.
2. Yıllık izin
a. Süresi
MADDE 422-
İşveren, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yılda en az iki hafta ve onsekiz
yaşından küçük işçiler ile elli yaşından büyük işçilere de en az üç hafta
ücretli yıllık izin vermekle yükümlüdür.
b. İndirimi
MADDE 423- İşçi,
bir hizmet yılı içinde kendi kusuruyla toplam bir aydan daha uzun bir süreyle
hizmeti yerine getirmediği takdirde işveren, çalışılmayan her tam ay için,
yıllık ücretli izin süresinden bir gün indirim yapabilir.
İşçi, bir hizmet yılı içinde kendi kusuru olmaksızın
hastalık, kaza, yasal bir yükümlülüğün veya kamu görevinin yerine getirilmesi
gibi kişiliğine bağlı sebeplerle en çok üç ay süreyle işgörme edimini yerine
getiremediği takdirde, işveren yıllık ücretli izin süresinden indirim
yapamaz.
İşveren, gebelik ve doğum yapma sebebiyle işgörme edimini
en çok üç ay süreyle yerine getiremeyen kadın işçinin yıllık ücretli izin
süresinden indirim yapamaz.
Hizmet veya toplu iş sözleşmeleriyle, işçinin aleyhine
hüküm doğuracak şekilde, ikinci ve üçüncü fıkra hükümlerine aykırı düzenleme
yapılamaz.
c. Kullanılması
MADDE 424- Yıllık
ücretli izinler, kural olarak aralıksız biçimde verilir; ancak tarafların
anlaşmasıyla ikiye bölünerek de kullanılabilir.
İşveren, yıllık ücretli izin tarihlerini, işyerinin veya
ev düzeninin menfaatleriyle bağdaştığı ölçüde, işçinin isteklerini göz önünde
tutarak belirler.
d. Ücreti
MADDE 425- İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye,
yıllık ücretli izin süresine ilişkin ücretini, ilgili işçinin izne başlamasından
önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermekle
yükümlüdür.
İşçi, hizmet
ilişkisi devam ettiği sürece, işverenden alacağı para ve başka menfaatler
karşılığında yıllık ücretli izin hakkından feragat edemez.
Hizmet sözleşmesinin herhangi bir sebeple sona ermesi
hâlinde, işçinin hak kazanıp da kullanamadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti,
sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine veya hak
sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı, hizmet sözleşmesinin sona
erdiği tarihte işlemeye başlar.
VII. Hizmet belgesi
MADDE 426-
İşveren, işçinin isteği üzerine her zaman, işin türünü ve süresini içeren
bir hizmet belgesi vermekle yükümlüdür.
İşçinin açıkça istemde bulunması hâlinde, hizmet
belgesinde onun işgörmedeki becerisi ile tutum ve davranışları da belirtilir.
Hizmet belgesinin zamanında verilmemesinden veya belgede
doğru olmayan bilgiler bulunmasından zarar gören işçi veya işçiyi işe alan yeni
işveren, eski işverenden tazminat isteyebilir.
E. Sınaî ve fikrî mülkiyet hakkı
MADDE 427- Hizmet
buluşları üzerinde işçinin ve işverenin hakları, bunların kazanılması ile diğer
sınaî ve fikrî mülkiyet hakları konusunda özel kanun hükümleri
uygulanır.
F. Hizmet ilişkisinin devri
I. İşyerinin tamamının veya bir bölümünün
devri
MADDE 428
İşyerinin tamamı veya bir bölümü hukuki bir işlemle başkasına devredildiğinde,
devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan hizmet sözleşmeleri,
bütün hak ve borçları ile birlikte devralana geçer.
İşçinin hizmet süresine bağlı hakları bakımından, onun
devreden işveren yanında işe başladığı tarih esas alınır.
Yukarıdaki hükümlere göre devir hâlinde, devirden önce
doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan, devreden ve devralan
işveren müteselsilen sorumludurlar. Ancak, devreden işverenin bu
yükümlülüklerden doğan sorumluluğu, devir tarihinden itibaren iki yıl ile
sınırlıdır.
II. Sözleşmenin devri
MADDE 429- Hizmet
sözleşmesi, ancak işçinin yazılı rızası alınmak suretiyle, sürekli olarak başka
bir işverene devredilebilir.
Devir işlemiyle, devralan, bütün hak ve borçları ile
birlikte, hizmet sözleşmesinin işveren tarafı olur. Bu durumda, işçinin, hizmet
süresine bağlı hakları bakımından, devreden işveren yanında işe başladığı tarih
esas alınır.
G. Sözleşmenin sona ermesi
I. Belirli süreli sözleşmede
MADDE 430-
Belirli süreli hizmet sözleşmesi, aksi kararlaştırılmadıkça, fesih
bildiriminde bulunulmasına gerek olmaksızın, sürenin bitiminde kendiliğinden
sona erer.
Belirli süreli sözleşme, süresinin bitiminden sonra
örtülü olarak sürdürülüyorsa, belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür. Ancak, esaslı
bir sebebin varlığı hâlinde, üst üste belirli süreli hizmet sözleşmesi
kurulabilir.
Taraflardan her biri, on yıldan uzun süreli hizmet
sözleşmesini on yıl geçtikten sonra, altı aylık fesih bildirim süresine uyarak
feshedebilir. Fesih, ancak bu süreyi izleyen aybaşında hüküm ifade eder.
Sözleşmenin fesih bildirimiyle sona ereceği
kararlaştırılmış ve iki taraf da fesih bildiriminde bulunmamışsa, sözleşme
belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür.
II. Belirsiz süreli sözleşmede
1. Genel olarak fesih hakkı
MADDE 431-
Taraflardan her birinin, belirsiz süreli sözleşmeyi fesih sürelerine uyarak
feshetme hakkı vardır.
2. Fesih bildirim süresi
a. Genel olarak
MADDE 432-
Belirsiz süreli hizmet sözleşmelerinin feshinden önce, durumun diğer tarafa
bildirilmesi gerekir.
Hizmet sözleşmesi; bildirimin diğer tarafa ulaşmasından
başlayarak, hizmet süresi bir yıla kadar sürmüş olan işçi için iki hafta sonra;
bir yıldan beş yıla kadar sürmüş işçi için dört hafta ve beş yıldan fazla sürmüş
işçi için altı hafta sonra sona erer.
Bu süreler kısaltılamaz; ancak sözleşmeyle
artırılabilir.
İşveren, fesih bildirim süresine ait ücreti peşin vermek
suretiyle hizmet sözleşmesini feshedebilir.
Fesih bildirim sürelerinin, her iki taraf için de aynı
olması zorunludur; sözleşmede farklı süreler öngörülmüşse, her iki tarafa da en
uzun olan fesih bildirim süresi uygulanır.
Hizmet sözleşmesinin askıya alındığı hâllerde fesih
bildirim süreleri işlemez.
b. Deneme süresi içinde
MADDE 433-
Taraflar, hizmet sözleşmesine iki ayı aşmamak koşuluyla deneme süresi
koyabilirler. Deneme süresi konulmuşsa taraflar, bu süre içinde fesih süresine
uymak zorunda olmaksızın, hizmet sözleşmesini tazminatsız feshedebilirler.
İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları
saklıdır.
III. Feshe karşı koruma
MADDE 434- Hizmet
sözleşmesinin fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda
işveren, işçiye fesih bildirim süresine ait ücretin üç katı tutarında
tazminat ödemekle yükümlüdür.
IV. Derhâl fesih
1. Koşulları
a. Haklı sebepler
MADDE 435-
Taraflardan her biri, haklı sebeplerle sözleşmeyi derhâl feshedebilir.
Sözleşmeyi fesheden taraf, fesih sebebini yazılı olarak bildirmek
zorundadır.
Sözleşmeyi fesheden taraftan, dürüstlük kurallarına göre
hizmet ilişkisini sürdürmesi beklenemeyen bütün durum ve koşullar, haklı sebep
sayılır.
b. İşverenin ödeme güçsüzlüğüne düşmesi
MADDE 436-
İşverenin ödeme güçsüzlüğüne düşmesi hâlinde işçi, sözleşmeden doğan hakları
uygun bir süre içinde işveren tarafından güvenceye bağlanmazsa, sözleşmeyi
derhâl feshedebilir.
2. Sonuçları
a. Haklı sebeple fesihte
MADDE 437- Haklı
fesih sebepleri, taraflardan birinin sözleşmeye uymamasından doğmuşsa o taraf,
sebep olduğu zararı, hizmet ilişkisine dayanan bütün haklar göz önünde
tutularak, tamamen gidermekle yükümlüdür.
Diğer durumlarda hâkim, bütün durum ve koşulları göz
önünde tutarak haklı sebeple feshin maddi sonuçlarını serbestçe
değerlendirir.
b. Haklı sebebe dayanmayan fesihte
MADDE 438-
İşveren, haklı sebep olmaksızın hizmet sözleşmesini derhâl feshederse işçi,
belirsiz süreli sözleşmelerde, fesih bildirim süresine; belirli süreli
sözleşmelerde ise, sözleşme süresine uyulmaması durumunda, bu sürelere uyulmuş
olsaydı kazanabileceği miktarı, tazminat olarak
isteyebilir.
Belirli süreli hizmet sözleşmesinde işçinin hizmet
sözleşmesinin sona ermesi yüzünden tasarruf ettiği miktar ile başka bir işten
elde ettiği veya bilerek elde etmekten kaçındığı gelir, tazminattan
indirilir.
Hâkim, bütün durum ve koşulları göz önünde tutarak,
ayrıca miktarını serbestçe belirleyeceği bir tazminatın işçiye ödenmesine karar
verebilir; ancak belirlenecek tazminat miktarı, işçinin altı aylık ücretinden
fazla olamaz.
c. İşçinin haksız olarak işe başlamaması veya işi
bırakması
MADDE 439- İşçi,
haklı sebep olmaksızın işe başlamadığı veya aniden işi bıraktığı takdirde
işveren, aylık ücretin dörtte birine eşit bir tazminat isteme hakkına sahiptir.
İşverenin, ayrıca ek zararlarının giderilmesini isteme hakkı da
vardır.
İşveren zarara uğramamışsa veya uğradığı zarar işçinin
aylık ücretinin dörtte birinden az ise, hâkim tazminatı
indirebilir.
Tazminat isteme hakkı takas yoluyla sona ermemişse
işveren, işçinin işe başlamamasından veya işi bırakmasından başlayarak otuz gün
içinde, dava veya takip yoluyla bu hakkını kullanmak zorundadır. Aksi takdirde,
tazminat isteme hakkı düşer.
V. İşçinin veya işverenin ölümü
1. İşçinin ölümü
MADDE 440-
Sözleşme, işçinin ölümüyle kendiliğinden sona erer. İşveren, işçinin sağ kalan
eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla yükümlü olduğu kişilere, ölüm
gününden başlayarak bir aylık; hizmet ilişkisi beş yıldan uzun bir süre devam
etmişse, iki aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla
yükümlüdür.
2. İşverenin ölümü
MADDE 441-
İşverenin ölümü hâlinde, yerini mirasçıları alır. Bu durumda işyerinin tamamının
veya bir bölümünün devri ile gerçekleşen hizmet ilişkisinin devrine ilişkin
hükümler kıyas yoluyla uygulanır.
Hizmet sözleşmesi ağırlıklı olarak işverenin kişiliği
dikkate alınmak suretiyle kurulmuşsa, onun ölümüyle kendiliğinden sona erer. Ancak, işçi sözleşmenin süresinden
önce sona ermesi yüzünden uğradığı zarar için, mirasçılardan hakkaniyete uygun
bir tazminat isteminde bulunabilir.
VI. Sözleşmenin sona ermesinin sonuçları
1. Borçların muaccel olması
MADDE 442- Sözleşmenin sona ermesiyle, sözleşmeden doğan bütün
borçlar muaccel olur.
Muacceliyet anı, işçinin
aracılığı suretiyle kurulan hukuki ilişkilerde üçüncü kişinin üstlendiği borç,
hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra tamamen veya kısmen ifa edilecekse
altı aya; dönemsel edimler içeren ilişkilerde bir yıla; sigorta sözleşmelerinde
veya ifası altı aydan uzun bir süreye yayılmış olan işlerde ise iki yıla kadar,
yazılı bir anlaşmayla ertelenebilir.
Üretilenden pay verilmesi öngörülen hâllerde ürün payı
belirlenir belirlenmez, cirodan veya kârdan pay verilmesi kararlaştırılan
hâllerde ise pay, hesap dönemini izleyen en geç üç ay sonunda muaccel
olur.
2. Geri verme yükümlülüğü
MADDE 443-
Sözleşmenin sona ermesi durumunda, taraflardan her biri, diğerinden veya üçüncü
bir kişiden diğerinin hesabına, hizmetle ilişkili olarak almış olduğu şeyleri
geri vermekle yükümlüdür.
İşçi, özellikle motorlu taşıtları ve trafik izin
belgelerini, alacaklarından fazla olduğu ölçüde ücret ve masraf avanslarını geri
vermekle yükümlüdür.
Tarafların hapis hakları saklıdır.
VII. Rekabet yasağı
1. Koşulları
MADDE 444- Fiil
ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra
herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir
işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka
türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak
üstlenebilir.
Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye
müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi
edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin
önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.
2. Sınırlandırılması
MADDE 445-
Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye
düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan
sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı
aşamaz.
Hâkim, aşırı nitelikteki
rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin
üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak
suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.
3. Aykırı davranışların sonuçları
MADDE 446-
Rekabet yasağına aykırı davranan işçi, bunun sonucu olarak işverenin uğradığı
bütün zararları gidermekle yükümlüdür.
Yasağa aykırı davranış bir ceza koşuluna bağlanmışsa ve
sözleşmede aksine bir hüküm de yoksa, işçi öngörülen miktarı ödeyerek rekabet
yasağına ilişkin borcundan kurtulabilir; ancak, işçi bu miktarı aşan zararı
gidermek zorundadır.
İşveren, ceza koşulu ve doğabilecek ek zararlarının
ödenmesi dışında, sözleşmede yazılı olarak açıkça saklı tutması koşuluyla,
kendisinin ihlal veya tehdit edilen menfaatlerinin önemi ile işçinin davranışı
haklı gösteriyorsa, yasağa aykırı davranışa son verilmesini de
isteyebilir.
4. Sona ermesi
MADDE 447-
Rekabet yasağı, işverenin bu yasağın sürdürülmesinde gerçek bir yararının
olmadığı belirlenmişse sona erer.
Sözleşme, haklı bir sebep olmaksızın işveren tarafından
veya işverene yüklenebilen bir nedenle işçi tarafından feshedilirse, rekabet
yasağı sona erer.
İKİNCİ AYIRIM
Pazarlamacılık
Sözleşmesi
A. Tanımı ve kurulması
I. Tanımı
MADDE 448- Pazarlamacılık sözleşmesi, pazarlamacının sürekli olarak,
bir ticari işletme sahibi işveren hesabına ve işletmesinin dışında, her türlü
işlemin yapılmasına aracılık etmeyi veya yazılı anlaşma varsa, bu anlaşmada
belirtilen işlemleri yapmayı, işletme sahibi işverenin de buna karşılık ücret
ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
II. Kurulması
MADDE 449- Pazarlamacılık sözleşmesi, sözleşmenin süresini, sona
ermesini, pazarlamacının yetkilerini, ücret ve masrafların nasıl ödeneceğini,
taraflardan birinin yerleşim yeri yabancı ülkede ise uygulanacak hukukun ve
yetkili mahkemenin hangisi olduğunu içerir.
Yukarıdaki fıkra uyarınca sözleşmede yer alması öngörülen
hususlar taraflarca belirlenmemişse, kanun hükümleri ve alışılmış hizmet
koşulları uygulanır.
B. Pazarlamacının yükümlülük ve yetkileri
I. Yükümlülükleri
MADDE 450- Pazarlamacı, talimata uymamasını zorunlu kılan haklı bir
sebep olmadıkça, kendisine verilen talimata uygun olarak müşterileri ziyaret
etmekle yükümlüdür; işverenin izni olmadıkça, kendisi veya üçüncü kişiler
hesabına işlem yapamaz, aracılık edemez.
Pazarlamacı, işlem yapmaya yetkiliyse, talimatta
öngörülen fiyatlara ve diğer işlem koşullarına uymak zorundadır; işveren razı
olmadıkça, bunlarda değişiklik yapamaz.
Pazarlamacı, pazarlama faaliyetleri ile ilgili olarak
düzenli biçimde ayrıntılı bilgi vermek, aldığı siparişleri işverene derhâl
ulaştırmak ve müşteri çevresini ilgilendiren önemli olayları bildirmekle
yükümlüdür.
II. Garanti
MADDE 451- Pazarlamacının, müşterilerin ödememelerinden veya diğer
yükümlülüklerini ifa etmemelerinden sorumlu olacağına ya da alacağın tahsili
için yapılacak masrafları tamamen veya kısmen karşılayacağına ilişkin
anlaşmalar, kesin olarak hükümsüzdür.
Pazarlamacı, kendi müşteri çevresiyle işlem yapıyorsa,
müşterilerin borçlarını ifa etmemesi durumunda, işverenin her bir işlemde
uğrayacağı zararın dörtte birini geçmemek üzere karşılamayı, uygun bir ek
komisyon kararlaştırılması koşuluyla yazılı olarak üstlenebilir.
Sigorta sözleşmelerinde aracılık yapan pazarlamacılar,
bir primin tamamının veya bir kısmının ödenmemesi sebebiyle, bunun tahsili için
dava veya icra takibi yoluna başvurulması durumunda, bu amaçla yapılacak
masrafların en çok yarısını karşılayacaklarını, yazılı olarak
üstlenebilirler.
III. Yetkileri
MADDE 452- Aksine
yazılı anlaşma olmadıkça pazarlamacı, sadece işlemlere aracılık etmeye
yetkilidir.
Pazarlamacı, işlem yapmaya yetkili kılınmışsa yetkisi, bu
işlerin icrası için gereken bütün olağan hukuki işlem ve fiilleri kapsar; özel
yetki verilmedikçe müşterilerden tahsilat yapamaz ve ödeme günlerini
değiştiremez.
C. İşverenin özel yükümlülükleri
I. Faaliyet alanı
MADDE 453- Pazarlamacıya belirli bir pazarlama alanında veya belirli
bir müşteri çevresinde faaliyette bulunma yetkisi verilmiş ve aksine yazılı
anlaşma da yapılmamışsa işveren, başkalarına aynı alan veya çevrede faaliyette
bulunma yetkisi veremez; ancak, kendisi üçüncü kişilerle işlem yapabilir.
Sözleşmenin pazarlama alanı veya müşteri çevresine
ilişkin hükmünün değiştirilmesini gerektiren bir sebep varsa işveren, söz konusu
hükmü, sözleşmede fesih bildirim süresi öngörülmüş olsa bile, bu süreye uymadan
tek taraflı olarak değiştirebilir; ancak, bu durumda pazarlamacının tazminat ve
hizmet sözleşmesini haklı sebeple sona erdirme hakkı
saklıdır.
II. Ücret
1. Genel olarak
MADDE 454- İşveren, pazarlamacıya sadece belirli bir miktardan veya
bu miktarla birlikte komisyondan oluşan bir ücret ödemekle
yükümlüdür.
Ücretin tamamının veya önemli kısmının komisyondan
oluşacağına ilişkin yazılı anlaşma, kararlaştırılan komisyonun, pazarlamacının
faaliyetinin uygun karşılığını oluşturması koşuluyla
geçerlidir.
Deneme süresi için ödenecek ücret, serbestçe
kararlaştırılabilir. Ancak, deneme süresi iki ayı geçemez.
2. Komisyon
MADDE 455- Pazarlamacı, belirli bir pazarlama alanı veya belirli bir
müşteri çevresinde faaliyette bulunma yetkisi sadece kendisine verilmişse,
kendisinin veya işverenin bu alan veya çevrede yaptığı bütün işlerde
kararlaştırılmış ya da alışılmış olan komisyonun ödenmesini
isteyebilir.
Belirli bir pazarlama alanı veya belirli müşteri
çevresinde faaliyette bulunma yetkisi pazarlamacıyla birlikte başkalarına da
verilmişse pazarlamacıya, sadece kendisinin aracılık ettiği veya bizzat yaptığı
işler için komisyon ödenir.
Komisyonun muaccel olması anında, yapılan işin değeri
henüz kesin olarak belirlenemiyorsa komisyon, önce alışılmış olan en az değeri
üzerinden, geri kalanı ise, en geç işin yerine getirilmesinde
ödenir.
3. Pazarlama faaliyetinin engellenmesi
MADDE 456- Pazarlamacının pazarlama işlerini yürütmesi, kendi kusuru
olmaksızın imkânsız hâle gelir ve sözleşme veya kanun gereği bu hâlde bile
kendisine ücret ödenmesi gerekirse ücret, sabit ücrete ve komisyonun kaybı
sebebiyle ödenebilecek uygun tazminata göre belirlenir. Ancak komisyon, ücretin
beşte birinden az ise, komisyon kaybı sebebiyle tazminat ödenmeyeceği yazılı
olarak kararlaştırılabilir.
Pazarlamacı, pazarlama işlerini kendi kusuru olmaksızın
yürütme imkânını bulamamasına karşın ücretinin tamamını almışsa, işverenin
istemi üzerine, kendisinin yapabileceği ve kendisinden beklenebilecek işleri
onun işletmesinde yapmakla yükümlüdür.
III. Harcamalar
MADDE 457- Pazarlamacı, aynı zamanda birden fazla işveren hesabına
faaliyette bulunuyorsa, aksi yazılı şekilde kararlaştırılmadıkça, her işveren,
pazarlamacının harcamalarına eşit olarak katılmakla
yükümlüdür.
Harcamaların
tamamen veya kısmen sabit ücrete veya komisyona dâhil edilmesine ilişkin
anlaşmalar kesin olarak hükümsüzdür.
IV. Hapis hakkı
MADDE 458- Pazarlamacılık ilişkisinden doğan muaccel alacaklar ile
işverenin ödeme güçsüzlüğüne düşmesi durumunda, henüz muaccel olmayan
alacakların güvence altına alınması için pazarlamacı, taşınırlar, kıymetli evrak
ve tahsil yetkisine dayanarak müşterilerden almış olduğu paralar üzerinde hapis
hakkına sahiptir.
Pazarlamacı, araç ve taşıma belgelerini, fiyat
tarifelerini, müşterilerle ilgili kayıtlar ile diğer belgeleri
alıkoyamaz.
D. Sona ermesi
I. Özel fesih süresi
MADDE 459- Komisyon, sabit ücretin en az beşte birini oluşturuyor ve
önemli mevsimlik dalgalanmalardan etkileniyorsa işveren, bir önceki mevsimin sona ermesinden beri
kendisiyle çalışmaya devam eden pazarlamacının sözleşmesini, yeni mevsim
sırasında iki aylık fesih süresine uyarak feshedebilir.
Aynı koşullar altında pazarlamacı da, kendisini bir
önceki mevsim sonuna kadar çalıştırmış ve bundan sonra da çalıştırmaya devam
eden işverene karşı, bir sonraki mevsimin başlamasına kadar olan dönemde, iki
aylık fesih süresine uyarak sözleşmeyi feshedebilir.
II. Özel sonuçlar
MADDE 460- Sözleşmenin sona ermesi hâlinde, pazarlamacının bizzat
yaptığı veya yapılmasına aracılık ettiği bütün işlemler ile kabul ve yerine
getirme zamanına bakılmaksızın, sözleşmenin sona ermesine kadar işverene
iletilen bütün siparişler için komisyon ödenir.
Sözleşmenin sona ermesi hâlinde pazarlamacı,
pazarlamacılık faaliyetinde bulunması için kendisine verilen örnek ve modelleri,
fiyat tarifelerini, müşterilerle ilgili kayıtları ve diğer belgeleri işverene
geri vermekle yükümlüdür. Ancak, pazarlamacının hapis hakkı
saklıdır.
ÜÇÜNCÜ AYIRIM
Evde Hizmet
Sözleşmesi
A.Tanımı ve çalışma koşulları
I. Tanımı
MADDE 461- Evde
hizmet sözleşmesi, işverenin verdiği işi, işçinin kendi evinde veya
belirleyeceği başka bir yerde, bizzat veya aile bireyleriyle birlikte bir ücret
karşılığında görmeyi üstlendiği sözleşmedir.
II. Çalışma
koşullarının bildirilmesi
MADDE 462-
İşveren, işçiye her yeni iş verişinde genel çalışma koşulları dışında kalan ve o
işe özgü özellikleri bildirir; gerekiyorsa işçi tarafından sağlanacak malzemeyi,
bu malzemenin sağlanması için kendisine ne miktarda ödemede bulunacağını ve iş
için ödeyeceği ücreti de işçiye yazılı olarak bildirir.
İşin verilmesinden önce malzeme için ödenecek bedel ve iş
için ödenecek ücret yazıyla bildirilmemişse, bu işlerde uygulanan alışılmış
bedel ve ücret ödenir.
III. İşçinin özel borçları
1. İşin yapılması
MADDE 463- İşçi,
işe zamanında başlamak, işi kararlaştırılan zamanda bitirmek ve çalışmanın
sonucunu işverene teslim etmekle yükümlüdür.
İş, işçinin kusuruyla ayıplı olarak görülmüşse işçi,
giderilmesi mümkün olan ayıpları, masrafı kendisine ait olmak üzere gidermek
zorundadır.
2. Malzeme ve iş araçları
MADDE 464- Malzeme ve iş araçları işveren tarafından sağlanmışsa,
işçi bunları gereken özeni göstererek kullanmak, bundan dolayı hesap vermek,
ayrıca kalan malzeme ile iş araçlarını da işverene teslim etmekle yükümlüdür.
İşçi işi görürken, kendisine teslim edilen malzemenin
veya iş araçlarının bozuk olduğunu belirlerse, durumu hemen işverene bildirir ve
işe devam etmeden önce, onun talimatını bekler.
İşçi, kendisine teslim edilen malzeme veya iş araçlarını
kendi kusuruyla kullanılmaz hâle getirirse, işverene karşı onun kullanılmaz hâle
geldiği gündeki rayiç bedeli kadar sorumludur.
IV. İşverenin özel borçları
1. Ürünün kabulü
MADDE 465-
İşveren, işçinin üreterek teslim ettiği ürünü inceler; varsa bulduğu ayıpları
teslimden başlayarak bir hafta içinde işçiye bildirir. Süresinde bildirim
yapılmamışsa, ürün mevcut durumuyla kabul edilmiş sayılır.
2. Ücret
a. Ödenmesi
MADDE 466- Yapılan işin ücreti, işçi, işveren tarafından aralıksız
olarak çalıştırıldığı takdirde, onbeş günde bir veya işçinin rızasıyla ayda bir;
aralıklı olarak çalıştırıldığı takdirde, ürünün her tesliminde ödenir.
Her ücret ödenmesinde işçiye, bir hesap özeti verilir.
Hesap özetinde, varsa kesintilerin miktarı ve sebebi de gösterilir.
b. Çalışmanın engellenmesi hâlinde
MADDE 467- İşçiyi
aralıksız biçimde çalıştıran işveren, ürünü kabulde temerrüde düştüğü veya
işçinin kişiliğinden kaynaklanan sebeplerle ve kusuru olmaksızın çalışma
engellendiği takdirde, hizmet ediminin engellenmesi durumundaki ücret ödenmesine
ilişkin hükümler gereğince, ona ücretini ödemekle yükümlüdür. Diğer durumlarda
işveren, bu hükümlere göre ücret ödemekle yükümlü değildir.
V. Sona ermesi
MADDE 468- İşçiye
deneme amacıyla bir iş verilmişse, aksi
kararlaştırılmadıkça, sözleşme deneme süresi için kurulmuş
sayılır.
İşçi, işveren tarafından aralıksız olarak çalıştırıldığı
takdirde, aksi kararlaştırılmadıkça, sözleşme belirsiz süreyle yapılmış sayılır;
diğer durumlarda sözleşmenin belirli süreyle yapıldığı kabul edilir.
B. Genel hükümlerin uygulanması
MADDE 469-
Pazarlamacılık sözleşmesine ve evde hizmet sözleşmesine ilişkin hüküm bulunmayan
hâllerde, hizmet sözleşmesinin genel hükümleri uygulanır.
YEDİNCİ BÖLÜM
Eser Sözleşmesi
A. Tanımı
MADDE 470- Eser
sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun
karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
B. Hükümleri
I. Yüklenicinin borçları
1. Genel olarak
MADDE 471-
Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin
haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek
zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun
belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin
göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas
alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya
kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin
meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi
başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma
olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve
gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.
2. Malzeme bakımından
MADDE 472- Malzeme yüklenici tarafından sağlanmışsa yüklenici, bu
malzemenin ayıplı olması yüzünden işsahibine karşı, satıcı gibi sorumludur.
Malzeme işsahibi tarafından sağlanmışsa yüklenici, onları
gereken özeni göstererek kullanmakla ve bundan dolayı hesap ve artanı geri
vermekle yükümlüdür.
Eser meydana getirilirken, işsahibinin sağladığı
malzemenin veya eserin yapılması için gösterdiği yerin ayıplı olduğu anlaşılır
veya eserin gereği gibi ya da zamanında meydana getirilmesini tehlikeye
düşürecek başka bir durum ortaya çıkarsa, yüklenici bu durumu hemen işsahibine
bildirmek zorundadır; bildirmezse bundan doğacak sonuçlardan sorumlu
olur.
3. İşe başlama ve yürütme
MADDE 473-
Yüklenicinin işe zamanında başlamaması veya sözleşme hükümlerine aykırı olarak
işi geciktirmesi ya da işsahibine yüklenemeyecek bir sebeple ortaya çıkan
gecikme yüzünden bütün tahminlere göre yüklenicinin işi kararlaştırılan zamanda
bitiremeyeceği açıkça anlaşılırsa, işsahibi teslim için belirlenen günü beklemek
zorunda olmaksızın sözleşmeden dönebilir.
Meydana getirilmesi sırasında, eserin yüklenicinin kusuru
yüzünden ayıplı veya sözleşmeye aykırı olarak meydana getirileceği açıkça
görülüyorsa, işsahibi bunu önlemek üzere
vereceği veya verdireceği uygun bir
süre içinde yükleniciye, ayıbın
veya aykırılığın giderilmesi; aksi takdirde hasar ve masrafları kendisine
ait olmak üzere, onarımın veya işe devamın bir üçüncü kişiye verileceği
konusunda ihtarda bulunabilir.
4. Ayıp sebebiyle sorumluluk
a. Ayıbın belirlenmesi
MADDE 474-
İşsahibi, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulur
bulmaz eseri gözden geçirmek ve ayıpları varsa, bunu uygun bir süre içinde
yükleniciye bildirmek zorundadır.
Taraflardan her biri, giderini karşılayarak, eserin
bilirkişi tarafından gözden geçirilmesini ve sonucun bir raporla
belirlenmesini isteyebilir.
b. İşsahibinin seçimlik hakları
MADDE 475- Eserdeki ayıp sebebiyle yüklenicinin sorumlu olduğu
hâllerde işsahibi, aşağıdaki seçimlik haklardan birini
kullanabilir:
1. Eser işsahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet
gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aynı
ölçüde aykırı olursa sözleşmeden dönme.
2. Eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim
isteme.
3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün
masrafları yükleniciye ait olmak üzere, eserin ücretsiz onarılmasını
isteme.
İşsahibinin genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı
saklıdır.
Eser, işsahibinin taşınmazı üzerinde yapılmış olup,
sökülüp kaldırılması aşırı zarar doğuracaksa işsahibi, sözleşmeden dönme hakkını
kullanamaz.
c. İşsahibinin sorumluluğu
MADDE 476- Eserin
ayıplı olması, yüklenicinin açıkça yaptığı ihtara karşın, işsahibinin verdiği
talimattan doğmuş bulunur veya herhangi bir sebeple işsahibine yüklenebilecek
olursa işsahibi, eserin ayıplı olmasından doğan haklarını
kullanamaz.
d. Eserin kabulü
MADDE 477- Eserin
açıkça veya örtülü olarak kabulünden sonra, yüklenici her türlü sorumluluktan
kurtulur; ancak, onun tarafından kasten gizlenen ve usulüne göre gözden geçirme
sırasında fark edilemeyecek olan ayıplar için sorumluluğu devam
eder.
İşsahibi, gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı
ihmal ederse, eseri kabul etmiş sayılır.
Eserdeki ayıp sonradan ortaya çıkarsa işsahibi,
gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorundadır; bildirmezse eseri kabul
etmiş sayılır.
e. Zamanaşımı
MADDE 478- Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple
açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki
eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır
kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle
zamanaşımına uğrar.
II. İşsahibinin borçları
1. Bedelin muacceliyeti
MADDE 479-
İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin
teslimi anında muaccel olur.
Eserin parça parça teslim edilmesi kararlaştırılmış ve
bedel parçalara göre belirlenmişse, her parçanın bedeli onun teslimi anında
muaccel olur.
2. Bedel
a. Götürü bedel
MADDE 480- Bedel
götürü olarak belirlenmişse yüklenici, eseri o bedelle meydana getirmekle
yükümlüdür. Eser, öngörülenden fazla emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile
yüklenici, belirlenen bedelin artırılmasını isteyemez.
Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de
taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel
ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici,
hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı
veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir.
Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici, ancak fesih hakkını
kullanabilir.
Eser, öngörülenden az emek ve masrafı gerektirmiş olsa
bile işsahibi, belirlenen bedelin tamamını ödemekle
yükümlüdür.
b. Değere göre bedel
MADDE 481- Eserin
bedeli önceden belirlenmemiş veya yaklaşık olarak belirlenmişse bedel, yapıldığı
yer ve zamanda eserin değerine ve yüklenicinin giderine bakılarak belirlenir.
C. Sözleşmenin sona ermesi
I.Yaklaşık bedelin aşılması
MADDE 482-
Başlangıçta yaklaşık olarak belirlenen bedelin, işsahibinin kusuru olmaksızın
aşırı ölçüde aşılacağı anlaşılırsa işsahibi, eser henüz tamamlanmadan veya
tamamlandıktan sonra sözleşmeden dönebilir.
Eser, işsahibinin arsası üzerine yapılıyorsa işsahibi,
bedelden uygun bir miktarın indirilmesini isteyebileceği gibi, eser henüz
tamamlanmamışsa, yükleniciyi işe devamdan alıkoyarak, tamamlanan kısım için
hakkaniyete uygun bir bedel ödemek suretiyle sözleşmeyi
feshedebilir.
II. Eserin yok olması
MADDE 483- Eser
teslimden önce beklenmedik olay sonucu yok olursa işsahibi, eseri teslim almada
temerrüde düşmedikçe yüklenici, yaptığı işin ücretini ve giderlerinin ödenmesini
isteyemez. Bu durumda malzemeye gelen hasar, onu sağlayana ait olur.
Eserin işsahibince verilen malzeme veya gösterilen
arsanın ayıbı veya işsahibinin talimatına uygun yapılması yüzünden yok olması
durumunda yüklenici, doğabilecek olumsuz sonuçları zamanında bildirmişse,
yaptığı işin değerini ve bu değere girmeyen giderlerinin ödenmesini isteyebilir.
İşsahibinin kusuru varsa, yüklenicinin ayrıca zararının giderilmesini de isteme
hakkı vardır.
III. Tazminat karşılığı fesih
MADDE 484-
İşsahibi, eserin tamamlanmasından önce yapılmış olan kısmın karşılığını ödemek
ve yüklenicinin bütün zararlarını gidermek koşuluyla sözleşmeyi feshedebilir.
IV. İşsahibi yüzünden ifanın
imkânsızlaşması
MADDE 485- Eserin
tamamlanması, işsahibi ile ilgili beklenmedik olay dolayısıyla imkânsızlaşırsa
yüklenici, yaptığı işin değerini ve bu değere girmeyen giderlerini isteyebilir.
İfa imkânsızlığının ortaya çıkmasında işsahibi
kusurluysa, yüklenicinin ayrıca tazminat isteme hakkı vardır.
V. Yüklenicinin ölümü veya yeteneğini
kaybetmesi
MADDE 486-
Yüklenicinin kişisel özellikleri göz önünde tutularak yapılmış olan sözleşme,
onun ölümü veya kusuru olmaksızın eseri tamamlama yeteneğini kaybetmesi
durumunda kendiliğinden sona erer. Bu durumda işsahibi, eserin tamamlanan
kısmından yararlanabilecek ise, onu kabul etmek ve karşılığını vermekle
yükümlüdür.
SEKİZİNCİ BÖLÜM
Yayım Sözleşmesi
A. Tanımı
MADDE 487- Yayım
sözleşmesi, bir fikir ve sanat eseri sahibinin veya halefinin, o eseri
yayımlanmak üzere yayımcıya bırakmayı, yayımcının da onu çoğaltarak yayımlamayı
üstlendiği sözleşmedir.
B. Şekli
MADDE
488-
Yayım sözleşmesinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına
bağlıdır.
C. Hükümleri
I. Yayımlatma hakkının geçişi ve
sorumluluk
MADDE 489- Yayım
sözleşmesiyle eser sahibinin hakları, sözleşmenin ifasının gerektirdiği ölçüde
ve süreyle yayımcıya geçer.
Yayımlatan, yayımcıya
karşı, sözleşmenin kurulduğu anda eseri yayımlatma hakkının bulunmamasından
sorumlu olduğu gibi, eser korunmakta ise, telif hakkının olmamasından da
sorumludur.
Eserin tamamı veya bir
bölümü yayımlanmak üzere başka bir yayımcıya bırakılmış ya da yayımlatanın
bilgisi altında yayımlanmış ise yayımlatan, yayım sözleşmesinin yapılmasından
önce, bunu karşı tarafa bildirmek zorundadır.
II. Yayımlatanın tasarruf hakkı
MADDE 490-
Yayımlatan, sözleşmede kararlaştırılan süre sona ermedikçe veya süre
belirlenmemişse kararlaştırılan baskı adedinin tükenmesi için alışılmış süre
geçmedikçe, eserin tamamı veya bir bölümü üzerinde, yayımcının zararına olacak
biçimde tasarrufta bulunamaz.
Süreli yayınlarda yer alan kısa yazılar, yayımlatan
tarafından her zaman, başka yerde de yayımlatılabilir.
Yayımlatan, toplama bir eserin kendisine ait bölümlerini
veya dergilerde çıkan uzun yazılarını, yayımın bitmesinden başlayarak üç ay
geçmedikçe yeniden yayımlatamaz.
III. Basım sayısı ve baskı adedinin
belirlenmesi
MADDE 491-
Sözleşmede basım sayısı
belirtilmemişse, yayımcının ancak bir basım yapma hakkı
vardır.
Taraflar, sözleşmenin süresini veya baskı adedini
kararlaştırmak zorundadırlar.
Sözleşmede yayımcıya belirli birkaç basım veya bütün yeni
basımları yapma yetkisi verildiği hâllerde, yayımcı eserin baskı adedi tükenmiş
iken yeni bir basım yapmayı ihmal ederse, yayımlatan yeni basım için yayımcıya
uygun bir süre verir. Yayımcı, verilen süre içinde basımı gerçekleştirmezse;
yayımlatan sözleşmeden cayabilir.
IV. Çoğaltma ve dağıtım
MADDE 492-
Yayımcı, eseri hiçbir kısaltma, ekleme ve değişiklik yapmaksızın uygun biçimde
çoğaltmakla yükümlüdür; ayrıca, satışın artırılması için gerekli tanıtım ve
dağıtımı yapmak ve bu konuda her türlü önlemi almak
zorundadır.
Satış fiyatını, eserin satılmasını güçleştirmemek
koşuluyla yayımcı belirler.
V. Düzeltme ve iyileştirme
MADDE 493-
Yayımcının menfaatlerini zedelememek ve onun sorumluluğunu artırmamak koşuluyla,
eser sahibi eserde düzeltme ve iyileştirme, halefleri ise ancak güncelleştirme
yapabilir. Bu düzeltme ve iyileştirme gerektirdiği hâlde sözleşmede öngörülmemiş
giderler, yayımlatan tarafından karşılanır.
Yayımcı, eser sahibine eserini iyileştirme, haleflerine
de güncelleştirme imkânı vermeden yeni bir basım yapamaz ve onu
çoğaltamaz.
VI. Birarada basım ve ayrı ayrı yayım
MADDE 494- Bir
eser sahibinin birden çok eserini ayrı ayrı yayımlama hakkı, yayımcıya bunların
bir arada basılması yetkisini vermez.
Aynı şekilde, eser sahibinin bütün eserlerini veya
bunlardan yalnız bir türünü birarada yayımlama hakkı, yayımcıya bunlar içinden
her birinin ayrı ayrı basıp yayma hakkını vermez.
VII. Çeviri hakkı
MADDE 495- Çeviri
hakkının yayımcıya geçebilmesi, bunun sözleşmede açıkça belirtilmiş olmasına
bağlıdır.
VIII. Bedel isteme hakkı
1. Bedelin belirlenmesi
MADDE
496-
Sözleşmede aksi kararlaştırılmış olmadıkça yayımlatan, bedel ödenmesini
isteyebilir.
Bedel ödenmesi gereken
hâllerde ödenecek miktar belli değilse bedel, hâkim tarafından belirlenir.
Yayımcının birden fazla basım yapma hakkı varsa, ilk
basım için kararlaştırılan bedel ve diğer koşulların, sonraki basımlar için de
uygulanacağı kabul edilmiş sayılır.
2. Bedelin ödenme zamanı, satış hesapları ve bedelsiz
alma hakkı
MADDE 497- Bedel,
eser bütün olarak yayımlanacaksa tamamının; cilt, fasikül, forma gibi bölümler
hâlinde yayımlanacaksa, her bölümün basımından ve satışa hazır duruma
getirilmesinden sonra ödenir.
Taraflar, bedeli satış miktarına bağlamışlarsa yayımcı,
satış hesaplarını tutmak, çıkarmak ve teamüle uygun ispat edici belgeleri
hazırlamakla yükümlüdür.
Aksi kararlaştırılmadıkça yayımlatanın, eserden, teamül
uyarınca verilmesi gereken miktarda bedelsiz alma hakkı
vardır.
D. Sona ermesi
I. Eserin yok olması
MADDE 498- Eser,
yayımcıya teslimden sonra beklenmedik hâl sonucu yok olsa bile, yayımcı bedeli
ödemekle yükümlüdür.
Eserin başka bir örneği kendisinde varsa, eser sahibinin
bu örneği yayımcıya vermesi gerekir; başka bir örneği bulunmamakla birlikte, az
bir çabayla yeniden meydana getirilebilecekse eser sahibi, eseri meydana
getirerek teslim etmekle yükümlüdür. Eser sahibi her iki durumda da uygun bir
karşılık isteyebilir.
II. Basılanın yok olması
MADDE 499- Eserin
tamamlanmış olan baskı adedinin tamamı veya bir bölümü, satışa sunulmadan önce
beklenmedik hâl sonucu yok olursa yayımcı, yayımlatana ayrıca bir bedel
ödemeksizin yok olan miktarı, gideri kendisine ait olmak üzere yeniden
basabilir.
Yayımcı, aşırı masraf gerektirmeksizin yok olanların
yerine yenilerini koyabilecek ise, bunu yapmakla
yükümlüdür.
III. Kişisel sebeplerle sona ermesi
MADDE 500- Eser
sahibi eseri tamamlamadan önce ölür veya tamamlama yeteneğini yitirir ya da
eseri tamamlaması kendi kusuru olmaksızın imkânsız duruma gelirse, sözleşme
kendiliğinden sona erer. Ancak, sözleşmenin tamamı veya bir bölümünün
yerine getirilmesi mümkün ve hakkaniyete uygun bulunursa hâkim, sözleşme
ilişkisinin devam etmesine ve bunun için gereken değişikliklerin yapılmasına
karar verebilir.
Yayımcı iflas ederse yayımlatan, eseri başka bir
yayımcıya verebilir; ancak, iflas anında henüz muaccel olmamış borcun yerine
getirileceği konusunda güvence gösterilmişse, yayımlatan eseri başka bir
yayımcıya veremez.
E. Sipariş üzerine yayım sözleşmesi
MADDE 501- Bir
veya birkaç kişi, yayımcının belirlediği plana göre bir eser meydana getirmeyi
üstlenirlerse, sadece sözleşmeyle kararlaştırılan ücrete hak
kazanırlar.
Bu durumda, sözleşme konusu mali haklar yayımcıya ait
olur.
DOKUZUNCU BÖLÜM
Vekâlet İlişkileri
BİRİNCİ AYIRIM
Vekâlet Sözleşmesi
A. Tanımı
MADDE 502-
Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini
yapmayı üstlendiği sözleşmedir.
Vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri
ölçüde, bu Kanunda düzenlenmemiş olan işgörme sözleşmelerine de
uygulanır.
Sözleşme veya teamül varsa vekil, ücrete hak
kazanır.
B. Kurulması
MADDE 503- Kendisine bir işin görülmesi önerilen kişi, bu işi görme
konusunda resmî sıfata sahipse veya işin yapılması mesleğinin gereği ise ya da
bu gibi işleri kabul edeceğini duyurmuşsa, bu öneri onun tarafından hemen
reddedilmedikçe, vekâlet sözleşmesi kurulmuş sayılır.
C. Hükümleri
I. Vekâletin kapsamı
MADDE 504-
Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine
göre belirlenir.
Vekâlet, özellikle vekilin üstlendiği işin görülmesi için
gerekli hukuki işlemlerin yapılması yetkisini de kapsar.
Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh
olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep
edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz,
taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz.
II. Vekilin borçları
1. Talimata uygun ifa
MADDE 505- Vekil,
vekâlet verenin açık talimatına uymakla yükümlüdür. Ancak, vekâlet verenden izin
alma imkânı bulunmadığında, durumu bilseydi onun da izin vereceği açık olan
hâllerde, vekil talimattan ayrılabilir.
Bunun dışındaki durumlarda vekil, talimattan ayrılırsa,
bundan doğan zararı karşılamadıkça işi görmüş olsa bile, vekâlet borcunu ifa
etmiş olmaz.
2. Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme
a. Genel olarak
MADDE 506- Vekil,
vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya
durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına
yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı
menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun
belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin
göstermesi gereken davranış esas alınır.
b. İşin üçüncü kişiye gördürülmesi
hâlinde
MADDE 507- Vekil,
yetkisi dışına çıkarak işi başkasına gördürdüğünde, onun fiilinden kendisi
yapmış gibi sorumludur.
Vekil başkasına vekâlet vermeye yetkili ise, sadece
seçmede ve talimat vermede gerekli özeni göstermekle
yükümlüdür.
Vekâlet veren, her iki durumda da vekilin kendi
yerine koyduğu kişiye karşı sahip olduğu hakları, doğrudan doğruya o kişiye
karşı ileri sürebilir.
3. Hesap
verme
MADDE 508- Vekil,
vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle
ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene vermekle
yükümlüdür.
Vekil, vekâlet verene tesliminde geciktiği paranın
faizini de ödemekle yükümlüdür.
4. Edinilen hakların vekâlet verene geçişi
MADDE 509- Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü
işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün
borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene
geçer.
Vekilin iflası hâlinde vekâlet veren, bu alacağın
kendisine geçmiş olduğunu iflas masasına karşı da ileri sürebilir.
Vekâlet veren, vekilin kendi adına ve vekâlet veren
hesabına edinmiş olduğu taşınır eşyanın iflas masasından ayrılarak kendisine
verilmesini isteyebilir. Vekilin sahip olduğu hapis hakkından iflas masası da
yararlanır.
III. Vekâlet verenin borçları
MADDE 510- Vekâlet veren, vekâletin gereği gibi ifası için vekilin
yaptığı giderleri ve verdiği avansları faiziyle birlikte ödemek ve yüklendiği
borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür.
Vekil, vekâletin ifası sebebiyle uğradığı zararın
giderilmesini vekâlet verenden isteyebilir. Ancak vekâlet veren, kusuru
bulunmadığını ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir.
IV. Birlikte vekâlet verenlerin ve birlikte vekillerin
sorumluluğu
MADDE 511- Bir
kişiye birlikte vekâlet verenler, vekile karşı müteselsil olarak sorumludurlar.
Vekâleti birlikte üstlenenler, vekâletin ifasından
müteselsil olarak sorumludurlar ve yetkilerini başkalarına devir hakları
olmadıkça, vekâlet vereni, ancak birlikte yaptıkları fiil ve işlemleriyle borç
altına sokabilirler.
D. Sona ermesi
I. Sebepleri
1. Tek taraflı sona erdirme
MADDE 512- Vekâlet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı
olarak sona erdirebilir. Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona
erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.
2. Ölüm, ehliyetin kaybedilmesi ve iflas
MADDE 513- Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça
sözleşme, vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası
ile kendiliğinden sona ermiş olur. Bu hüküm, taraflardan birinin tüzel kişi
olması durumunda, bu tüzel kişiliğin sona ermesinde de
uygulanır.
Vekâletin sona ermesi vekâlet verenin menfaatlerini
tehlikeye düşürüyorsa, vekâlet veren veya mirasçısı ya da temsilcisi, işleri
kendi başına görebilecek duruma gelinceye kadar, vekil veya mirasçısı ya da
temsilcisi, vekâleti ifaya devam etmekle yükümlüdür.
II. Hükümleri
MADDE 514- Vekilin sözleşmenin sona erdiğini öğrenmeden önce yaptığı
işlerden, vekâlet veren ya da mirasçıları sözleşme devam ediyormuş gibi
sorumludur.
İKİNCİ AYIRIM
Kredi Mektubu ve Kredi
Emri
A. Kredi mektubu
MADDE 515- Kredi
mektubu, mektup gönderenin gönderilene bir üst sınır belirleyerek veya
belirlemeksizin, kredi mektubundan yararlanacak belirli kişiye istemde
bulunacağı miktarda para ve benzeri şeyleri verme konusundaki vekâletini içeren
belgedir. Kredi mektubu, vekâlet sözleşmesi ve havale hükümlerine tabidir.
Üst sınır belirlenmeksizin verilmiş olan kredi mektubunda
mektuptan yararlanacak kişi, bu mektupla ilgili olanlar arasındaki ilişkiye
açıkça uygun olmayan fazla bir istemde bulunursa mektup gönderilen, durumu
gönderene bildirmek ve cevap alıncaya kadar ödemeyi ertelemek
zorundadır.
Kredi mektubuyla verilen vekâlet,
ancak gönderilen tarafından belirli bir miktar için kabul edildiği takdirde
geçerli olur.
B. Kredi emri
I. Tanımı ve şekli
MADDE 516- Bir
kimse kendi adına ve hesabına kredi emri verenin sorumluluğu altında bir üçüncü
kişiye kredi açmak veya krediyi yenilemek için emir almış ve kabul etmişse,
kredi emri verilen vekâletini aşmadıkça emri veren, kredi borcundan kefil gibi
sorumlu olur. Ancak, kredi emri yazılı olmadıkça emri veren sorumlu
olmaz.
II. Kredi emrinden yararlananın
ehliyetsizliği
MADDE 517- Kredi
emrini veren, kredi emrinden yararlananın ehliyetsizliğini ileri sürerek kredi
emri verilene karşı sorumluluktan kurtulamaz.
III. Kredi emri verilenin önel vermesi
MADDE 518- Kredi
emri verilen, kredi emrinden yararlanana kendiliğinden önel verir veya kendisine
talimat verildiği hâlde kredi emrinden yararlanana başvurmayı ihmal ederse,
kredi emri veren sorumluluktan kurtulur.
IV. Taraflar arasındaki ilişki
MADDE 519- Kredi
emri veren ile kredi emrinden yararlanan arasındaki ilişkiye, kefil ile asıl
borçlu arasındaki ilişkiyi düzenleyen hükümler uygulanır.
ÜÇÜNCÜ AYIRIM
Simsarlık
Sözleşmesi
A. Tanımı ve
şekli
MADDE 520- Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir
sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi
üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı
sözleşmedir.
Simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekâlete ilişkin
hükümler uygulanır.
Taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi, yazılı
şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.
B. Ücret
I. Hak etme zamanı
MADDE 521- Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme
kurulursa ücrete hak kazanır.
Simsarın faaliyeti sonucunda kurulan sözleşme geciktirici
koşula bağlanmışsa ücret, koşulun gerçekleşmesi hâlinde
ödenir.
Simsarlık sözleşmesinde
simsarın yapacağı giderlerin kendisine ödeneceği kararlaştırılmışsa, simsarın
faaliyeti sözleşmenin kurulmasıyla sonuçlanmamış olsa bile giderleri ödenir.
II. Ücretin belirlenmesi
MADDE 522- Ücret, belirlenmemişse tarifeye, tarife yoksa
teamüle göre ödenir.
III. Simsarın haklarını kaybetmesi
MADDE 523- Simsar, üstlendiği borcuna aykırı davranarak diğer
tarafın menfaatine hareket eder veya dürüstlük kurallarına aykırı olarak diğer
taraftan ücret sözü alırsa, ücrete ve yaptığı giderlere ilişkin haklarını
kaybeder.
IV. Evlenme simsarlığı
MADDE 524- Evlenme simsarlığından doğan ücret hakkında dava açılamaz
ve takip yapılamaz.
V. Ücretten indirim
MADDE 525-
Sözleşmede aşırı bir ücret kararlaştırılmışsa, borçlunun istemi üzerine, bu
ücret hâkim tarafından hakkaniyete uygun olarak
indirilebilir.
ONUNCU BÖLÜM
Vekâletsiz İşgörme
A. İşgörenin hak ve borçları
I. İşin görülmesi
MADDE 526-
Vekâleti olmaksızın başkasının hesabına işgören, o işi sahibinin menfaatine ve
varsayılan iradesine uygun olarak görmekle yükümlüdür.
II. Sorumluluk
MADDE 527-
Vekâletsiz işgören, her türlü ihmalinden sorumludur. Ancak, işgören bu işi,
işsahibinin karşılaştığı zararı veya zarar tehlikesini gidermek üzere yapmışsa,
sorumluluğu daha hafif olarak değerlendirilir.
İşgören, işsahibinin açıkça veya örtülü olarak yasaklamış
olmasına karşın bu işi yapmışsa ve işsahibinin yasaklaması da hukuka veya ahlaka
aykırı değilse, beklenmedik hâlden de sorumlu olur. Ancak, işgören o işi
yapmamış olsaydı bile, bu zararın beklenmedik hâl sonucunda
gerçekleşeceğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.
III. İşgörenin ehliyetsizliği
MADDE 528-
İşgören, sözleşme ehliyetinden yoksunsa, yaptığı işlemden ancak zenginleştiği
ölçüde veya iyiniyetli olmaksızın elinden çıkardığı zenginleşme miktarıyla
sorumlu olur.
Haksız fiillerden doğan daha kapsamlı sorumluluk
saklıdır.
B. İşsahibinin hak ve borçları
I. İşin işsahibinin menfaatine yapılması hâlinde
MADDE 529-
İşsahibi, işin kendi menfaatine yapılması hâlinde, işgörenin, durumun gereğine
göre zorunlu ve yararlı bulunan bütün masrafları faiziyle ödemek ve gördüğü
iş dolayısıyla üstlendiği edimleri ifa etmek ve hâkimin
takdir edeceği zararı gidermekle yükümlüdür. Bu hüküm, umulan sonuç
gerçekleşmemiş olsa bile, işi yaparken gereken özeni göstermiş olan işgören
hakkında da uygulanır.
İşgören, yapmış olduğu giderleri alamadığı takdirde,
sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre ayırıp alma hakkına
sahiptir.
II. İşin işgörenin menfaatine yapılması
hâlinde
MADDE 530-
İşsahibi, kendi menfaatine yapılmamış olsa bile, işgörmeden doğan faydaları
edinme hakkına sahiptir; ancak zenginleştiği ölçüde, işgörenin masraflarını
ödemek ve giriştiği borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür.
III. İşin işsahibi tarafından uygun bulunması
hâlinde
MADDE 531- İşsahibi yapılan işi uygun bulmuşsa, vekâlet hükümleri
uygulanır.
ONBİRİNCİ BÖLÜM
Komisyon Sözleşmesi
A. Alım veya satım komisyonculuğu
I.Tanımı
MADDE 532- Alım
veya satım komisyonculuğu, komisyoncunun ücret karşılığında, kendi adına ve
vekâlet verenin hesabına kıymetli evrak ve taşınırların alım veya satımını
üstlendiği sözleşmedir.
Bu bölümdeki hükümler saklı kalmak üzere, komisyon
sözleşmelerine vekâlet hükümleri uygulanır.
II. Komisyoncunun borçları
1. Bildirme ve sigortalama borcu
MADDE 533- Komisyoncu, yaptığı iş hakkında vekâlet vereni
bilgilendirmek ve özellikle talimatının yerine getirildiğini kendisine hemen
bildirmekle yükümlüdür.
Vekâlet verenin talimatı olmadıkça komisyoncu,
sözleşmenin konusunu oluşturan şeyleri sigorta ettirmekle yükümlü
değildir.
2. Özen borcu
MADDE 534- Satılmak üzere kendisine gönderilen eşya açıkça ayıplı
ise komisyoncu, vekâlet verenin taşıyıcıya karşı haklarının korunması için
gerekeni yapmak, zararı tespit ettirmek, olabildiğince eşyayı koruma altına
almak ve durumdan vekâlet vereni hemen
bilgilendirmekle yükümlüdür; aksi takdirde, her türlü ihmalinden doğan zarardan
sorumlu olur.
Satılmak üzere gönderilen
eşya kısa sürede bozulabilecek nitelikte ise komisyoncu, vekâlet vereni hemen
bilgilendirmek koşuluyla eşyayı satmakla yükümlüdür.
3. Vekâlet verenin belirlediği bedel
MADDE 535-
Vekâlet verenin belirlediği bedelin altında mal satan komisyoncu, malı
satmasaydı vekâlet verenin daha fazla zarar göreceğini ve durumun yeniden
talimat almaya elverişli bulunmadığını ispat etmedikçe, belirlenen bedel ile
satış bedeli arasındaki farkı gidermekle yükümlüdür. Bunun dışında komisyoncu,
kusuru varsa, talimatına aykırı davranmasından dolayı vekâlet verenin uğradığı
diğer zararlardan da sorumludur.
Vekâlet verenin
belirlediği bedelin altında mal alan veya üstünde satan komisyoncu, bu
işlemlerden doğan farkı alıkoyamaz.
4. Veresiye satma ve teslim almadan ödeme
MADDE 536-
Komisyoncu, vekâlet verenin izni olmaksızın malı veresiye satar veya malı teslim
almadan bedelini öderse, bundan doğan zarara katlanmak zorundadır. Ancak,
vekâlet veren yasaklamadıkça, malı satış yerindeki ticari teamüle göre veresiye
de satabilir.
5. Komisyoncunun garantisi
MADDE 537-
Yetkisi olmaksızın veresiye mal satması dışında, komisyoncu işlemde bulunduğu
borçluların ödememelerinden ve diğer borçlarını ifa etmemelerinden sorumlu
olmaz. Ancak, komisyoncu açıkça garanti vermişse veya bulunduğu yerdeki ticari
teamül gerektiriyorsa sorumlu olur.
Garanti veren komisyoncunun bundan dolayı ayrıca ücret
isteme hakkı vardır.
III. Komisyoncunun hakları
1. Ödediği paralar ve yaptığı giderler
MADDE
538-
Komisyoncu, vekâlet verenin yararı için yaptığı bütün giderleri ve ödediği
paraları faiziyle birlikte isteyebilir.
Komisyoncu, ardiye ve
taşıma bedellerini vekâlet verenin hesabına geçirebilirse de, kendi
çalışanlarının ücretlerini geçiremez.
2. Komisyon ücreti
a. İsteme hakkı
MADDE 539-
Komisyoncu, ücretinin ödenmesini kendisine verilen işi yapınca isteyebileceği
gibi, işin yapılmaması vekâlet verene yükletilebilen bir sebepten kaynaklanması
hâlinde de isteyebilir.
Komisyoncu, başka sebeplerle işin yapılamaması durumunda,
ancak emeğinin yerel âdete göre belirlenecek karşılığını
isteyebilir.
b. Kaybedilmesi
MADDE 540- Komisyoncu, vekâlet verene karşı dürüstlük kurallarına
aykırı davranır, özellikle ona satın aldığından fazla veya sattığından eksik bir
bedel bildirirse, ücret alma hakkını kaybeder.
Bedelin gerçekleşen bedelden farklı gösterilmesi
durumunda vekâlet veren, komisyoncuyu gerçekleşen bedel üzerinden satılanın
alıcısı veya satıcısı sayma hakkına sahiptir.
3. Hapis hakkı
MADDE 541-
Komisyoncunun, sattığı malın bedeli ve satın aldığı mal üzerinde hapis hakkı
vardır.
4. Malın açık artırmayla satılması
MADDE 542-
Komisyoncuya verilen malın satılamaması veya satış emrinden cayılması durumunda
vekâlet veren, malı geri almakta ya da o malla ilgili başka işlem yapmakta aşırı
ölçüde gecikirse komisyoncu,
malı bulunduğu yer
mahkemesinden karar alarak
açık artırmayla sattırabilir. Ancak, mal borsada kayıtlıysa veya piyasa
fiyatı varsa ya da yapılacak masrafa oranla değeri azsa, hâkim satışın başka bir
yolla yapılmasına da karar verebilir.
Malın bulunduğu yerde vekâlet veren ya da temsilcisi
hazır bulunmazsa, satış kararı vekâlet veren dinlenmeksizin de
verilebilir.
Malın hızla değer kaybetmesi hâli dışında, artırmanın yer
ve zamanının mahkemece vekâlet verene bildirilmesi zorunludur.
5. Komisyoncunun kendisiyle işlem yapması
a. Bedel ve ücret
MADDE 543-
Borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı bulunan kambiyo senetleri veya diğer kıymetli
evrakı ya da ticari malları satmaya veya satın almaya yetkili kılınan
komisyoncu, vekâlet veren tarafından aksine talimat verilmemişse, satın alacağı
mal yerine kendi mallarını satabilir veya satacağı malı kendisi için satın
alabilir. Bu hâllerde, komisyoncunun kendisiyle işlem yaptığı andaki değerler
esas alınır; komisyoncunun, komisyon işlerinde alışılmış olan ücret ve
giderlerini, bu hâllerde bile isteme hakkı vardır.
Komisyoncu, bu tür bir işlemin yapıldığını aynı gün
vekâlet verene bildirmek zorundadır.
Diğer hâllerde satış hükümleri uygulanır.
b. İşlemi kendisiyle yapmış sayılma
MADDE 544-
Komisyoncu, kendisinin doğrudan doğruya alıcı veya satıcı olabildiği durumlarda,
sözleşmenin diğer tarafını göstermeksizin vekâletin yerine getirildiğini vekâlet
verene bildirirse, işlemi kendisiyle yapmış sayılır.
c. İşlemi kendisiyle yapma hakkının düşmesi
MADDE 545- Vekâlet verenin vekâleti geri aldığı haberi komisyoncuya
ulaştığı anda, komisyoncunun işlemi kendisiyle yapma hakkı düşer. Ancak,
bu haber kendisine ulaşmadan önce komisyoncu, işlemin yapıldığı bildirimini
göndermişse, bu hüküm uygulanmaz.
B. Diğer komisyon işleri
MADDE 546- Malzemesi işsahibi tarafından verilmek üzere imal
edilecek taşınırlar hakkındaki komisyon işleri, eşya mislî şeylerden olmasa da,
alım ve satım komisyonculuğu hükmündedir.
Alım ve satım komisyonculuğu sayılmayan işleri, ücret
karşılığında kendi adına ve vekâlet verenin hesabına üstlenen alım ve satım
komisyoncusu ile komisyon işlerini kendisine meslek edinmeyip arada bir üstlenen
tacir hakkında da bu bölüm hükümleri uygulanır.
Taşıma işleri komisyonculuğu hakkındaki özel hükümler
saklıdır.
ONİKİNCİ BÖLÜM
Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller
ve Diğer Tacir Yardımcıları
A. Ticari temsilci
I. Tanımı ve yetki verilmesi
MADDE 547- Ticari
temsilci, işletme sahibinin, ticari
işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı
altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da
örtülü olarak yetki verdiği kişidir.
İşletme sahibi, ticari temsilcilik yetkisi verildiğini
ticaret siciline tescil ettirmek zorundadır; ancak ticari işletme sahibinin
ticari temsilcinin fiillerinden sorumluluğu, tescilin yapılmış olmasına bağlı
değildir.
II. Temsil yetkisinin kapsamı
MADDE 548- Ticari
temsilci, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı, işletme sahibi adına kambiyo
taahhüdünde bulunmaya ve onun adına işletmenin amacına giren her türlü işlemleri
yapmaya yetkili sayılır.
Ticari temsilci, açıkça yetkili kılınmadıkça,
taşınmazları devredemez veya bir hak ile sınırlandıramaz.
III. Temsil yetkisinin sınırlandırılması
MADDE 549- Temsil
yetkisi, bir şubenin işleriyle sınırlandırılabilir.
Temsil yetkisi, birden çok kişinin birlikte imza atmaları
koşuluyla da sınırlandırılabilir. Bu durumda, diğerlerinin katılımı olmaksızın
temsilcilerden birinin imza atmış olması, işletme sahibini bağlamaz.
Temsil yetkisine ilişkin yukarıdaki sınırlamalar, ticaret
siciline tescil edilmedikçe, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı hüküm
doğurmaz.
Temsil yetkisine ilişkin diğer sınırlamalar, tescil
edilmiş olsalar bile, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri
sürülemez.
IV. Temsil yetkisinin sona ermesi
MADDE 550- Temsil
yetkisinin verildiği ticaret siciline tescil edilmemiş olsa bile, sona erdiği
tescil edilir.
Temsil yetkisinin sona erdiği ticaret siciline tescil ve
ilan edilmediği sürece, bu yetki iyiniyetli üçüncü kişiler için geçerliliğini
korur.
B. Ticari vekil
MADDE 551- Ticari
vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi
vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için
yetkilendirdiği kişidir.
Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar.
Ancak, ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya
benzerlerini alamaz, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış
davayı takip edemez.
C. Diğer tacir yardımcıları
MADDE 552-
Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin
görevli veya hizmetlileri, o ticari işletme içinde, müşterilerin kolaylıkla
görebilecekleri bir yerde ve
kolayca okuyabilecekleri bir biçimde, yazıyla aksine duyuru yapılmış olmadıkça,
aşağıdaki işlemler için yetkilidirler:
1. Ticari işletmenin alışılmış bütün satış işlemlerini
yapmak.
2. Yetkili oldukları işlemler hakkında faturaları
imzalamak.
3. Ticari işletmenin alışılmış işlemlerinden doğan
borçların ifa edilmesine veya bunların hiç ya da gereği gibi ifa edilmemesine
ilişkin ihtar veya diğer açıklamaları işletme sahibi adına yapmak; bu
nitelikteki ihtar veya diğer açıklamaları, özellikle alışılmış işlem dolayısıyla
teslim edilmiş mallara ilişkin ayıp bildirimlerini ticari işletme adına kabul
etmek.
Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan
ticari işletmelerin görevli veya hizmetlileri, kendilerine yazıyla yetki
verilmiş olmadıkça, işletme dışında ve kasa görevlileri atanmışsa, işletme
içinde satış bedellerini isteyip alamazlar. Bu kişiler, satış bedellerini almaya
yetkili bulundukları hâllerde, faturaları kapatmaya veya makbuz vermeye de
yetkilidirler.
D. Rekabet yasağı
MADDE 553- Bir
işletmenin bütün işlerini yöneten veya işletme sahibinin hizmetinde bulunan
ticari temsilciler, ticari vekiller veya diğer tacir yardımcıları, işletme
sahibinin izni olmaksızın, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, kendilerinin ya
da bir üçüncü kişinin hesabına işletmenin yaptığı türden bir iş yapamayacakları
gibi, kendi hesaplarına bu tür işlemleri üçüncü kişilere de
yaptıramazlar.
Buna aykırı davranırlarsa işletme sahibi, aralarındaki
hukuki ilişkiden doğan hakları saklı kalmak kaydıyla, uğradığı zararın
giderilmesini isteyebileceği gibi, bunun yerine, ticari temsilcinin, ticari
vekilin veya diğer tacir yardımcısının kendi hesabına yaptığı veya üçüncü
kişilere yaptırdığı işlerin kendi hesabına yapılmış sayılmasını ve bu işler
dolayısıyla aldıkları ücretin verilmesini veya aynı işlerden doğan alacağın
devredilmesini isteyebilir.
E. Ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir
yardımcılarının yetkilerinin sona ermesi
MADDE 554-
İşletme sahibi, ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir
yardımcılarının yetkilerini, aralarındaki hizmet, vekâlet, ortaklık ve benzeri
sözleşmelerden doğan hakları saklı kalmak koşuluyla, her zaman geri alabilir.
İşletme sahibinin fiil ehliyetini kaybetmesi veya ölümü,
ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir yardımcılarının yetkisini
sona erdirmez.
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Havale
A. Tanımı
MADDE 555-
Havale, havale edenin, kendi hesabına, para, kıymetli evrak ya da diğer bir
mislî eşyayı havale alıcısına vermek üzere havale ödeyicisini; bunları kendi
adına kabul etmek üzere havale alıcısını yetkili kıldığı bir hukuki
işlemdir.
B. Hükümleri
I. Havale eden ile havale alıcısı arasındaki
ilişki
MADDE 556-
Havale, havale edenin havale alıcısına olan borcunun ifası amacıyla yapılıyorsa,
bu borç ancak havale ödeyicisinin borcu ifa etmesiyle sona erer.
Havaleyi kabul etmiş olan havale alıcısı, havale
ödeyicisine başvurarak havalede belirlenen
süre içinde alacağını elde edememişse, bu alacağı, havale edene karşı
yeniden ileri sürebilir.
Alacaklı olan havale alıcısı, havaleyi kabul etmek
istemezse, durumu borçlu olan havale edene gecikmeksizin bildirmek zorundadır;
bildirmezse bundan doğan zararı gidermekle yükümlü olur.
II. Havale ödeyicisinin borcu
MADDE 557- Havale
ödeyicisi, çekince belirtmeksizin havaleyi kabul ettiğini havale alıcısına
bildirirse, ifa ile yükümlü olur ve ona karşı, ancak aralarındaki ilişkiden veya havalenin içeriğinden doğan savunmaları
ileri sürebilir; havale eden ile kendi arasındaki ilişkiden doğan savunmaları
ileri süremez.
Havale ödeyicisi, havale edene borçlu ise, borcu havale
alıcısına ifa etmesi, havale edene yapacağı ifaya oranla daha fazla yük
getirmiyorsa, borcu havale alıcısına ifa etmekle yükümlüdür. Bu durumda, havale
eden ile aralarında aksi kararlaştırılmamışsa havale ödeyicisinin, ifadan önce
havaleyi kabul ettiğini havale alıcısına açıklamasına gerek yoktur.
III. İfa edilmeme hâlinde bildirim
MADDE 558- Havale
ödeyicisi, havale alıcısının istemesine karşın ifadan kaçınır veya havale
konusunu ifa etmeyeceğini önceden açıklarsa havale alıcısı, durumu gecikmeksizin
havale edene bildirmekle yükümlüdür; bildirmezse, bu yüzden havale edenin
uğrayacağı zarardan sorumlu olur.
C. Geri alma
MADDE 559- Havale
eden, havale alıcısına verdiği yetkiyi her zaman geri alabilir. Ancak, havale
alıcısının yararına, özellikle onun alacağını elde etmesi amacıyla verdiği
yetkiyi geri alamaz.
Havale ödeyicisi, havale alıcısına havaleyi kabul
ettiğini açıklamadığı sürece havale eden, ona verdiği yetkiyi geri alabilir.
Havale edenin iflası hâlinde, henüz kabul edilmemiş olan
havale kendiliğinden sona erer.
D. Kıymetli evrak konusunda havale
MADDE 560-
Kıymetli evraka bağlanmış alacağın, hâmile ödenmesi amacıyla yapılan yazılı
havaleler hakkında, bu bölüm hükümleri uygulanır. Bu durumda havale ödeyicisi
karşısında her hamil, havale alıcısı sayılır. Buna karşılık, havale eden ile
havale alıcısı arasındaki ilişkiye özgü haklar, sadece alacağı devreden ile
devralan arasında doğmuş olur.
Çekler ve poliçe benzeri havaleler hakkındaki özel
hükümler saklıdır.
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Saklama
Sözleşmeleri
A. Genel saklama sözleşmesi
I. Tanımı
MADDE 561- Saklama sözleşmesi, saklayanın, saklatanın kendisine
bıraktığı bir taşınırı güvenli bir yerde koruma altına almayı üstlendiği
sözleşmedir.
Açıkça öngörüldüğü veya durum ve koşullar gerektirdiği
takdirde, saklayan ücret isteyebilir.
II. Saklatanın borçları
MADDE 562- Saklatan, sözleşmenin ifasının zorunlu kıldığı bütün
masrafları ödemekle yükümlüdür.
Saklatan, kendi kusurundan ileri gelmediğini ispat
etmedikçe, saklayanın saklamadan doğan zararlarını gidermekle yükümlüdür.
III. Saklayanın borçları
1. Kullanım yasağı
MADDE 563-
Saklayan, saklatanın izni olmadıkça saklananı kullanamaz.
Bu yasağa aykırı davranırsa, saklatana uygun bir kullanım
bedeli ödemekle yükümlü olduğu gibi, kullanmamış olsaydı bile bu zararın
doğacağını ispat etmedikçe, beklenmedik hâlden doğacak zararlardan da
sorumlu olur.
2. Geri verme
a. Genel olarak
MADDE 564-
Saklama sözleşmesinde bir süre belirlenmiş olsa bile saklayan, saklatanın her
zaman ileri sürebileceği istemi üzerine, saklananı bütün çoğalmalarıyla birlikte
geri vermekle yükümlüdür. Ancak saklatan, saklayanın belirlenen süreyi dikkate
alarak yapmış olduğu masrafları ödemekle yükümlüdür.
b. Özel durumlar
MADDE 565-
Saklayan, belirlenmiş olan sürenin sona ermesinden önce saklananı geri veremez.
Ancak saklayan, öngörülemeyen durumlar dolayısıyla sözleşmenin devamı saklanan
için tehlikeli veya kendisi için zararlı olursa, belirlenen sürenin sona
ermesinden önce de geri verebilir.
Süre belirlenmemişse, saklayan saklananı her zaman geri
verebilir.
Birden çok kişi bir şeyi saklanmak
üzere verirse, sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça veya hepsinin rızası
olmadıkça, saklayan saklananı onlardan birine geri vermekle sorumluluktan
kurtulamaz.
c. Geri verme
yeri
MADDE 566- Saklanan, masrafları ve hasarı saklatana ait olmak üzere,
korunması gereken yerde geri verilir.
3. Saklayanların sorumluluğu
MADDE 567- Bir
şeyi birlikte saklamak üzere alanlar, müteselsilen sorumlu olurlar.
4. Üçüncü kişilerin iddiaları
MADDE 568- Bir
üçüncü kişi, saklanan üzerinde ayni hak iddiasında bulunsa bile, saklanan
haczedilmedikçe veya saklayana karşı istihkak davası açılmadıkça saklayan, onu
saklatana geri vermekle yükümlüdür.
Haciz konulması veya istihkak davası açılması hâlinde
saklayan, durumu hemen saklatana bildirmek zorundadır.
IV. Güvenilirkişiye bırakma
MADDE 569- Birden
çok kişi, haklarını korumak üzere, hukuki durumu çekişmeli veya belirsiz olan
şeyi, bir güvenilirkişiye bırakırlarsa, bu kişi, saklatanların tamamının rızası
veya hâkimin kararı olmadıkça, onu hiçbirine geri veremez.
B. Mislî şeylerin saklanması
MADDE 570-
Saklayanın kendisine bırakılan parayı aynen geri vermek zorunda olmaksızın
mislen geri vermesi açıkça veya örtülü olarak kararlaştırılmışsa, o paranın
yararı ve hasarı kendisine ait olur.
Paranın mühürsüz ve açık olarak bırakılmış olması, örtülü
anlaşma sayılır.
Saklayan, saklatan tarafından kendisine açıkça yetki
verilmedikçe, saklanan diğer mislî eşya veya kıymetli evrak üzerinde tasarrufta
bulunamaz.
C. Ardiyeciye
bırakma
I. Senet çıkarma
MADDE 571-
Saklamak üzere ticari mal kabul ettiğini açıkça kamuya bildiren ardiyeci,
saklatılan malı temsil eden senet çıkarmaya izin verilmesini, yetkili makamdan
isteyebilir.
II. Ardiyecinin saklama borcu
MADDE 572- Ardiyeci, kendisine bırakılan malları bir komisyoncu gibi
özenle saklamak ve mallarda ayrıca önlem alınmasını gerektiren bir değişiklik
olursa, durumu imkân ölçüsünde saklatana bildirmekle yükümlüdür.
Ardiyeci, saklatana, malların durumunu incelemesi ve
örnek alması için, alışılmış iş zamanlarında; gerekli koruma önlemlerini
alabilmesi için de her zaman izin vermek zorundadır.
III. Bırakılan şeylerin karışması
MADDE 573- Ardiyeci açıkça yetkili kılınmadıkça, aynı tür ve
nitelikteki mislî şeyleri birbirine karıştıramaz.
Yetkiye dayanılarak karıştırılan bu gibi şeyler üzerinde,
saklatanlardan her biri, hakkıyla orantılı bir pay isteyebilir.
Bu durumda ardiyeci, saklatanların birlikte hazır
bulunmasına gerek olmaksızın saklatanlardan her birinin payını ayırabilir.
IV. Ardiyecinin hakları
MADDE 574- Ardiyeci, kararlaştırılmış veya alışılmış olan ardiye
ücretini ve saklamadan doğmayan bakım, taşıma ve gümrük gibi bütün giderlerini
isteyebilir.
Bu giderler hemen; ardiye ücreti ise her üç ayda bir ve
her hâlde malların tümünün veya bir bölümünün geri alınması sırasında ödenir.
Ardiyeci, mallara zilyet bulunduğu veya eşyayı temsil
eden herhangi bir senet vasıtasıyla onlar üzerinde tasarruf etme yetkisine sahip
olduğu sürece, alacakları için bu mallar üzerinde hapis hakkına sahiptir.
V. Malların geri verilmesi
MADDE 575-
Ardiyeci, ticari malları, genel saklama sözleşmesinde olduğu gibi geri vermekle
yükümlüdür. Ancak, saklayanın sözleşmede öngöremeyeceği sebeplerle, süresinden
önce geri verme yetkisi bulunduğu durumlarda bile ardiyeci, kararlaştırılmış
olan sürenin sonuna kadar malları korumak zorundadır.
D. Konaklama yeri, garaj, otopark ve benzeri yerleri
işletenlere bırakma
I. Konaklama yeri işletenlerin
sorumluluğu
1. Koşulları ve kapsamı
MADDE 576- Otel,
motel, pansiyon, tatil köyü gibi yerleri işletenler, konaklayanların
getirdikleri eşyanın yok olması, zarara uğraması veya çalınmasından
sorumludurlar. Ancak işletenler, zararın bizzat konaklayana veya onu ziyarete
gelen ya da beraberinde veya hizmetinde bulunan kimseye yükletilebilecek
kusurdan, mücbir sebepten ya da eşyanın
niteliğinden doğduğunu ispat etmekle, bu sorumluluktan kurtulurlar.
Bu sorumluluk, işletenlere veya çalışanlarına bir kusur
yüklenmedikçe, konaklayanlardan her biri için, günlük konaklama ücretinin üç
katını aşamaz.
2. Kıymetli eşya
MADDE 577-
Kıymetli eşya veya oldukça önemli miktarda para veya kıymetli evrak, işletene
saklanması için bırakılmamışsa, işleten ancak kendisinin veya çalışanlarının
kusuru hâlinde sorumlu olur.
İşleten, bunları saklamak üzere almış veya almaktan
kaçınmışsa, eşyanın tam değerinden sorumludur.
Konaklayanın kendi yanında saklaması gereken eşya ile
para ve benzeri şeyler hakkında, onun diğer eşyasına ilişkin sorumluluk kuralı
uygulanır.
3. Sorumluluğun kalkması
MADDE 578-
Konaklayan zararını öğrenir öğrenmez işletene bildirmezse, istem hakkını
kaybeder.
İşleten böyle bir sorumluluk üstlenmediğini veya
sorumluluğu bu Kanunda gösterilmemiş olan bir koşula bağladığını, herhangi bir
yolla ilan etse bile, sorumluluktan kurtulamaz.
II. Garaj, otopark ve benzeri yerleri işletenlerin
sorumluluğu
MADDE 579- Garaj,
otopark ve benzeri yerleri işletenler, kendilerine bırakılan veya çalışanlarınca
kabul edilen hayvan, at arabası, bunlara ait koşum ve benzeri eşya ile motorlu
taşıt ve eklentilerinin yok olmasından, zarara uğramasından veya çalınmasından
sorumludurlar. Ancak işletenler, zararın saklatan veya ziyaretçisi ya da
beraberinde veya hizmetinde bulunan kimseye yükletilebilecek kusurdan, mücbir
sebepten ya da eşyanın niteliğinden doğduğunu ispat etmekle, bu sorumluktan
kurtulurlar.
Ancak, garaj, otopark ve benzeri yerleri
işletenlerin sorumluluğu, kendilerine
veya çalışanlarına bir kusur yüklenmedikçe, saklananların her biri için
alınan günlük saklama ücretinin on katını aşamaz.
İşleten böyle bir sorumluluk üstlenmediğini veya
sorumluluğu bu Kanunda gösterilmemiş olan bir koşula bağladığını, herhangi bir
yolla ilan etse bile, sorumluluktan kurtulamaz.
III. Hapis hakkı
MADDE 580-
İşletenler, kendilerine bırakılan veya konaklama yerlerine, garaj, otopark ve
benzeri yerlere konulan eşya veya hayvanlar üzerinde, ücretlerini veya saklama
giderlerinden doğan alacaklarını güvenceye almak için hapis hakkına sahiptirler.
Kiraya verenin hapis hakkına ilişkin hükümler, kıyas
yoluyla burada da uygulanır.
ONBEŞİNCİ BÖLÜM
Kefalet Sözleşmesi
A.
Tanımı
MADDE 581-
Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin
sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği
sözleşmedir.
B. Koşulları
I. Asıl borç
MADDE 582-
Kefalet sözleşmesi, mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir. Ancak,
gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de, bu borç doğduğunda veya
koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere kefalet sözleşmesi kurulabilir.
Yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun sorumlu
olmadığı bir borç için kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına girdiği
sırada, sözleşmeyi sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefaletle ilgili kanun
hükümlerine göre sorumlu olur. Aynı kural, borçlu yönünden zamanaşımına uğramış
bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır.
Kanundan aksi anlaşılmadıkça kefil, bu bölümde kendisine
tanınan haklardan önceden feragat edemez.
II. Şekil
MADDE 583-
Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî
miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe
geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve
müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir
ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla
belirtmesi şarttır.
Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve
diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı
şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu
borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı
kararlaştırabilirler.
Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin
sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça
hüküm doğurmaz.
III. Eşin rızası
MADDE 584- Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı
olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı
rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç
kurulması anında verilmiş olması şarttır.
Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu
olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya
da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan
değişiklikler için eşin rızası gerekmez.
C. İçeriği
I. Türlerine göre
1. Adi kefalet
MADDE 585- Adi
kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez; ancak,
aşağıdaki hâllerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir:
1. Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz
belgesi alınması.
2. Borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle
gelmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi.
3. Borçlunun iflasına karar
verilmesi.
4. Borçluya konkordato mehli verilmiş
olması.
Alacak, kefaletten önce veya kefalet sırasında rehinle de
güvence altına alınmışsa, adi kefalette kefil, alacağın öncelikle rehin
konusundan alınmasını isteyebilir. Ancak, borçlunun iflasına veya kendisine
konkordato mehli verilmesine karar verilmişse, bu hüküm
uygulanmaz.
Sadece açığın kapatılması için kefil olunmuşsa, borçlu
aleyhine yapılan takibin kesin aciz belgesi alınmasıyla sonuçlanması veya borçlu
aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle gelmesi ya da konkordatonun
kesinleşmesi durumlarında, doğrudan doğruya kefile başvurulabilir. Sözleşmede,
bu durumlarda alacaklının, önce asıl borçluya başvurmak zorunda olduğu
kararlaştırılabilir.
2. Müteselsil kefalet
MADDE 586- Kefil,
müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük
altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz
rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun,
ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde
olması gerekir.
Alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile
güvenceye alınmışsa, rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz.
Ancak, alacağın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının
önceden hâkim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da
konkordato mehli verilmesi hâllerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de
kefile başvurulabilir.
3. Birlikte kefalet
MADDE 587- Birden
çok kişi, aynı borca birlikte kefil oldukları takdirde, her biri kendi payı için
adi kefil gibi, diğerlerinin payı için de kefile kefil gibi sorumlu
olur.
Borçluyla birlikte veya kendi aralarında müteselsil kefil
olarak yükümlülük altına giren kefillerden her biri, borcun tamamından sorumlu
olur. Ancak, bir kefil, kendisiyle birlikte daha önce veya aynı zamanda
müteselsilen yükümlü bulunan ve Türkiye’de takip edilebilen bütün kefillere
karşı takibe girişilmiş olmadıkça, kendi payından fazlasını ödemekten
kaçınabilir. Bir kefil, bu hakkı, diğer kefillerin kendi paylarını ödemiş veya
ayni güvence sağlamış olmaları durumunda da kullanabilir. Aksine
anlaşmalar saklı kalmak kaydıyla, borcu ödeyen kefil, kendi paylarını daha önce
ödememiş olmaları ölçüsünde, diğer kefillere karşı rücu hakkına sahiptir. Bu
hak, borçluya rücudan önce de kullanılabilir.
Alacaklı, kefilin aynı alacak için başka kişilerin de
kefil olduğunu veya olacağını varsayarak kefalet ettiğini biliyor veya bilmesi
gerekiyorsa, bu varsayımın sonradan gerçekleşmemesi veya kefillerden birinin
alacaklı tarafından kefalet borcundan kurtarılması ya da kefaletinin hükümsüz
olduğuna karar verilmesi durumunda kefil, kefalet borcundan kurtulur.
Birbirlerinden bağımsız olarak aynı borç için kefil
olanlardan her biri, kefalet borcunun tamamından sorumlu olur. Ancak, borcu
ödeyen kefil aksine anlaşma olmadıkça, diğerlerine toplam kefalet miktarındaki
payı oranında rücu hakkına sahiptir.
4. Kefile kefil ve rücua kefil
MADDE 588-
Alacaklıya, kefilin borcu için güvence veren kefile kefil, kefil ile birlikte,
adi kefil gibi sorumludur.
Rücua kefil, kefilin borçludan rücu alacağı için güvence
veren kefildir.
II. Ortak hükümler
1. Kefil ile alacaklı arasındaki ilişki
a. Sorumluluğun kapsamı
MADDE 589- Kefil, her durumda kefalet
sözleşmesinde belirtilen azamî miktara kadar sorumludur.
Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa
kefil, belirtilen azamî miktarla sınırlı olmak üzere, aşağıdakilerden
sorumludur:
1. Asıl borç ile borçlunun kusur
veya temerrüdünün yasal sonuçları.
2. Alacaklının, kefile, onun borcu
ödeyerek yapılmalarını önleyebileceği uygun bir zaman önce bildirmesi koşuluyla,
borçluya karşı yönelttiği takip ve davaların masrafları ile gerektiğinde
rehinlerin kefile tesliminin ve rehin haklarının devrinin sebep olduğu
masraflar.
3. İşlemiş bir yıllık ve işlemekte
olan yıla ait akdî faizler ile gerektiğinde tahvil karşılığında ödünç verilen
anaparanın işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait faizleri.
Sözleşmede açıkça
kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki
borçlarından sorumludur.
Kefilin, asıl borç ilişkisinin
hükümsüz hâle gelmesinin sebep olduğu zarardan ve ceza koşulundan sorumlu
olacağına ilişkin anlaşmalar kesin olarak hükümsüzdür.
b. Kefilin takibi
MADDE 590-
Borçlunun iflası sebebiyle asıl borç daha önce muaccel olsa bile, belirlenen
vadeden önce kefile karşı takibat yapılamaz.
Bütün kefalet türlerinde kefil, ayni güvence karşılığında
hâkimden, mevcut rehinler paraya çevrilinceye ve borçlu aleyhine yapılan takip
sonucunda kesin aciz belgesi alınıncaya veya konkordato kararına kadar kendisine
karşı yöneltilen takibin durdurulmasına karar verilmesini
isteyebilir.
Asıl borcun muaccel olması, alacaklı veya borçlunun
önceden süre içeren bildirimde bulunmasına bağlıysa, kefalet borcu için bu süre,
bildirimin kefile yapıldığı tarihte işlemeye başlar.
Yerleşim yeri yabancı bir ülkede olan borçlunun borcunu
ödemesi, döviz işlemleri veya havale ile ilgili yasaklar gibi sebeplerle,
o yabancı ülkenin yasal düzenlemeleri gereği imkânsız hâle gelmiş veya
sınırlandırılmışsa, yerleşim yeri Türkiye’de olan kefil, takibe bu sebeple
itiraz edebilir.
c. Def’iler
MADDE 591- Kefil,
asıl borçluya veya mirasçılarına ait olan ve asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğünden
doğmayan bütün def’ileri alacaklıya karşı ileri sürme hakkına sahip olduğu gibi,
bunları ileri sürmek zorundadır. Yanılma veya sözleşme yapma ehliyetsizliği ya
da zamanaşımına uğramış bir borç sebebiyle borçlunun yükümlü olmadığı bir borca
bilerek kefalet hâli bu hükmün dışındadır.
Asıl borçlu kendisine ait olan bir def’iden vazgeçmiş
olsa bile kefil, yine de bu def’iî alacaklıya karşı ileri
sürebilir.
Kefil, asıl borçluya ait def’ilerin varlığını bilmeksizin
ödemede bulunursa, rücu hakkına sahip olur. Buna karşılık asıl borçlu, kefilin
bu def’ileri bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse kefil, bunlar ileri
sürülmüş olsaydı ödemeden kurtulacağı ölçüde rücu hakkını kaybeder.
Kumar veya bahisten doğan bir borca kefalette kefil,
borcun bu niteliğini bilmiş olsa bile, asıl borçlunun sahip olduğu def’ileri
ileri sürebilir.
d. Özen gösterme, rehin ve borç senetlerinin
teslimi
MADDE 592-
Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya daha sonra asıl borçludan alacağın
özel güvencesi olmak üzere elde ettiği rehin haklarını, güvenceyi ve rüçhan
haklarını kefilin zararına olarak azaltırsa, zararın daha az olduğu alacaklı
tarafından ispat edilmedikçe, kefilin
sorumluluğu da buna uygun düşen bir miktarda azalır. Kefilin fazladan ödediği
miktarın geri verilmesini isteme hakkı saklıdır.
Çalışanlara kefalet hâlinde alacaklı, çalışanlar üzerinde
yükümlü olduğu gözetimi ihmal eder veya kendisinden beklenebilen özeni
göstermezse ve borç da bu sebeple doğmuş ya da bu özeni göstermesi hâlinde
ulaşamayacağı ölçüde artmış olursa, bu borcu veya borcun artan kısmını kefilden
isteyemez.
Alacaklı, borcu ödeyen kefile haklarını kullanmasına
yarayabilecek borç senetlerini teslim etmek ve gerekli bilgileri vermekle
yükümlüdür. Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya asıl borçlu tarafından
alacak için sonradan sağlanan rehinleri ve diğer güvenceleri de kefile teslim
etmek veya bunların devri için gerekli işlemleri yapmak zorundadır. Alacaklının,
diğer alacakları sebebiyle sahip olduğu rehin ve hapis hakları, kefilin
haklarından sıraca önce geldikleri ölçüde saklıdır.
Alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın yükümlülüklerini
yerine getirmez, ağır kusuruyla mevcut belgeleri veya rehinleri ya da
sorumlu olduğu diğer güvenceleri elinden çıkarırsa, kefil borcundan kurtulur. Bu
durumda kefil, ödediğinin geri verilmesini ve varsa ek zararının giderilmesini
isteyebilir.
e. Ödemenin kabulünü isteme
MADDE 593-
Borçlunun iflası sebebiyle olsa bile, borç
muaccel olduğu takdirde kefil, alacaklıdan yapacağı ödemeyi kabul
etmesini her zaman isteyebilir. Bir borca birden çok kişinin kefil olması
durumunda alacaklı, kefillerden biri tarafından yapılacak kısmi ödemeyi, bunu
öneren kefile düşen paydan az olmamak koşuluyla, kabul etmek
zorundadır.
Alacaklı haklı bir sebep olmaksızın ödemeyi kabul
etmekten kaçınırsa, kefil borcundan kurtulur; birlikte müteselsil kefalette ise,
kefillerin sorumluluğu kendilerine düşen pay miktarınca
azalır.
Alacaklının rızası varsa kefil, asıl borcu muaccel
olmasından önce de ödeyebilir. Ancak, bu durumda kefil, asıl borçluya karşı rücu
hakkını borcun muaccel olmasından önce kullanamaz.
f. Bildirim, iflasta ve konkordatoda
kayıt
MADDE 594- Asıl
borçlu, anaparanın veya yarım yıllık döneme ait faizin ödenmesinde ya da yıldan
yıla yapılması öngörülen anapara ödemelerinde altı ay gecikirse, alacaklının
durumu kefile bildirmesi gerekir. İstek hâlinde alacaklı, her zaman asıl borcun
kapsamı hakkında kefile bilgi vermek zorundadır.
Asıl borçlunun iflasına karar verilmiş veya borçlu
konkordato istemişse alacaklı, alacağını kaydettirmek ve haklarının korunması için gerekeni yapmak
zorundadır. Alacaklının, borçlunun iflas
ettiğini veya borçluya konkordato mehli verildiğini öğrendiği anda, durumu
kefile bildirmesi gerekir.
Alacaklı, yukarıdaki fıkralarda öngörülen gereklerden
birini yerine getirmezse, bundan dolayı kefilin uğradığı zarar miktarınca ona
karşı haklarını kaybeder.
2. Kefil ile borçlu arasındaki ilişki
a. Güvence verilmesini ve borçtan kurtarılmasını isteme
hakkı
MADDE 595- Kefil,
aşağıdaki durumlarda asıl borçludan güvence verilmesini ve borç muaccel olmuşsa,
borçtan kurtarılmasını isteyebilir:
1. Asıl borçlu, kefile karşı üstlendiği yükümlülüklere,
özellikle belli bir süre içinde kendisini borçtan kurtarma vaadine aykırı
davranmışsa.
2. Asıl borçlu temerrüde düşmüşse veya yerleşim yerini
diğer bir ülkeye nakletmesi yüzünden takibat önemli ölçüde
güçleşmişse.
3. Asıl borçlunun mali durumunun kötüleşmesi,
güvencelerin değer kaybetmesi veya borçlunun kusuru sonucunda kefil için mevcut
tehlike, kefaletin yapıldığı tarihe göre önemli ölçüde
artmışsa.
b. Kefilin rücu hakkı
MADDE 596- Kefil,
alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde, onun haklarına halef olur. Kefil, bu hakları
asıl borç muaccel olunca kullanabilir.
Kefil, aksi kararlaştırılmamışsa, rehin hakları ile aynı
alacak için sağlanmış diğer güvencelerden sadece kefalet anında var olan veya
bizzat asıl borçlu tarafından, sonradan özellikle bu alacak için verilmiş
bulunanlara halef olur. Alacaklıya kısmen ifada bulunan kefil, rehin hakkının
sadece bunu karşılayan kısmına halef olur. Alacaklının rehin konusu üzerinde
geriye kalan alacak hakkı, kefilin rehin hakkından ön sırada gelir.
Kefil ile asıl borçlu arasındaki hukuki ilişkiden doğan
istem ve def’iler saklıdır.
Bir alacağın güvencesini oluşturan rehin paraya
çevrildiği veya borç rehin veren malik tarafından ödendiği takdirde malik,
kefile karşı rücu hakkını, ancak kefil ile kendisi arasında böyle bir anlaşma
varsa ya da rehin sonradan bir üçüncü kişi tarafından verilmişse kullanabilir.
Kefilin rücu hakkına ilişkin zamanaşımı, kefilin
alacaklıya ifada bulunduğu anda işlemeye başlar.
Kefil, dava hakkı vermeyen veya yanılma ya da
ehliyetsizlik sebebiyle asıl borçluyu bağlamayan bir borç için ödemede bulunduğu
takdirde, asıl borçluya karşı rücu hakkına sahip değildir. Ancak, kefil
zamanaşımına uğramış bir asıl borçtan sorumlu olmayı borçlunun vekili sıfatıyla
üstlenmişse asıl borçlu, ona karşı vekâlet sözleşmesi hükümleri uyarınca sorumlu
olur.
c. Kefilin bildirim yükü
MADDE 597- Borcu
tamamen veya kısmen ödeyen kefil, durumu borçluya bildirmek
zorundadır.
Kefil, bu bildirimde bulunmazsa ve ödemeyi bilmeyen veya
bilmesi gerekmeyen borçlu da alacaklıya ifada bulunursa, rücu hakkını
kaybeder.
Kefilin, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşmeden doğan
dava hakkı saklıdır.
D. Sona ermesi
I. Kanun
gereğince
MADDE 598- Hangi
sebeple olursa olsun, asıl borç sona erince, kefil de borcundan kurtulur.
Borçlu ve kefil sıfatı aynı kişide birleşmiş olursa,
alacaklı için kefaletten doğan özel yararlar saklı kalır.
Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü
kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle
kendiliğinden ortadan kalkar.
Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa
bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık
süre doluncaya kadar takip edilebilir.
Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir
yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı
açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için uzatılabilir.
II. Kefaletten dönme
MADDE 599-
Gelecekte doğacak bir borca kefalette, borçlunun borcun doğumundan önceki mali
durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmuşsa veya
mali durumunun, kefalet sırasında kefilin
iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü olduğu ortaya çıkmışsa, kefil
alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak, borç doğmadığı sürece her
zaman kefalet sözleşmesinden dönebilir.
Kefil, alacaklının kefalete güvenmesi sebebiyle uğradığı
zararı gidermekle yükümlüdür.
III. Süreli kefalette
MADDE 600- Süreli kefalette kefil, sürenin
sonunda borcundan kurtulur.
IV. Süreli olmayan kefalette
MADDE 601- Süreli
olmayan kefalette kefil, asıl borç muaccel olunca, adi kefalette her zaman ve
müteselsil kefalette ise, kanunun öngördüğü hâllerde, alacaklıdan, bir ay içinde
borçluya karşı dava ve takip haklarını kullanmasını, varsa rehnin paraya
çevrilmesi yoluyla takibe geçmesini ve ara vermeden takibe devam etmesini
isteyebilir.
Borç, alacaklının borçluya yapacağı bildirim sonucunda
muaccel olacaksa kefil, kefalet sözleşmesinin kurulduğu tarihten bir yıl sonra
alacaklıdan, bu bildirimi yapmasını ve borç bu suretle muaccel olunca,
yukarıdaki fıkra hükümleri uyarınca takip ve dava haklarını kullanmasını
isteyebilir.
Alacaklı, kefilin bu istemlerini yerine getirmezse, kefil
borcundan kurtulur.
V. Çalışanlara
kefalette
MADDE 602-
Çalışanlara süreli olmayan kefalette kefil, her üç yılda bir, ertesi yılın
sonunda geçerli olmak üzere sözleşmeyi feshettiğini
bildirebilir.
E. Uygulama alanı
MADDE 603-
Kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına ilişkin hükümler,
gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak başka ad altında
yapılan diğer sözleşmelere de uygulanır.
ONALTINCI BÖLÜM
Kumar ve Bahis
A. Alacağın dava ve takip edilememesi
MADDE 604- Kumar
ve bahisten doğan alacak hakkında dava açılamaz ve takip yapılamaz.
Kumar veya bahis için bilerek verilen avanslar ve ödünç
paralar ile kumar ve bahis niteliğinde oldukları takdirde, borsada işlem gören
malların, yabancı paraların ve kıymetli evrakın fiyat farkı esası üzerine
yapılan vadeli satışlar hakkında da aynı hüküm uygulanır.
B. Borç senedi verme ve isteyerek ödeme
MADDE 605- Kumar
oynayan veya bahse giren kişi tarafından imzalanmış adi borç veya kambiyo senedi
üçüncü bir kişiye devredilmiş olsa bile, hiçbir kimse bunlara dayanarak dava
açamaz ve takip yapamaz. Kıymetli evrakın iyiniyetli üçüncü kişilere sağladığı
haklar saklıdır.
Kumar ve bahis borcu için isteyerek yapılan ödemeler geri
alınamaz. Ancak, kumar veya bahsin usulüne göre yürütülmesi beklenmedik olayla
veya diğer tarafın fiiliyle engellenmişse ya da diğer taraf kumar veya bahse
hile karıştırmışsa, isteyerek yapılan ödeme geri alınabilir.
C. Piyango ve diğer şans oyunları
MADDE 606-
Düzenlenmesine kanun veya yetkili makamlarca izin verilmiş olmadıkça, piyango ve
diğer şans oyunlarından doğan alacaklar hakkında dava açılamaz ve takip
yapılamaz.
İzin verilmemiş olan durumlarda, piyango ve diğer şans
oyunları için de kumara ilişkin hükümler uygulanır.
Yabancı ülkelerde kendi kurallarına uygun olarak
düzenlenen piyango ve diğer şans oyunları, Türkiye’de yetkili makamlarca bunlara
ait biletlerin satılmasına izin verilmiş olmadıkça, yasal korumadan
yararlanamazlar.
ONYEDİNCİ BÖLÜM
Ömür Boyu Gelir ve Ölünceye Kadar
Bakma Sözleşmeleri
BİRİNCİ AYIRIM
Ömür Boyu Gelir
Sözleşmesi
A. Tanımı
MADDE 607- Ömür
boyu gelir sözleşmesi, gelir borçlusunun gelir alacaklısına, içlerinden birinin
veya üçüncü bir kişinin ömrü boyunca belirli dönemsel edimlerde bulunmayı
üstlendiği sözleşmedir.
Sözleşme, aksine açık bir hüküm yoksa, gelir
alacaklısının ömrü boyunca yapılmış sayılır.
Gelir borçlusunun veya üçüncü bir kişinin ömrüyle sınırlı
olarak bağlanmış olan gelir, aksi kararlaştırılmamışsa gelir alacaklısının
mirasçılarına geçer.
B. Şekli
MADDE 608- Ömür
boyu gelir sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.
C. Gelir alacaklısının hakları
I. Hakkın kullanılması
MADDE 609- Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa ömür boyu gelir, her
altı ayda bir ve peşin olarak ödenir.
Gelirin süresi ömrüne bağlanmış olan kişi, peşin ödeme
öngörülen dönemin sona ermesinden önce ölse bile, o döneme ait gelirin tamamı
gelir borçlusu tarafından borçlanılmış sayılır.
Gelir borçlusu iflas ederse, gelir alacaklısı, gelir
borçlusunun yükümlü olduğu dönemsel gelirin elde edilebilmesi için ilgili sosyal
güvenlik kurumunca ödenmesi gereken anaparaya denk düşen bir parayı iflas
masasına kaydettirme hakkını elde eder.
II. Devredilebilmesi
MADDE 610-
Sözleşmeyle aksi kararlaştırılmamışsa gelir alacaklısı, haklarını başkasına
devredebilir.
İKİNCİ AYIRIM
Ölünceye Kadar Bakma
Sözleşmesi
A. Tanımı
MADDE 611-
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye
kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı
malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından mirasçı
atanmışsa, ölünceye kadar bakma sözleşmesine miras sözleşmesine ilişkin hükümler
uygulanır.
B. Şekli
MADDE 612- Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, mirasçı atanmasını içermese
bile, miras sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça geçerli olmaz.
Sözleşme, Devletçe tanınmış bir bakım kurumu tarafından
yetkili makamların belirlediği koşullara uyularak yapılmışsa, geçerliliği için
yazılı şekil yeterlidir.
C. Güvencesi
MADDE 613- Bakım
borçlusuna bir taşınmazını devretmiş olan bakım alacaklısı, haklarını güvence
altına almak üzere, bu taşınmaz üzerinde satıcı gibi yasal ipotek hakkına
sahiptir.
D. Konusu
MADDE 614- Bakım
alacaklısı, sözleşmenin kurulmasıyla bakım borçlusunun aile topluluğuna katılmış
olur. Bakım borçlusu, almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha
önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım
alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür.
Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda
ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek
zorundadır.
Kabul ettikleri kişilere ölünceye kadar bakma amacıyla
kurulmuş olan kurumların bakım borcunun kapsamı ve ifası, kendilerince
hazırlanarak yetkili makamların onayından geçen genel düzenlemelerle belirlenir.
Bu düzenlemeler, sözleşmenin içeriğinden sayılır.
E. İptali ve tenkisi
MADDE 615- Bakım
alacaklısı, ölünceye kadar bakma sözleşmesi yüzünden kanuna göre nafaka
yükümlüsü olduğu kişilere karşı yükümlülüğünü yerine getirme imkânını
kaybediyorsa, bundan yoksun kalanlar sözleşmenin iptalini isteyebilirler.
Hâkim, sözleşmenin iptali yerine, bakım borçlusunun ifa
edeceği edimlerden mahsup edilmek üzere, bakım alacaklısının nafaka yükümlüsü
olduğu kişilere nafaka ödemesine karar verebilir.
Mirasçıların tenkis ve alacaklıların iptal davası açma
hakları saklıdır.
F. Sona ermesi
I. Önel verilerek fesih
MADDE 616-
Tarafların edimleri arasında önemli ölçüde oransızlık bulunur ve fazla alan
taraf kendisine bağışta bulunulma amacı güdüldüğünü ispat edemezse diğer taraf,
altı ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, sözleşmeyi her zaman feshedebilir.
Bu oransızlığın tespitinde, ilgili sosyal güvenlik kurumunca, bakım borçlusuna
verilenin değerine denk düşen anapara değeri ile bağlanacak irat
arasındaki fark esas alınır.
Sözleşmenin sona erdirilmesi anına kadar geçen sürede ifa
edilmiş edimler, anapara ve faiziyle birlikte değerlendirilerek, denkleştirme
sonucunda alacaklı çıkan tarafa geri verilir.
II. Önel verilmeksizin fesih
MADDE 617-
Sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması sebebiyle sözleşmenin devamı
çekilmez hâle gelir veya başkaca önemli sebepler sözleşmenin devamını imkânsız
hâle getirir ya da aşırı ölçüde güçleştirirse, taraflardan her biri sözleşmeyi
önel vermeksizin feshedebilir. Sözleşme bu sebeplerden birine dayanılarak
feshedildiği takdirde kusurlu taraf, aldığı şeyi geri verir ve kusursuz tarafa,
bu yüzden uğradığı zarara karşılık uygun bir tazminat ödemekle yükümlü
olur.
Hâkim, sözleşmenin önel verilmeksizin feshini yerinde
bulabileceği gibi, taraflardan birinin istemiyle veya kendiliğinden, aile
topluluğu içinde yaşamalarına son vererek, bakım alacaklısına ömür boyu gelir
bağlayabilir.
III. Bakım borçlusunun ölümü
MADDE 618- Bakım
borçlusu ölürse bakım alacaklısı, bir yıl içinde sözleşmenin feshini
isteyebilir. Bu durumda bakım alacaklısı, bakım borçlusunun iflası hâlinde,
iflas masasından isteyebileceği miktara eşit bir paranın kendisine ödenmesini,
bakım borçlusunun mirasçılarından isteyebilir.
G. Devredilemezlik, iflas ve haciz hâlinde
istem
MADDE 619- Bakım
alacaklısı, hakkını başkasına devredemez.
Bakım borçlusunun iflası hâlinde bakım alacaklısı,
borçlunun ödemekle yükümlü olduğu dönemsel gelirin elde edilebilmesi için ilgili
sosyal güvenlik kurumunca ödenmesi gereken anapara değerine eşit bir parayı,
iflas masasına alacak kaydettirme hakkını elde eder.
Bakım alacaklısı, bu alacağını karşılamak üzere, üçüncü
kişilerce borçluya karşı yürütülmekte olan hacze katılabilir.
ONSEKİZİNCİ BÖLÜM
Adi Ortaklık
Sözleşmesi
A. Tanımı
MADDE 620- Adi
ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak
bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri
sözleşmedir.
Bir ortaklık, kanunla düzenlenmiş ortaklıkların ayırt
edici niteliklerini taşımıyorsa, bu bölüm hükümlerine tabi adi ortaklık
sayılır.
B. Ortaklar arasındaki ilişki
I. Katılım payı
MADDE 621- Her
ortak, para, alacak veya başka bir mal ya da emek olarak, ortaklığa bir katılım
payı koymakla yükümlüdür.
Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa katılım payları,
ortaklığın amacının gerektirdiği önem ve nitelikte ve birbirine eşit olmak
zorundadır.
Bir ortağın katılım payı, bir şeyin kullandırılmasından
oluşuyorsa kira sözleşmesindeki; bir şeyin mülkiyetinden oluşuyorsa satış
sözleşmesindeki hasara, ayıptan ve zapttan sorumluluğa ilişkin hükümler kıyas
yoluyla uygulanır.
II. Kazanç ve zarar
1. Kazancın paylaşılması
MADDE 622-
Ortaklar, niteliği gereği ortaklığa ait olan bütün kazançları aralarında
paylaşmakla yükümlüdürler.
2. Kazanç ve zarara katılma
MADDE 623-
Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı,
katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın
eşittir.
Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım
paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade
eder.
Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca
katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş
olan ortak için geçerlidir.
III. Ortaklığın kararları
MADDE 624-
Ortaklığın kararları, bütün ortakların oybirliğiyle
alınır.
Sözleşmede kararların oy çokluğuyla alınacağı
belirtilmişse çoğunluk, ortak sayısına göre belirlenir.
IV. Ortaklığın yönetimi
MADDE 625-
Yönetim, sözleşme veya kararla yalnızca bir veya birden çok ortağa ya da üçüncü
bir kişiye bırakılmış olmadıkça, bütün ortaklar ortaklığı yönetme hakkına
sahiptir.
Ortaklık, ortakların tümü veya birkaçı tarafından
yönetilmekte ise, bunlardan her biri,
diğerleri katılmaksızın işlem yapabilir; ancak ortaklığı yönetmeye
yetkili olan her ortak, tamamlanmasından önce işleme itiraz etmek suretiyle, bu
işlemin yapılmasını engelleyebilir.
Ortaklığa genel yetkili bir temsilci atanması ve
ortaklığın olağan dışı işlerinin yürütülmesi için, bütün ortakların oybirliği
gereklidir. Ancak, gecikmesinde sakınca olan hâllerde, bu konuda yönetici
ortaklardan her biri yetkilidir.
V. Ortaklar arasındaki sorumluluk
1. Rekabet yasağı
MADDE 626-
Ortaklar, kendilerinin veya üçüncü kişilerin menfaatine olarak, ortaklığın
amacını engelleyici veya zarar verici işleri yapamazlar.
2. Ortakların yaptıkları giderler ve
işler
MADDE 627-
Ortaklardan birinin ortaklık işleri için yaptığı giderlerden veya üstlendiği
borçlardan dolayı diğer ortaklar, ona karşı sorumlu olurlar; bu ortağın, yönetim
işleri yüzünden doğrudan doğruya uğradığı zararlar ile ortaklığın yönetiminden
kaynaklanan tehlikeler sonucunda doğan zararları, diğer ortaklar gidermekle
yükümlüdürler.
Ortaklığa avans olarak para veren ortak, verdiği günden
başlamak üzere faiz isteyebilir.
Yükümlü olmadığı hâlde ortaklık işleri için emek
sarfetmiş olan bir ortak, hakkaniyetin gerektirdiği bir karşılık ödenmesini
isteyebilir.
3. Özen borcu
MADDE 628- Her
ortak, ortaklık işlerinde kendi işlerinde olduğu ölçüde çaba ve özen göstermekle
yükümlüdür.
Her ortak, diğerlerine karşı, kendi kusuruyla verdiği
zararları, başka işlerde ortaklığa sağladığı menfaatlerle mahsup ettirme hakkı
olmaksızın gidermekle yükümlüdür.
Ortaklık işlerini ücret karşılığı yürüten ortak, vekâlet hükümlerine göre
sorumlu olur.
VI. Yönetim yetkisinin kaldırılması ve
sınırlanması
MADDE 629-
Ortaklık sözleşmesiyle ortaklardan birine verilen yönetim yetkisi, haklı bir
sebep olmaksızın, diğer ortaklarca kaldırılamaz ve sınırlanamaz.
Ortaklık sözleşmesinde yetkinin kaldırılamayacağına
ilişkin bir hüküm bulunsa bile, haklı bir sebep varsa, diğer ortaklardan her
biri yönetim yetkisini kaldırabilir.
Haklı sebepler, özellikle yönetici ortağın görevini aşırı
ölçüde ihmal etmesi veya iyi yönetim için gerekli olan yeteneği kaybetmesi
durumlarında vardır.
VII. Yönetici ortaklar ile diğer ortaklar arasındaki
ilişki
1. Genel olarak
MADDE 630-
Kanunun bu bölümünde veya ortaklık sözleşmesinde aksine hüküm bulunmadıkça,
yönetici ortaklar ile diğer ortaklar arasındaki ilişkiler, vekâlet sözleşmesine
ilişkin hükümlere tabidir.
Ortaklığı yönetme yetkisi bulunmayan bir ortağın,
ortaklığın işlerini görmesi veya bu yetkiye sahip ortağın yetkisini aşması
hâllerinde, vekâletsiz işgörmeye ilişkin hükümler
uygulanır.
Yönetici ortaklar, yılda en az bir defa hesap vermek ve
kazanç paylarını ortaklara ödemekle yükümlüdürler. Hesap döneminin uzatılmasına
ilişkin anlaşma kesin olarak hükümsüzdür. Ortaklığı yönetenin ortaklardan birisi
olmaması durumunda da aynı kural uygulanır.
2. Ortaklık işlerini inceleme
MADDE 631-
Yönetim yetkisi olmasa bile, her ortağın, ortaklığın işleyişi hakkında bilgi
alma, defter ve kayıtlarını inceleme, bunlardan örnek alma ve mali durumu
hakkında özet çıkarma hakkı vardır.
Aksine sözleşmeler kesin olarak
hükümsüzdür.
VIII. Ortaklar arasındaki ve ortaklık yapısındaki
değişiklikler
1. Yeni ortak alımı ve alt katılım
MADDE 632-
Ortaklığa, yeni bir ortak alınması, bütün ortakların rızasına bağlıdır.
Ortaklardan biri tek taraflı olarak bir üçüncü kişiyi
ortaklıktaki payına ortak eder veya payını ona devrederse, bu üçüncü kişi ortak
sıfatını kazanamaz.
2. Ortaklıktan çıkma ve çıkarılma
a. Genel olarak
MADDE 633- Bir
ortağın fesih bildiriminde bulunması, kısıtlanması, iflası, tasfiyedeki payının
cebrî icra yoluyla paraya çevrilmesi veya ölmesi hâlinde, sözleşmede ortaklığın
diğer ortaklarla devam edeceğine ilişkin bir hüküm varsa, bu durumlardan biri
gerçekleştiğinde, o ortak veya temsilcisi ya da ölen ortağın mirasçısı
ortaklıktan çıkabilir veya diğer ortaklar tarafından yazılı olarak yapılacak bir
bildirimle ortaklıktan çıkarılabilir.
b. Ortaklık payının tasfiyesi
MADDE 634- Bir
ortağın ortaklıktan çıkması veya çıkarılması durumunda payı, diğer ortaklara
payları oranında kendiliğinden geçer.
Diğer ortaklar, ortaklıktan çıkan veya çıkarılan ortağa,
kullanımını ortaklığa bıraktığı eşyayı geri vermekle yükümlü oldukları gibi,
kendisini ortaklığın muaccel borçlarından doğan müteselsil sorumluluktan
kurtararak, ortak sıfatının sona erdiği tarihte ortaklık tasfiye edilmiş olsaydı
ödenmesi gereken tasfiye payını ödemekle yükümlüdürler. Ortaklığın henüz muaccel
olmayan borçları için diğer ortaklar, çıkan veya çıkarılan ortağı borçtan
kurtarmak yerine, kendisine bir güvence verebilirler.
Çıkan veya çıkarılan ortağın tasfiye payı, ortaklık
sıfatının sona erdiği tarih itibarıyla, mali işlerde uzman bir kişiye
hesaplattırılır. Tarafların uzman kişi üzerinde anlaşamamaları durumunda bu
kişi, hâkim tarafından atanır.
c. Malvarlığının yetersizliği
MADDE 635- Ortaklık sıfatının sona erdiği tarihte, ortaklığın
malvarlığı, borçlarını karşılamaya yetmezse, çıkan veya çıkarılan ortak, payına
düşen borç tutarını, zarara katılmaya ilişkin düzenlemeler çerçevesinde diğer
ortaklara ödemekle yükümlüdür.
d. Tamamlanmamış işler
MADDE 636- Çıkan
veya çıkarılan ortak, ortak olduğu dönemde henüz sonuçlanmamış işlerden doğan
kâra veya zarara katılır.
Ortaklık sıfatı sona eren kişi, o hesap yılı sonu
itibarıyla, tamamlanmış olan işler sebebiyle varsa ortaklıktan kendisine düşecek
kâr payını; devam eden işler hakkında da gerekli bilgiyi
isteyebilir.
C. Ortakların üçüncü kişilerle ilişkisi
I. Temsil
MADDE 637- Kendi
adına ve ortaklık hesabına bir üçüncü kişi ile işlemde bulunan ortak, bu kişiye
karşı bizzat kendisi alacaklı ve borçlu olur.
Ortaklardan biri, ortaklık veya bütün ortaklar adına bir
üçüncü kişi ile işlem yaparsa, diğer ortaklar ancak temsile ilişkin hükümler
uyarınca, bu kişinin alacaklısı veya borçlusu olurlar.
Kendisine yönetim görevi verilen ortağın, ortaklığı veya
bütün ortakları üçüncü kişilere karşı temsil etme yetkisi var sayılır. Ancak,
temsil yetkisine sahip yönetici ortağın yapacağı önemli tasarruf işlemlerine
ilişkin yetkinin, bütün ortakların oybirliğiyle verilmiş olması ve yetki
belgesinde bu hususun açıkça belirtilmiş olması şarttır.
II. Temsilin sonuçları
MADDE 638- Ortaklık için edinilen veya ortaklığa devredilen şeyler,
alacaklar ve ayni haklar, ortaklık sözleşmesi çerçevesinde elbirliği hâlinde
bütün ortaklara ait olur.
Ortaklık sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmadıkça, bir
ortağın alacaklıları, haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki payı üzerinde
kullanabilirler.
Ortaklar, birlikte veya bir temsilci aracılığı ile, bir
üçüncü kişiye karşı, ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri
borçlardan, aksi kararlaştırılmamışsa müteselsilen sorumlu
olurlar.
D. Ortaklığın sona ermesi
I. Sona erme sebepleri
1. Genel olarak
MADDE 639-
Ortaklık, aşağıdaki durumlarda sona erer:
1. Ortaklık sözleşmesinde öngörülen amacın gerçekleşmesi
veya gerçekleşmesinin imkânsız duruma gelmesiyle.
2. Sözleşmede ortaklığın mirasçılarla sürdürülmesi
konusunda bir hüküm yoksa, ortaklardan birinin ölmesiyle.
3. Sözleşmede ortaklığın devam edeceğine ilişkin bir
hüküm yoksa, bir ortağın kısıtlanması, iflası veya tasfiyedeki payının
cebrî icra yoluyla paraya çevrilmesiyle.
4. Bütün ortakların oybirliğiyle karar
vermesiyle.
5. Ortaklık için kararlaştırılmış olan sürenin
bitmesiyle.
6. Ortaklık sözleşmesinde feshi bildirme hakkı saklı
tutulmuş veya ortaklık belirsiz bir süre için ya da ortaklardan birinin ömrü
boyunca kurulmuşsa, bir ortağın fesih bildiriminde
bulunmasıyla.
7. Haklı sebeplerin bulunması hâlinde, her zaman başkaca
koşul aranmaksızın, fesih istemi üzerine mahkeme
kararıyla.
2. Belirsiz süreli ortaklık
MADDE 640-
Ortaklık, belirsiz süre için veya ortaklardan birinin ömrü boyunca sürmek üzere
kurulmuşsa, ortaklardan her biri, altı ay önceden fesih bildiriminde
bulunabilir.
Fesih bildirimi, dürüstlük kurallarına aykırı olarak ve
özellikle uygun olmayan bir zamanda yapılamaz. Fesih bildirimi, ancak hesap yılı
sonunda hüküm ifade eder.
Sözleşmede öngörülmüş olan sürenin bitiminden sonra
ortaklık, ortakların örtülü iradesiyle sürdürülürse, belirsiz süreli ortaklığa
dönüşür.
II. Sona ermenin ortaklığın yönetimine
etkisi
MADDE 641-
Ortaklık, fesih bildiriminden başka bir yolla sona ererse, bir ortağın ortaklık
işlerini yönetme konusundaki yetkisi, sona ermeyi öğrendiği veya durumun
gerektirdiği özeni gösterseydi öğrenebileceği zamana kadar, kendisi hakkında
devam eder.
Ortaklık, ortaklardan birinin ölümüyle sona ererse, ölen
ortağın mirasçısı, durumu hemen diğer ortaklara bildirmekle yükümlüdür. Mirasçı, gerekli önlemler alınıncaya kadar,
ölen ortağın daha önce yürütmekte olduğu işlere, dürüstlük kuralları
çerçevesinde devam eder. Diğer ortaklar da, geçici olarak, ortaklık işlerini
aynı şekilde yürütmeye devam ederler.
III. Tasfiye
1. Katılım payı için yapılacak işlem
MADDE 642-
Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi
üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o
değeri isteyebilir.
Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı
olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.
2. Kazanç ve zararın paylaşımı
MADDE 643-
Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği
avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri
verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında
paylaşılır.
Ortaklığın, borçlar, giderler
ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı,
ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar
ortaklar arasında paylaşılır.
3. Tasfiye usulü
MADDE 644-
Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak
üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde,
ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı
işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da
o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle
yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye
görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri,
tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde
bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna
ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa
tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde
tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân
bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.
Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa
dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi
üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.
IV. Üçüncü kişilere karşı sorumluluk
MADDE 645-
Ortaklığın sona ermesi, üçüncü kişilere karşı olan yükümlülükleri değiştirmez.
Türk Medenî Kanunu ile ilişkisi
MADDE 646- Bu
Kanun, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun Beşinci Kitabı
olup, onun tamamlayıcısıdır.
Yürürlükten kaldırılan Kanun
MADDE 647- 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu
yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürürlük
MADDE 648- Bu
Kanun 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 649- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
3/2/2011
|